Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'ne pankart astıkları sırada polise saldırdıklarına ilişkin haberlerin gerçeği yansıtmadığını söyledi.
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Gezi Direnişi ile ilgili, “Camilerimiz yakıldı” sözlerine sert yanıt verdi. Baş, Erdoğan’a ” Bir yalan ortaya çıktığında yalancı utanır. Bunlar daha büyük yalan söyleyerek o yalanın üzerini örtmeye çalışıyorlar” dedi.
Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş, TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Baş toplantıda AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Gezi Direnişi açıklamalarına sert tepki gösterdi. Baş, Gezi Direnişi’nin yıl dönümünde 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’ne astıkları pankartla ilgili, “Gezi’nin intikamını almak için uyduruk gerekçelerle arkadaşlarımız hapse atılmışken halkın sesini duyuracak etkili bir ses çıkartma yöntemi olarak Boğaz Köprüsü’ne pankart astık. İşin doğrusu bu. Peki ne oldu? Biz pankartımızı astıktan sonra devletin polis üniformasını giymesine rağmen kendisini kanuna, halka bağlı değil de tek adamın hizmetçisi gören bir görevlinin saldırısına uğradık” ifadelerini kullandı.
“MEMLEKET BÖYLESİNE REZİL BİR ANLAYIŞLA HİÇ KARŞILAŞMADI”
Geride kalan haftayı tek cümle özetlesek Recep Tayyip Erdoğan’ın halka hakaretleriyle ve yalanlarıyla geçen bir hafta diyebiliriz. Bizim belki burada söylerken bile utanacağımız sıfatlar kullanarak Gezi ’ye katılan yurttaşlarımıza küfredilmiştir. Sarayında oturup yurttaşlara hakaret eden artık yalnızca siyaseten değil ahlaken de ölmekte olan zat bildiğiniz üzere Gezi’ye katılan tüm yurttaşlarımıza hepimizin gözünün içine bakarak alenen küfretmiştir.
Gerçekten söyleyecek çok şey var. Ama memleket böylesine rezil, böylesine utanç verici bir anlayışla tarihi boyunca hiç karşılaşmadı. O yüzden ona söyleyecek hiçbir şeyimiz yok. Gezide yan yana durduğumuz daha eşit daha özgür bir memleket düşünü birlikte kurduğumuz bu memleketin cefakâr insanlarına seslenmek istiyorum. Umudunuzu yitirmeyin. İnadınızdan vazgeçmeyin.
Bizleri sefalete, açlığa, geleceksizliğe, bir kirayı dahi ödeyemeyecek, bir konser dahi dinleyemeyecek, bir geleceği dayatanlara, açıkçası kopkoyu bir karanlık dışında hiçbir şey vadetmeyen ve bizi buna mahkûm etmek isteyenler mutlaka kaybedecektir. O gün adalet önünde halka edilen küfürlerin halka karşı işlenmiş tüm suçların hesabı sorulacaktır.
“TARİHİN KARANLIK SAYFASINDA YERİNİ ALACAKSIN”
Bu zat, Türkiye İşçi Partililerin Meclis’ten silinip süpürülmesini talimat olarak vermiş. Bak buna söyleyecek bir çift lafımız var Tayyip Erdoğan. Senden önce de o hayalleri kuranlar çok oldu. Şimdi hiçbirisi yok. Ama bu memleketin onurlu insanları bu memleketin devrimcileri, sosyalistleri, komünistleri hala burada. Sen senden öncekiler gibi tarihin karanlık sayfalarında yerini alacaksın.
“YALANCI UTANIR”
Bu ülkenin Cumhurbaşkanı canlı yayın kameraları önünde diyor ki ‘Camilerimiz yakıldı kendini bilmezler tarafından işgal edildi.’ Bu camilerin işgal edildiği orada içki içildiği yalanı artık hepiniz biliyorsunuz gençlerin alay konusuna döndü.
Gelecek cuma açıklayacaktı, şimdi buraya gelirken tekrar hesap ettim; tam 468 tane cuma geçmiş hala açıklanan bir şey yok. Normalde ne olur? Bir yalan ortaya çıktığında yalancı utanır. Bunlar öyle değil. Bunlar daha büyük yalan söyleyerek o yalanın üzerini örtmeye çalışıyorlar…Hangi cami yakıldı? Bu kadar açık bu kadar aleni bir yalan söylenebilir mi?
“MECLİSTE KONUŞMAK İÇİN MÜCADELE VERİYORUZ”
Geçen hafta bir yalan furyası daha başladı. TİP milletvekilleri Boğaz Köprüsü’nde polise saldırmış. Yalan. Düpedüz yalan. Önce şu notu düşelim. Biz bu ülkede egemen olan siyaset anlayışının tümüyle dışındayız. Biz ne yaparsak onu söyleriz. Yaptığımızı söylediğimizi sonuna kadar arkasında dururuz. Bunu savunuruz…Biz de insanız biz de hata yapabiliriz. Hata yaptığımızda da çıkar halkımızdan özür dileriz…Ama asla halkımıza yalan söylemeyiz.
Doğru nedir? Evet biz köprüye pankart astık. Çünkü, bizim milletvekilliğinden anladığımız şudur: Halkımız bize bir görev verdi. Dedi ki ‘bizim, emekçilerin, yoksul halkın haklarını savunun. Emekçilerin, yoksul halkın sesini duyurun.’ Şu Meclis dünyanın en antidemokratik işleyişine sahip mi? Meclis’te konuşmak için mücadele eden bir partiyiz biz. Susturulmak isteniyoruz. Zaten medya tümüyle abluka altına alınmış. Dört yıldır parlamentodayız.
Bir tane milletvekilimizin bir tane açıklaması devlet televizyonunda bile çıkmıyor. Bütün kanallar, gazeteler, televizyonlar kapatılmış. Yetmiyor. Binde bir, bir televizyon kanalı imkân bulup çıkabilirsek orada bir söz ediyoruz. Ettiğimiz söz üzerinden utanmadan kanala para cezası veriyorlar. Orada sesimizi kapatmaya çalışıyorlar. Açık konuşalım, sosyal medyada büyük bir çaba sarf eden dostlarımız, genç arkadaşlarımız olmasa Türkiye İşçi Partisi’nin sesi insanlara ulaşamayacak…Biz sözümüzün arkasındayız.
Dedik ki ‘her tarafı engelleseniz dumanla haberleşir, halkın sesini yine yükseltiriz.’… İşte tam da bu yüzden, halkın sesi susturulamasın diye ve üstelik Gezi’nin intikamını almak için uyduruk gerekçelerle arkadaşlarımız hapse atılmışken halkın sesini duyuracak etkili bir ses çıkartma yöntemi olarak Boğaz Köprüsü’ne pankart astık. İşin doğrusu bu. Peki ne oldu? Biz pankartımızı astıktan sonra devletin polis üniformasını giymesine rağmen kendisini kanuna, halka bağlı değil de tek adamın hizmetçisi gören bir görevlinin saldırısına uğradık.
“PROVOKASYONU BOŞA ÇIKARTTIK”
Bizim amacımız ne, pankart asacağız sesimizi duyuracağız. İşte biz zaten pankartı asmışız, sesimizi duyurmuşuz. Biz aklımızı mı kaybettik istediğimizi yaptıktan sonra bir de gelen polise saldıracağız. Böyle aptalca bir iddia olabilir mi? Bu kadar saçma sapan bir şey söylenebilir mi? Nedir mesele? Belli ki orada özel görevlendirilmiş, meseleyi bir provokasyona çevirmek isteyen bir tane rütbeli provokasyon çıkartıyor. Biz de bütün soğukkanlılığımızla bu provokasyonu boşa çıkarttık.”
Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin ‘biz enflasyonla birlikte büyümeyi tercih ettik. Yoksa enflasyonu düşürebilirdik çok sert tedbirler alarak. O zaman üretim dururdu. Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar ihracatçılar kar ediyor, çark dönüyor’ sözlerini anımsatan Baş, şöyle devam etti:
“BAY NEBATİ O ÇARKA ÇOMAK SOKARIZ”
Yani ülkenin yüzde 99’u hariç. AKP iktidara geldiğinde ücretlerin milli gelir içindeki payı yüzde 52’ydi. Şu anda ücretlerin payı yüzde 27,5’ a düştü. Resmen AKP, işçinin, emekçinin, doktorun, mühendisin, öğretmenin cebinden alıyor, patronların, yandaşların cebine sokuyor…Bay Nebati biz o çarkı kırarız. O çarka çomak sokarız…Sadece enflasyon artışı yetmez, ücretlere enflasyon artı büyüme oranında zam yapılmalıdır. Asgari ücret hemen, hiç vakit kaybetmeksizin en az yüzde 50 artırılmalı, her üç ayda bir artan enflasyon ve büyüme oranı ile güncellenmelidir. TÜİK’in acilen bağımsızlaştırılması gerekiyor.
Hepimizin en temel ihtiyacı olan elektrik, su, internet, doğalgaz bu hizmetlere erişim ve kullanım artık parasız mümkün olmuyor. Bu haklar, birileri para kazansın diye alınıp satılabilir mala dönüştürülmüş durumda. Bu durum ahlak dışıdır. Bu durum sosyal adaleti kökten reddetmektir.
“BU KADAR ÇAPSIZ DÜŞÜNCESİZ KANUN YAPMAKTA ÜSTLERİNE YOK”
Sözde sosyal medya yasası bunun adı…Yeni suçlar icat ediyorlar. Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma, Ceza Kanunu’na böyle bir suç ekleniyor. Bu kanun geçerse şu Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 20 yıldır yaptıklarının hepsi bu suç kapsamına girer. Yani bu kanun geçtikten sonra bugün yapmaya devam ettiği o konuşmalar yapıyorlar ya her yerde ben iddia ediyorum, o konuşmaların hepsi amaç olarak zaten halk arasında endişe, korku ve panik yaratmak için yapılıyor.
Konuşmaların amacı bu…Daha bir sene olmadı Avukatlık Kanunu’nu, baroları düzenlediniz. Bu kadar çapsız bu kadar düşüncesiz bu kadar gelecek öngörüsü olmayan kanun yapmakta bu iktidarın üzerine bir iktidar tanımıyoruz. Meclis’e Çevre Kanunu diye kanun getiriyorsun, götürüyorsun İmar Komisyonu’nda bunu görüşüyorsun. Zaten baştan sakat. Mantıklarını gösteriyor.”