Hominid (maymungiller), hominin (ilk insansılar), homo (insan) türlerinden oluşan büyük primat ailemizin, açık ara en üretken dalı olan homolara aidiz. En azından bir düzine Homo cinsi çiğnese de şu yalan dünyayı, içlerinde sadece “homo sapiens” yaşama tutunmayı başardı. Diğer tüm homo akrabalarımız, arkalarında tek bir temsilci bile bırakmadan göçüp gitmiş, sırlanıp çekilmişlerdi dünyamızdan.
Onlarca türün evrimleşmesi sonucunda ulaştığı çağdaş anatomik yapısı ve bilişsel kapasitesiyle “homo sapiens”, bundan 300 bin yıl önce Fas’ın Jebel Irhoud Mağarası’nda ilk kez görülmüş, 90 bin yıl önce ise Avrupa ve Avrasya’ya yayılmış, günümüzden 60 bin yıl önce ise biyolojik evriminde sıra dışı bir bilişsel devrim yaşayarak soyutlama yetisi kazanmış.
Maymungiller, “insansı”lar ve her ikisinin de uzaktan akrabası olan homo türlerinin milyonlarca yılda biriktirdikleri bilgi, beceri ve deneyimlerle hep beraberce yazdıkları bir varoluş destanıydı bizimkisi.
Öyleyse söze, öykümüzün bilinen ilk kadın kahramanı Lucy ile başlayalım. Ailemizin en yaşlı üyesi ve en bilinen kadınıydı Lucy Hatun! Düşünsenize! 3.3 milyon yaşında… Yeryüzünde saptanabilen en eski “insansı”! Günümüzden yaklaşık 3.300.000 yıl önce…
Etiyopya'nın sulak, nemli ve bol-bereketli arazilerinde mutlu mesut yaşayıp gidiyordu Lucy. Derken bir gün varoluşun o şaşmaz yasasıyla burun buruna geldi. Vadesi dolan Etiyopyalı güzel, bir göl kenarında can vermişti.
Devir, ölü gömme adetlerinin henüz pek gelişmediği, ölenin öldüğü yerde bırakılıp kurda kuşa yem edildiği bir devirdi. Büyük bir şans eseri Lucy’nin cansız bedeni göl yatağının dibindeki çökeltilere gömülmüş ve atmosferle tüm teması kesildiği için de fosilleşerek günümüze kadar çok iyi korunabilmişti.
Yaklaşık bir metre boylarında, mini minnacık bir kadındı. 30 kilo civarlarındaydı. 400 metreküplük bir beyin hacmi olduğu söylendi. Günümüz kadınlarınınkine (ortalama bin 350 metreküp) oranla devede kulak tabii ama görüyordu işini.
Epeyce bir zorlanıp sağa-sola yalpalayarak da olsa artık iki ayak üzerinde yürüyebiliyordu. Böylece elleri boşa çıkmıştı. Pek çok maharet kazandı. Yeri geldiğinde ellerini rahatça kullanıyordu ama yine de koşması ya da saklanması gerektiğinde işin kolayına kaçıp hemen dört ayak üzerine iniveriyordu. Çünkü henüz homo sapiens gibi iki ayağının üzerinde koşması pek mümkün değildi.
Lucy’nin büyüme, gelişme ve üreme döngüleri insandan çok şempanzeye benziyordu. Yine de insanın biyolojik evriminde çok önemli bir merhaleydi.
İSMİ BEATLES’DAN
1974 yılının sonlarına doğru bulunduğu gece, kazı evinin radyosunda dönemin bilinen parçalarından biri olan Beatles’ın “Lucy in the Sky with Diamonds” adlı şarkısı çalıyordu. Kazı ekibindeki kadın arkeologlar bu şarkıyı çok sevdikleri için iskeletin bir kadın olduğu kesinleşir kesinleşmez ona “Lucy” ismini verdiler.
Keşfinden yaklaşık 35 yıl sonra New York’da, Manhattan’ın göbeğindeki Discovery Times Square adlı mekânda açılan “Lucy’s Legacy: The Hidden Treasures of Ethiopia” (Lucynin Mirası: Etiyopya’nın Gizli Hazineleri) başlıklı bir sergide tanışmıştım kendisiyle.
Salonun girişinde “Her story is your story” (“Onun hikâyesi, senin hikâyendir”) yazıyordu. Gerçekten de kim bilir neler neler geçmiştir bu kadının başından diye düşünüp, doğa karşısındaki mücadelesi önünde saygıyla eğildiğimi hatırlarım.
KAYNAKÇA
* Özbek, M. - Sapiens’ten Önce İnsan Vardı. İmge Kitabevi. 2018.
* Krause, J., & Trappe, T. (2023). Hybris: Die reise der menschheit: Zwischen Aufbruch und scheitern. Ullstein Taschenbuch Verlag. 33-71; 75-111.