TİP Genel Başkanı, AKP'nin Anayasa değişikliği teklifi kapsamında yaptığı görüşmelere değindi ve "Bu suç şebekesiyle hiçbir şart altında bir araya gelmeyeceğiz" dedi.
AKP’nin Anayasa değişikliği teklifine ilişkin arayışlarını değerlendiren TİP Genel Başkanı, “Bu suç şebekesiyle hiçbir şart altında bir araya gelmeyeceğiz” dedi ve Anayasa değişikliği için önceliğin Erdoğan ve Saray iktidarını yenmek olduğunu söyledi.
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Erkan Baş, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde düzenlediği basın toplantısında Türkiye gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Alevilerin eşit yurttaşlık talepleri dikkate alınmadan AKP tarafından torba kanun içerisinde cemevlerine ilişkin hazırlanan düzenleme Meclis'te kabul edilirken, TİP Genel Başkanı da geride kalan 20 yılı hatırlattı. Erdoğan’ın geçmiş yıllarda Alevi yurttaşları hedef aldığı açıklamalarını hatırlatan Baş, itirazlara destek verdi ve "Modern Yezidlerin bu çağını da kapatacağımıza söz veriyoruz" dedi.
AKP, Anayasa değişikliği düzenlemesi kapsamında muhalefet partilerini de ziyaret ederken; AKP'nin yaşadığı sıkışmışlığı aşmaya çalıştığı değerlendirmesinde bulunan Baş, "Bu suç şebekesiyle hiçbir şart altında bir araya gelmeyeceğiz" ifadesini kullandı. Türkiye'nin yeni bir Anayasa'ya ihtiyacı olduğunu kaydeden Baş, "Anayasa değişikliği için yapılması gereken ilk şey Saray Rejimi’ne son vermektir, AKP’yi yenmektir. Bizim gündemimiz budur ve nettir" diye konuştu.
Anayasa değişikliği kapsamında AKP'nin HDP'yi ziyaret etmesi üzerinden muhalefete karşı da eleştirilerini dile getiren Baş, "AKP’nin yazdığı oyunu, onun çizdiği sınırlarda oynamaya kalkanlar, günün sonunda AKP’nin kazanacağını görmelidirler" dedi. Muhalefet partilerine bir de çağrıda bulunan Baş; sendikalar, emek ve meslek örgütleri, kadın örgütleri, gençlik örgütleri ve çevre örgütleri ile görüşülmesi gerektiğini ifade etti.İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun her hafta 20 bin uyuşturucu satıcısı yakalandığına ilişkin açıklamasını "itiraf" olarak değerlendiren TİP Genel Başkanı, "20 yıldır bu ülkeyi yönetenler, her ay 20 bin uyuşturucu satıcısı yakalamakla övünüyorlar" derken, "Aklımızla alay eden herkesle, Türkiye’yi bir uyuşturucu cehennemine çeviren bu iktidarla, bu memleketin çocuklarını uyuşturucu batağına düşüren sırma saçlı Suçişleri Bakanıyla hesaplaşacağız" ifadelerini kullandı.
Ekmek Üreticileri Sendikası Başkanı Cihan Kolivar'ın açıklamaları üzerinden kamuoyunda başlayan tartışmada söz edilen işçilerin mesai saatlerine de dikkat çeken Baş, çalışma saatleri ile Türkiye'de kölelik düzeni kurulduğunu söyledi. "İnsanca çalışma saati her yurttaşın hakkı" diyen Baş, partisinin bu konuda da değişim için mücadele edeceğini vurguladı.
Erkan Baş, AKP iktidarının Türkiye'de milyonlarca yoksul yarattığını belirten ve İran'daki rejim karşı protesto gösterilerinde mollaların sarıklarının düşürülmesine ilişkin görüntüleri hatırlatarak "Erdoğan ve yandaşları o görüntülere iyi baksınlar, halkın bir sabrı taştı mı sarıkları indirdiği gibi sarayları da indirir aşağıya" dedi.42 işçinin hayatını kaybettiği Amasra Katliamı'ndaki ihmallere ilişkin ortaya çıkan son bilgilere de değinen TİP Genel Başkanı, katliamın hesabını sormak ve yeni katliamların önüne geçmek için mücadele edeceklerini kaydetti.
'HER AĞZINI AÇTIĞINDA ALEVİLERE HAKARET EDECEKSİN, SONRA BİR GÜN 'DÜZENLEME YAPIYORUZ' DİYECEKSİN, HADİ ORADAN'
TİP Genel Başkanı Erkan Baş'ın açıklamaları şöyle:
"Meclis'in gündeminde cemevleri ve Alevi yurttaşlarımız var. Malumunuz, Saray Rejimi bir süredir bayağı paniğe kapılmış durumda ve paçayı kurtarma derdinde. Kelimenin tam anlamıyla ne yapacağını şaşırmış durumda. Geçtiğimiz haftalarda Alevilerle ilgili bir düzenleme yapmaya karar verdiler; dün gece de yayımladıkları kararnameyle, Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nın kuruluşunu gerçekleştirdiler. 20 yıldır her türlü hakareti ettikleri, yok saydıkları, yeri geldiğinde de terörist ilan ettikleri Alevilere; bu sefer lütfetmişler, cemevlerine statü vereceklermiş. Cemevlerinin giderleri Kültür Bakanlığı aracılığıyla karşılanacakmış. Cemevlerine 'Cemevi cümbüş evi, ucube' diyeceksin, Sivas Katliamı davasının zamanaşımına uğramasını sevinçle karşılayacaksın, her ağzını açtığında Alevilere hakaret edeceksin, küfür edeceksin. Bu memlekette her bir çocuğa zorunlu din dersleriyle, imam hatiplerle tek bir dinin tek bir yorumunu dayatacaksın, yaşamın her alanını tarikatlara, cemaatlere boğacaksın. 20 yıldır her nefes alışta, her attığın adımda laikliği ayaklar altına alacaksın, sonra çıkacaksın bir gün; 'Alevilerle ilgili düzenleme yapıyoruz' diyeceksin, Aleviler de size inanacak öyle mi? Hadi oradan be! Gerçekten hadi oradan!
'TÜRKİYE'NİN İLERİCİ İNSANLARININ BU OYUNU ELİNİN TERSİYLE İTECEĞİNİ BİR KEZ DAHA İFADE EDİYORUZ'
Bu işin bu kadar basit olacağını düşünüyorlarsa çok büyük yanılıyorlar. Şimdi bu Recep Bey; gittiği cemevinde 12 imamın resimlerini kaldırtan, Hasan Hüseyin’in resimlerine bile tahammül edemeyenlerden ve biz bunlardan Alevilerin yararına bir şey bekleyeceğiz! Beklenmez, beklenmiyor, Alevi yurttaşlarımızın da böyle bir beklentisi yok. Sadece düne bakalım. Dün Meclis'in önündeki toplanan Alevi kurumları, Alevilerin iradesi Tayyip Erdoğan’a bir şey söylüyor. Diyor ki; 'Ey Tayyip Erdoğan, sen Madımak’ın dışındakilerdensin, kuyunun başındasın, biz Madımak’ın içindekileriz, kuyunun dibindeyiz. Sen bir tarafsın, biz bir tarafız ve biz Aleviler, bu boyunduruğa teslim olmayacağız' diyorlar. Biz de Alevi yurttaşlarımızın yanında olduğumuzu söylüyoruz, Türkiye’nin ilerici insanlarını bu karanlığa teslim olmayacağını, bu oyunu elinin tersiyle iteceğini bir kez daha ifade ediyoruz.
'MODERN YEZİDLERİN BU ÇAĞINI DA KAPATACAĞIMIZA SÖZ VERİYORUZ'
AKP demek, zorunlu din dersleri demektir. AKP demek, her mahallede açılan imam hatiplerde, sübyan mekteplerinde, tarikat-cemaat okullarında, yurtlarında çocuklarımızın esir olması demektir. Bu ülkenin inançlı-İnançsız tüm yurttaşlarına kendi bildikleri dini dayatmak demektir. 'Kindar-dindar nesil yetiştireceğiz' diye bu ülkenin gençlerinin hayatını zehir etmek demektir. Türkiye İşçi Partisi, bu memleketin tüm ama tüm insanlarının eşit, onurlu ve müreffeh yurttaşlar olması için mücadele edenlerin partisidir. Aleviler bu memleketin eşit, onurlu yurttaşlarıdır. Cemevleri ibadethanedir, biz bu çizgiden ve laiklikten bir adım geri atmayacağız. O yüzden bu iktidarın yalanlarına, dolanlarına, oyunlarına karşı başta Alevi yurttaşlarımız olmak üzere tüm emekçilere çağrımız, 'Gelin canlar bir olalım' diyen Pir Sultan’ın çağrısıdır. 'Açalım kızıl sancağı, geçsin yezitlerin çağı' diyoruz ve Yezidlerin, modern Yezitlerin bu çağını da kapatacağımıza söz veriyoruz.
'BU SUÇ ŞEBEKESİYLE HİÇBİR ŞART ALTINDA BİR ARAYA GELMEYECEĞİZ'
Saray Rejimi, yaşadığı sıkışmayı çeşitli vesilelerle açmaya çalışıyor, Anayasa değişikliği ve referandum tartışması da bunun bize göre yeni bir mecrası. Toplumu yine değerler üzerinden kutuplaştırmaya çalışıyorlar, bu kapsamda da bir dizi siyasi partiyi Meclis'te ziyaret etmişler. Buradan açıkça ifade edelim, tavrımız bir kez daha kayıtlara geçsin. Kendi iktidarından başka Saray'daki zatın çıkarlarından başka hiç ama hiçbir derdi olmayan bu suç şebekesiyle, ne Anayasa değişikliği ne referandum.... Hiçbir şart altında bir araya gelmeyeceğiz. Bunlarla neyin Anayasa'sını, hangi referandumu konuşacağız? Bu memleketin insanlarını yoksullukla, açlıkla, copla, gazla terbiye etmeye çalışan, kadına, gence, işçiye, hekime, LGBTİ+’lara düşman bu suç şebekesiyle neyin müzakeresini edeceğiz? Bu tartışma TİP açısından yok hükmündedir.
'ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ İÇİN ATILMASI GEREKEN İLK ADIM ERDOĞAN'IN İKTİDARINA, SARAY REJİMİ'NE SON VERMEKTİR'
Biz temel gündemin, ülkemizin temel gündeminin bir an önce Tayyip Erdoğan’dan kurtulmak, gerçek bir kurtuluş ve kuruluş için halkın özgür ve mutlu yaşayacağı bir ülke için mücadeleden geçtiğine inanıyoruz ve bu konudaki kararlılığımızı bir kez daha ifade ediyoruz. Türkiye’ye yeni bir Anayasa gerekiyor mu? Kesinlikle gerekiyor ama bu Anayasa'nın yapılabilmesi için bir gerek şart var. Atılması gereken ilk adım var, atılması gereken ilk adım Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidarına son vermektir. Anayasa değişikliği için yapılması gereken ilk şey Saray Rejimi’ne son vermektir, AKP’yi yenmektir. Bizim gündemimiz budur ve nettir. O yüzden bu memleketin tüm onurlu, eşit yurttaşlarıyla, inancı, etnik kökeni, cinsiyeti, cinsel yönelimi dolayısıyla ayrıştırmaya, düşmanlaştırmaya çalışanlara karşı mücadele çağrısı yapıyoruz. 'Bir adım geri gitmeyeceğiz' diyoruz.
'MUHALEFET, AKP TARAFINDAN TESLİM ALINDI'
Fakat geride kalan haftada yaşadığımız bu gelişmeler nedeniyle, bugün AKP karşısında olduğunu söyleyen muhalefete de bir iki çift söz söylemek zorundayız. Birincisi; sağcı aday dayatmalarıyla, suni gündemlerle, muhalefeti teslim almaya çalışan ve çıkışsızlığa sürükleyen odaklar; üzülerek gözlemliyoruz ki yurttaşlarımızı umutsuzluğa itmekte, Saray Rejimi’nden kurtuluş mücadelesini zayıflatmakta ve maalesef Tayyip Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürmektedir. İki; HDP’nin siyasal iktidarca marjinalleştirilmesine, terörize edilmesine ses çıkarmayanların HDP ile yan yana gelmekten korkanların, AKP’nin ziyaretinden çıkartması gereken dersler olduğunu söylüyoruz. 'Elalem ne der' diye siyaset yapılmaz. Kendi doğruları için mücadele etmeye cesaret gösteremeyenler, başkalarının yalanlarına teslim olurlar. Türkiye’de muhalefet de bugüne kadar bu açıdan AKP tarafından teslim alınmıştır.
'AKP'NİN YAZDIĞI OYUNU OYNAMAYA KALKANLAR, GÜNÜN SONUNDA AKP'NİN KAZANACAĞINI GÖRMELİ'
Hepimiz hatırlayacağız, 'Anayasa'ya aykırı ama evet diyeceğiz' siyasetinin sonuçlarını çok ağır çok yakıcı bir şekilde yaşadık. AKP’nin yazdığı oyunu, onun çizdiği sınırlarda oynamaya kalkanlar, günün sonunda AKP’nin kazanacağını görmelidirler. Biz, açık ve net biçimde AKP kazanmasın istiyoruz. Tayyip Erdoğan kazanmasın istiyoruz. O nedenle, muhalefete bir çağrı yapıyoruz, bu memleketi yönetmeye aday olanlar, aday olduğunu söyleyenler, milyonlarca yurttaşımızın iradesini temsil eden siyasi partilere, sendikalara, emek ve meslek örgütlerine, kadın örgütlerine, gençlik örgütlerine, çevre örgütlerine, mutlaka ulaşmalıdır. Mutlaka, ülkenin geleceğine dair onların görüşlerini, önerilerini, değerlendirmelerini almalıdır ki bu iktidardan bir farkları olduğunu, bu iktidardan başka bir yaklaşımla ülkeyi yönetmeye talip olduklarını görelim.
'20 YILDIR ÜLKEYİ YÖNETENLER, HER AY 20 BİN UYUŞTURUCU SATICISI YAKALAMAKLA ÖVÜNÜYORLAR'
Sırma saçlı Suçişleri Bakanımız, geçtiğimiz günlerde yeni bir pot kırdı. Haftada 5 bin uyuşturucu satıcısının ve imalatçısının yakalandığını söyledi. Haftada ortalama 5 bin, ayda 20 bin uyuşturucu satıcısı ve imalatçısı yakalanıyormuş. Dikkat, ayda 20 bin uyuşturucusu satıcısı ve imalatçısı yakalanıyor. İşte bu itiraftır. Bu itiraf, AKP’nin ülkemizi uluslararası çetelerin güvenli limanı haline getirdiğinin, Türkiye’nin bir uyuşturucu rotasında olduğunun doğrudan itirafıdır. Gerçekten kulaklarımıza inanamıyoruz. Bu ülkede yaşayan milyonlarca yurttaşın aynı şaşkınlığı yaşadığını düşünüyoruz. Tekrar ediyorum, 20 yıldır bu ülkeyi yönetenler, her ay 20 bin uyuşturucu satıcısı yakalamakla övünüyorlar. 20 yıldır ülkeyi yönetiyorlar, 'Her ay 20 bin uyuşturucu satıcısı yakalıyoruz' diyorlar. Bunu böbürlene böbürlene anlatırken aslında güzelim ülkemizi bir uyuşturucu cehennemine çevirdiklerini itiraf ettiklerinin farkında bile olmayan bir aklın yönettiği bir ülke gerçekliği karşımıza çıkıyor.
'BU MEMLEKETİN ÇOCUKLARINI UYUŞTURUCU BATAĞINA DÜŞÜREN SIRMA SAÇLI SUÇİŞLERİ BAKANIYLA HESAPLAŞACAĞIZ'
Bu akıl ülkeyi zaten yönetemez, bu akıl uyuşturucuyla mücadele falan etmiyor. Uyuşturucuyla kâr eden bir akıldır. 3 kuruş para için memleketin geleceğini yok edenler tarafından yönetiliyoruz. Şaşkınlıklarımız bitmiyor. Gerçekten inanabiliyor musunuz? İstanbul’un orta yerindeki villanın bahçesinde ceset aranıyor. Türkiye bir suç mahalline çevriliyor, bizim sırma saçlı Suçişleri Bakanı ise suç örgütü üyeleriyle fotoğraf üstüne fotoğraf çekiliyor, poz vermekle meşgul. İstanbul, dünya mafyasının uyuşturucu kartellerinin hesaplaşma yerine dönmüş; sırma saçlı Suçişleri Bakanı, yaşam ve var olma mücadelesi veren LGBTİ+'lara karşı nefret yürüyüşleri organize etmekle meşgul. Öbür yandan yine bu şahsa bağlı Emniyet Genel Müdürlüğü ise bir siyasi partinin seçim kampanyasını yürütüyor, açılışlarda şarkılar söylüyor. Aklımızla alay eden herkesle, Türkiye’yi bir uyuşturucu cehennemine çeviren bu iktidarla, bu memleketin çocuklarını uyuşturucu batağına düşüren sırma saçlı Suçişleri Bakanıyla hesaplaşacağız.
'ÇALIŞMA BAKANININ YERİNE MUHABBET KUŞU KOYSAK MEMLEKETTE HİÇBİR ŞEY DEĞİŞMEYECEK'
Ekmek Üreticileri İşveren Sendikası Başkanı bir televizyon programına çıkmış, arkasından söyledikleri çokça tartışıldı nihayetinde gözaltına alındığı bilgisi var. Bu tartışmaları zaten kamuoyu yürütüyor ama arkada hiç kimsenin belki de dikkatini çekmeyen bir noktaya işaret etmek istiyorum. Fırın işçileri gerçeğine işaret etmek istiyorum. Fırın işçisi arkadaşlarımız, günde 13-14 saat çalışıyorlar. Cumartesi yok, pazar yok, tatil yok. Büyük bir çoğunluğu kayıt dışı, sigortasız çalışıyor. Fırınlarda, Anayasal bir hak olan sendika zaten yok. Yani aslında ortada işçi değil, köle muamelesi gören kardeşlerimiz var ve 2022 Türkiye’sinden değil de 19. yüzyıl fabrikalarından bahsediyorlar sanki. Bunlar hepimizin gözü önünde yaşanıyor. Bu ülkede güya bir devlet var güya çalışma yasaları var güya denetleme var güya Çalışma Bakanlığı var ama hiçbirisinden tık çıkmıyor. Ülkede kendini, yurttaşını biraz ciddiye alan bir hükümet, biraz kendisine saygısı olan bir Çalışma Bakanı olsa yer yerinden oynaması lazım. İlgili zat da açık açık söylüyor, kağıt üzerinde kaçak, kayıt dışı çalışma yasak ama kimsenin umurunda değil. Bizim hayatımız bizim zamanımız bizim emeğimiz öyle bir noktaya gelmiş ki tatili yok, bırakın tatili doğru düzgün yaşayabileceği bir günü yok. Hükümet, Saray'ın gönlünü yapma derdinde. İnsanlarımız hayatta kalmak, nefes alabilmek için modern kölelik şartında çırpınıp duruyor. Yani tabloya baktığınızda Çalışma Bakanı’nın yerine muhabbet kuşu koysan, herhalde aynı etkiyi verir. Çalışma Bakanı koltuğundan kalksa oraya bir muhabbet kuşu koysak memlekette hiçbir şey değişmeyecek.
'KURDUKLARI BU DÜZEN ANCAK KÖLELİKLE DÖNDÜRÜLEBİLİYOR'
Fırın işçilerinden örnek verdim ama durum sadece bundan ibaret değil. Plazada çalışan, eskiden 'beyaz yakalı' dediğimiz arkadaşlarımız, özel okuldaki öğretmenler; hastanedeki doktordan sanayideki işçiye, fırıncıya, tamirciye kadar Türkiye’de bir çalışma saati suistimali var. Bu sömürünün katmerlenmesidir. İnsanın enerjisinin, zamanının, emeğinin çalınmasıdır. Belki hatırlayacaksınız, bir açıklama yapmıştım çalışma saatlerinin kısaltılması gerektiğine ilişkin olarak. İşte, anlatmaya çalıştığım tam da budur. Herhangi birisi çıkıp bir işçiden, onların deyimiyle köleden; '2 kişinin emeğini, zamanını alıyoruz, 2 kişinin çalıştığı kadar çalışmasını bekliyoruz ama biz ona bir maaş veriyoruz' diye anlatıyor. Bir kişi de çıkıp, 'Bu suç' demiyor. Sanki herhangi bir olaymış gibi izleyip geçiyoruz. Türkiye’de işçiler açısından hayata baktığımızda gördüğümüz şey şu. Göz göre göre bir kölelik dayatması var. Kölelik koşullarında çalıştırılıyor insanlar. İşte biz bu köleliğe karşıyız, Saray Rejimi de işte bu kölelikten nemalanıyor, bu kölelikten nemalandığı için patronların her yaptığına göz yumuyor. Çünkü kurdukları bu bozuk düzen, kurdukları bu çark ancak kölelikle döndürülebiliyor. Bu kabul edilemez, kabul etmiyoruz, kabul etmeyeceğiz.
'İNSANCA ÇALIŞMA SAATLERİ HER YURTTAŞIN HAKKI, TİP BUNU DEĞİŞTİRECEK'
Çalışma şartları, insanca çalışma şartları her işçinin her yurttaşın hakkıdır. İnsanca çalışma saatleri de her yurttaşın hakkıdır. Bunu denetlemek, bu katmerlenmiş sömürüye engel olmak için hükümet normal bir ülkede sorumluluk üstlenmelidir. Pek çok ülkede bu şartlar uygulanıyor; evet oralarda da durum işçiler açısından mükemmel değil, eksikler var yanlışlar var ama açık açık kölelik savunuculuğu yapılamıyor. Maden işçisinden mühendisine, doktorundan öğretmenine, herkesi tatile, hafta sonu izinlerine ve çalışma saatlerinde noktasına virgülüne kadar uyulma zorunluluğu getiren bir yaklaşım içerisinde olmak gerekir. Bizim çalışmaya bir itirazımız yok. Elbette ki yaşamımızı idame ettirebilmek için çalışacağız, üreteceğiz ama biz köleliği kabul etmeyeceğiz. Kölelik koşullarında çalışmayı kabul etmeyeceğiz ve bu konuda asla geri adım atmayacağız. Bu durumun 'Türkiye burası, böyle gelmiş böyle gider' diye kanıksanmasına da izin vermeyeceğiz. Bunu değiştirmek zorundayız ve TİP bunu değiştirecektir. Mesai saatleri insanca çalışmaya uygun biçimde düzenlenecek, insanlar sendikalı, sigortalı olarak çalışacaklar, emeklerinin karşılığını alacaklar, akşam evimize ne götüreceğiz derdine düşmeyecekler, çoluğum çocuğum yarın ne yiyecek kaygısı yaşamayacaklar. Böyle bir ülke kurmak mümkün ve patronların da 'Burası bizim babamızın çiftliği, istediğimiz gibi yönetiriz, herkesi de işsizlikle, açlıkla tehdit edip, gözünü korkutur, her tür köleliğe razı ederiz' anlayışını yerle bir edeceğiz. Bu zihniyeti, bu şartları, bu kabullenişi mutlaka değiştirmek zorundayız. Asla teslim olmayacağız.
'KENDİSİNE YAZLIK, KIŞLIK, UÇAN, YÜZEN SARAY; HALKA GELİNCE SİMİT SARAYI, SUNDUKLARI MODEL BU'
İlginç bir durumla karşı karşıyayız. Cumhurbaşkanı, geçtiğimiz cuma günü Taksim’de vatandaşlara simit dağıttı tabii arkasından taklitleri de oldu. Şimdi simit dağıtırken demiş ki 'Benim de gençlik yıllarımdan beri kaşar, simit her zaman hazır yemeğimdir. Hep bunu yaptım' Bak bak! Saray’da günlük mutfak masrafı 4 milyon TL olan zat, seçim öncesi sözde halka yakınlaşmak için simit dağıtıyor. Yemin ediyorum komik bile değil, resmen ve alenen, halkı aşağılıyor bunlar. Günde 4 milyon TL Sarayı'nda mutfak masrafı yapıyorsun, ondan sonra 'Ben zaten hep simit, peynir severim, gençliğimden beri hep bunu yerim' diye halkla alay ediyorsun. Resmen durum şu, kendisine yazlık saray, kışlık saray, uçan saray, yüzen saray, halka gelince simit sarayı. Sundukları model bu!
'MONT ALAMAYAN İNSANLARIN OYUNU ALACAĞINI SANIYORSANIZ HAVA ALIRSINIZ'
Memlekette insanlar mont almak için 36 ay vadeye başlamış yani eskiden ev taksiti olurdu ya. İnsanlar kendilerine ev alırlardı 36 ay taksitle. Şimdi muhtemelen taksit bitmeden mont bitecek, kullanılamayacak duruma gelecek. Bırakın, karnını doyurmayı sokağa çıkabilecek hâli kalmamış insanların 36 ay bir mont için çalışacaklar; öbür taraftan yurt dışından insanlar, aylık gelirinden artırdıklarıyla bizim ülkemize tatil yapmaya gelecekler. Aynı iş yerinde çalışan aynı sektörde çalışan insanlar maaşlarından artırıp Türkiye’ye tatile geliyorlar; biz hafta sonu çalışıyoruz, bayramlarda, tatillerde çalışıyoruz. Mesai ücreti almak için çırpınıyoruz. Ama bunlar, kendisine bir mont alamayan insanların, oyunu almak için kendilerince şirinlik yapıyorlar. Yani siz, mont alamayan insanların oyunu alacağını sanıyorsanız hava alırsınız.
'HER MAHALLEDE MİLYONER YOK AMA MİLYONLARCA YOKSUL VAR'
Akla gelmemesi mümkün değil. Bunların ağababası Menderes’in bir lafı vardır. 'Her mahallede bir milyoner yaratacağız' diyordu. Tıpkı AKP gibi ya da AKP onun gibi halkı kendi sömürü düzenine ikna etmek için sınıf atlama, kısa yoldan kurtuluş hayalleri kurdurmaya çalışıyorlardı. 'Her mahallede milyoner olacak bu memlekette'; bugün her mahallede milyoner falan yok, zaten milyoner olsa mahallede ne işi var! Durumumuz o. Ama bugün bakın hangi mahalleye gitseniz, iş cinayetlerinde ölen ya da sakat kalan insanlar görüyorsunuz. Mahallede milyoner yok ama Türkiye’de milyonlarca yoksul insan var. Yarattıkları Türkiye tablosu budur.
'HALKIN SABRI TAŞTI MI SARIKLARI DA SARAYLARI DA İNDİRİR AŞAĞIYA!
Onlara bir şey hatırlatmak istiyorum. Bu İran’da mollaların sarıkları düşürülüyor, görmüşsünüzdür. Onu görünce aklıma geldi. Demek ki insanların dini duygularını kullanarak, onları baskı altına almak, sömürmek; belli bir süre iktidar koltuğunu korumak mümkün ama Erdoğan ve yandaşları o görüntülere iyi baksınlar, halkın bir sabrı taştı mı sarıkları indirdiği gibi sarayları da indirir aşağıya. Hiç tereddüt etmesinler. Bütün baskıcı, bütün otoriter rejimler tarihin çöplüğündeki yerlerini alır.
'KULA KULLUK ETMEK Mİ, ÖZGÜR YURTTAŞLAR OLARAK YAŞAMAK MI SEÇİMDE TARTIŞACAĞIMIZ KONU BUDUR'
Halkla alayları bitmiyor. Tabii çok yukarıdan baktıkları için çok yükseklerden halka bakınca, kendilerini bir yere konumlandırmışlar her şey güllük gülistanlık sanıyorlar. Millet 'Açız' diye feryat figan bağırıyor, bunu duymuyorlar. Bizim aklımıza gelen şey şudur. Çocukluğumuzun en önemli film repliklerinden biriydi. 'Fakir ama onurlu bir genç var' deniyordu. Şimdi şöyle söyleyeceğiz iktidara bakıp. Hem zengin hem gurursuz. Bunları; fakir ama onurlu değil, zengin ama gurursuz insanlar olarak batırdıkları işleri bile yüzsüzce göklere çıkartanlar olarak mutlaka hatırlayacağız ama gerçekten istifa etmeyi bile beceremeyen ancak affını talep eden bir insan topluluğuyla karşı karşıyayız. O yüzden bu kapsamda sözlerimi şöyle toparlayayım. Biz Türkiye’nin önümüzdeki seçimleri için 'İkinci yüzyılda hangi değerlerin öne çıkacağının gündemleşeceği bir seçim olacak' diyorduk. Türkiye şuna karar verecek. Aşağılanmayı, kibri, kula kulluk etmeye razı mı olacağız yoksa onurlu, şerefli, eşit, özgür yurttaşlar olarak yaşamaya talip mi olacağız? Önümüzdeki seçimde tartışacağımız konular budur.
'GİDENLERİN HESABINI SORMAK, YENİ KATLİAMLARIN ÖNÜNE GEÇMEK İÇİN TÜRKİYE İŞÇİ PARTİSİ BURADA'
Geçtiğimiz hafta Parti Sözcümüz Sera Kadıgil’in başkanlığında bir heyetimiz MYK, PM üyelerimizden ve bölge örgütümüzden oluşan bir heyetimiz Amasra’da incelemelerde bulundu. Yaralandıktan sonra yaşam savaşı veren ama hayatını kaybeden işçi arkadaşımız, kardeşimiz Taner Şen’in cenazesine katıldılar. Taner Şen’in kaybıyla beraber Amasra Katliamı’nda 42 canımızı toprağa vermiş olduk. Buradan acılı ailesine, sevenlerine, işçi kardeşlerimize baş sağlığı dileklerimizi bir kez daha ifade etmek istiyorum. Gerçekten söyleyecek söz kalmıyor, acımızı hafifletmek için acılarını hafifletmek için söyleyecek sözümüz yok. Sadece söz verebiliyoruz. Biz buradayız, Türkiye İşçi Partisi burada. Gidenlerin hesabını sormak için yeni katliamların önüne geçmek için katillerin analarından emdikleri sütü burnundan getirmek için buradayız.
'SORUMLULARIN AÇIĞA ÇIKARTILMASI İÇİN ELİMİZDEN GELEN HER ŞEYİ YAPACAĞIZ'
Biraz evvel buraya gelmeden önce son gelen haber, artık katliamın göz göre göre geldiğinin delillendiği... Yapılan incelemelerde gaz oranındaki tehlikeli sınırların 85 kez aşıldığının belgelendiği bir tabloda açık bir katliam olduğunu ilk günden bu yana söylediğimiz bu toplu cinayetin, üzerinin örtülme imkanını unutturarak her hafta takipçisi olacağız. Burada gündem yapacağız, Meclis'te gündem yapacağız, sokakta gündem yapacağız, Amasra’da gündem yapacağız, Ankara’da gündem yapacağız ama ne olursa olsun bu işçi arkadaşlarımızın hayatını kaybetmesinin sorumlularının açığa çıkartılması için elimizden gelen her şeyi yapacağız.
'EYT'Lİ YURTTAŞLARIMIZIN EMEKLİLİK HAKLARININ TAKİPÇİSİ OLACAĞIZ'
Saray'ın gündeminde bir diğer konu EYT düzenlemesi. Yıllardır oyaladıkları, her seçim döneminde başka başka sözler verdikleri EYT’lilere, seçim dönemine doğru yine çeşitli sözler veriyorlar. Malumunuz mevcut düzenleme dolayısıyla 99 yılı Eylül ayı öncesinde çıraklık ya da staj kapsamında sigortalı olanlar emekli olamamakta. 200 bin yurttaşımız staja, 800 bin yurttaşımız çıraklığa bağlı olarak mağduriyet yaşamaktadır. TİP Emek Bürosu, önümüzdeki günlerde EYT ile ilgili kapsamlı bir çalışmayı kamuoyuyla paylaşacak. EYT’li yurttaşlarımızın emeklilik haklarının takipçisi ve mücadelelerinin destekçisi olacağımızı bir kez daha ilan etmiş olayım.
'ÜNİVERSİTELERİMİZİ YÖK KARANLIĞINA, AKP BOYUNDURUĞUNA TESLİM ETMEYECEĞİZ'
Son olarak geçtiğimiz pazar günü; 12 Eylül faşizminin yükseköğretimi dizayn etme, baskılama aygıtı olan YÖK’ün 41. kuruluş yılıydı. Bilim Kurulumuz bu vesileyle partimizin yükseköğretime bakışına ilişkin temel yaklaşımlarını ifade eden 17 maddeyi kamuoyuyla paylaştı. Ben buradan birkaç noktanın daha altını çizeyim. TİP olarak biz diyoruz ki, 'Üniversitelerde tek adamların emirleri değil, akıl bilim ve bileşenlerin ortak iradesi temel alınmalıdır. Özgür ve eleştirel düşünce engellenmemelidir. Üniversite eğitimi kamusal, bilimsel, laik, nitelikli ve parasız olmalıdır. Öğrencilere ücretsiz barınma, beslenme ve ulaşım olanakları sağlanmalıdır. Üniversiteler tamamen kamu bütçesiyle finanse edilmeli, eğitim ticarileşmesine, şirketlerin denetim altına girmesine izin verilmemelidir ve YÖK amasız fakatsız kaldırılmalıdır' TİP Bilim Kurulu’nun hazırladığı yükseköğretim politikamızın tamamını web sitemizden ve sosyal medya hesaplarımızdan incelemek mümkün. İnsan, toplum ve doğa yararına özgür bir akademiyi kurana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. Üniversitelerimizi 41 yıllık YÖK karanlığına, 20 yıllık AKP boyunduruğuna teslim etmeyeceğiz. Mutlaka kurtaracak ve yeniden kuracağız."