Rahatsızlığını duymuştuk. Gazetemizin 100. yıl törenlerini Zeynep Oral’la birlikte sunacaktı. Ama törene günler kala hastaneye yatmak zorunda kaldı ve o gece bizimle birlikte olamadı. Hastaneden çıkıp yine sahnelere döneceğini beklerken önceki gün kara haber geldi.
Gençliğimizin idolü, politik tiyatronun ülkemizdeki en büyük ustası artık yoktu. Oyunu olsa da olmasa da orada bir Genco Erkal vardı. Yokluğu Madımak yangını gibi yaktı yüreğimizi.
İlk hangi oyununu izlemiştim? Brecht Kabare miydi yoksa Kafkas Tebeşir Dairesi mi çıkaramadım. Sadece 70’li yılların sonu olduğunu anımsayabildim. Sonra 80’li yılların Genco Erkal’ı geldi aklımıza. Ağrı Dağı Efsanesi, Galileo Galilei, Aslan Asker Şvayk, Yalın Ayak Sokrates ve Ben Bertolt Brecht oyunlarıyla efsaneleşmişti gözümüzde. Ama oyunları içinde biri var ki onun yeri ayrıydı gönlümüzde. Epik tiyatronun en iyi örneklerinden Sivas 93 belgesel oyunu.
MADIMAK’I SAHNELEMEK
Oyunlarını hayranlıkla izleyen biri olmamıza rağmen hiç tanışıklığımız yoktu. 2008 yılıydı. Ayını hatırlamıyorum. Telefonum çaldı ve karşıdan o bilindik ses: “Merhaba Ben Genco Erkal.” Şaşırmıştım, kültür sanat yazıları yazan biri değildim. Genco Erkal niye beni arasın diye düşünürken, “Sizinle bir kahve içebilir miyiz bugün” diye devam etti. Genco Erkal gibi bir ustayla tanışacaktım, kaçırır mıydım bu fırsatı? Hemen kabul ettim.
Buluşmamızda hoşbeş faslı geçtikten sonra son projesini anlatmaya koyuldu. Sivas katliamını belgesel oyun tarzında sahneye koyacaktı. Çok sevindiğimi söyledim. Nihayet birinin aklına gelmişti Sivas katliamını sahnelemek. Genco usta, “O kadar sevinmeyin bir sorunumuz var. Onu çözemezsek bu oyunu sahneye koyamayız” dedi. Hevesim kursağımda kalmıştı. Oyunlarına sürekli sponsor olan bir banka, yeni oyunun Sivas katliamını konu aldığını duyunca tırsıp sponsorluğunu geri çekmişti. Benimle bu üzüntüsünü paylaşmak için buluşmamıştı herhalde. Merakla ne diyeceğini bekliyordum. Utana sıkıla devam etti: “Bu oyunu sahnelemeyi çok istiyorum. Ama ana sponsor çekilince ortada kalakaldık. Ne yaparız, nasıl yaparız diye dostlarla konuşurken sizin adınızı verdiler. Belki Alevi bir iş insanı sponsor olabilir diye düşündük. Bu konuda sizin yardımcı olabileceğinizi söylediler. Ne dersiniz böyle birini bulabilir miyiz?” deyip sustu. “Bulamayız Genco Hoca’m, böyle bir iş insanı bulamayız. Sizin de bildiğiniz gibi sermaye korkaktır. Dini, imanı, ahlaki değerleri olmaz sermayenin. O nedenle bulamayız” deyince bu kez ustanın hevesi kursağında kalmış gibi yüz ifadesiyle baktı.
‘ÖYLE YIKMA KENDİNİ’
Gülümseyerek, masanın üzerinde ovuşturduğu ellerini tuttum ve “Öyle yıkma kendini/ Öyle mahzun öyle garip” dedim. Oyunun bütçesini sordum. Anımsadığım kadarıyla “Minimum 80 bin TL” dedi. Derin bir “Oh!” çektim. Daha fazla bir rakam beklemiştim zira. Merakla ne diyeceğimi bekliyordu. “Bu parayı buluruz usta sen meraklanma. Bir iş insanından değil ama imece usulüyle bu parayı, belki de fazlasını buluruz” dedim. Pek inanmamış gibiydi. Kendisini arayacağımı söyledim.
YA YOBAZLAR TİYATROYU YAKARSA?
Gazeteye döner dönmez, dostları aramaya koyuldum. CHP’de politika yapan ve kendisi de Alevi olan Davut Boy’u arayıp salonunu bu iş için ücretsiz istedim. Partinin ve pek çok derneğin geceleri onun Çağlayan girişindeki salonunda yapılıyordu. Davut Boy, “Ne demek, salon senindir” dedi. Salon işinden sonra sıra yemek ve sanatçıları ayarlamaya gelmişti. Karacaahmet Dernek Başkanı Muharrem Ercan’a yemek, Nevizade’de restoranı olan Halil Kaya Özer’e içecek sponsorluğunu yıktık. Gecede müzik için Erdal Erzincan’ı arayıp projeyi anlattım. “Bulabildiğin kim varsa al gel Erdal” dedim. Yanına Yılmaz Çelik ve Tolga Sağ’ı getirdi. Geceye davet edilecek 50 kişi hemen belirlendi. Tek tek arayıp böyle bir proje için buluştuğumuzu belirttik. Genco Erkal da gelip mini bir şiir dinletisi sunarsa iş tamamdı. Gecede Genco Erkal, Nâzım’dan dizeleri her zamanki performansıyla okudu ve gitti. Geceye gelenler maddi gücüne göre bağış yaptılar. Kimi hemen orada nakit kimi çek le ödeme yaptı. Ertesi gün Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’na gitim. Provadaydı. Kulise geldiğinde bağış yapanların listesini, telefonlarını, toplanan paraları ve çekleri bir zarf içinde uzattım. “Ne bu?” diye sordu. Oyunun sahnelenmesi için yetecek paranın toplandığını söyledim. Hem de söylediği bütçenin çok daha fazlası toplanmıştı. “Gerçekten mi? Yani şimdi Sivas 93’ü sahneye koyacağız öyle mi?” diye sordu.
Oyunun hazırlıkları başladı. Tiyatroda seyircilere dağıtılacak broşürde oyunla ilgili bir yazı kaleme almamı istedi. Yazıp gönderdim. O yıllar FETÖ’nün ve siyasal İslamın en güçlü yıllarıydı. Liberal kesimi de yanlarına almış, ülkede İslamcılara nasıl zulüm edildiğinin propagandasını başarıyla yürütüyorlardı. Siyasal İslam’ın en büyük eylemi Sivas katliamının siyasal İslama yapılan zulmün yanında lafı bile olmazdı. Yazıda bunları belirttikten sonra, “Tiyatro yaktılar kimsenin sesi çıkmadı. En sonunda işi insan kakmaya kadar vardırdılar. Şimdi ister misiniz bu oyun yüzünden yeniden tiyatro yakmaya kalksınlar” gibisinden bir cümle de vardı yazıda.
Birkaç gün sonra Genco Erkal aradı. “Yazı güzel olmuş eline sağlık. Ama bu tiyatro yakma meselesi konusunu bir tartışsak mı? Sanki delinin aklına taş düşürüyormuşuz gibi geldi bana. Yahu bu insanlar gerçekten tiyatroyu yakmaya falan kalkarlar. Bu satırları çıkarsak kızar mısın?” diye sordu. Söylediklerinde haklılık payı vardı. Çıkarabileceğini söyledim.
Oyunun galasına İlhan Selçuk’la birlikte gittik. Belgesel tadında bir oyun izledik. 2 Temmuz şehit aileleri de salondaydı. Epik tiyatronun en güzel örneklerinden birini izledik.
Aradan aylar geçti. Bu kez benim Genco Erkal’a işim düştü. Şahkulu Sultan Vakfı, kız öğrenci yurdu yapmak için Bostancı Gösteri Merkezi’nde bir gece düzenlemiş, Genco Erkal’ın da şiir okumasını talep ediyordu. Arayıp rica ettiğimde bu kez o “Ne demek” deyip geldi, Yine Nâzım’dan birçok şiir okudu. Dinleti bittiğinde bütün salon ayakta alkışladı ustayı.
Güle güle büyük usta, alkışlarla uğurluyoruz seni.