Anayasa Mahkemesi, Gezi direnişi sırasında polis kurşunuyla başından vurularak öldürülen Ethem Sarısülük dosyasını karara bağladı.
Yüksek Mahkeme, Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edilmediğine oy çokluğuyla karar verdi. AYM Başkanı Zühtü Arslan, karşı oy gerekçesinde çarpıcı tespitlerde bulundu.
Ethem Sarısülük 1 Haziran 2013 tarihinde Ankara'da düzenlenen bir gösteriye katılmış, gösteriye müdahalede bulunan polislerden Ahmet Şahbaz’ın silahından çıkan merminin yakın mesafeden başına isabet etmesiyle yaralanmış, kaldırıldığı hastanede 14 Haziran’da hayatını kaybetmişti.
Anayasa Mahkemesi, Gezi direnişi sırasında polis Ahmet Şahbaz tarafından başından vurularak öldürülen Ethem Sarısülük dosyasını karara bağladı.
Yüksek Mahkeme, yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna oybirliğiyle karar verdi. Ancak Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edilmediğine oy çokluğuyla karar verildi.
AYM Genel Kurulu tarafından kurulan Hüküm şöyle:
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM, Celal Mümtaz AKINCI, M. Emin KUZ ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ’in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/12/2021 tarihinde karar verildi.
BAŞKAN KARŞI OY KULLANDI
Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan karşıoy gerekçesinde şu tespitlerde bulundu:
Yargılama yerinin değiştirilmesi ve buna ilişkin ikna edici gerekçelerin ortaya konulamaması bir bütün olarak mahkemenin tarafsızlığı konusunda tereddütlere neden olmuştur.
Yaşam hakkının söz konusu olduğu bir yargılamanın sonunda hükmedilen bir “adli para cezası”nın meydana gelen netice ile orantılı olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira meydana gelen netice bir kişinin yaşamının sona ermesidir. Bu derece ağır bir sonucun alt sınıra yakın bir adli para cezasıyla tecziyesi cezasızlık durumu ortaya çıkarır.
Tek sanıklı ve karmaşık olmayan bir davanın olduğu, olaya ilişkin görüntülerin ve diğer delillerin de toplandığı, üstelik soruşturma evresinin bir buçuk ayda tamamlandığı dikkate alındığında altı yıla yaklaşan yargılama süresinin makul olduğu söylenemez.
Açıklanan gerekçelerle Anayasanın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğini düşündüğümden çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.