Türkiye İşçi Partisi (TİP) Sözcüsü ve İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında TBMM’de basın toplantısı düzenledi.
Kadıgil, şiddeti protesto etmek amacıyla düzenlenmesi planlanan yürüyüşlerin yasaklanmasına tepki göstererek “Utanmadan bugün Taksim’de yapılacak kadın yürüyüşünü yasaklıyorlar. Anayasası var bu ülkenin. Herkes önceden izin almaksızın kendi görüşlerini açıklamak için basın açıklaması yapmak, eylem koyma hakkına sahiptir. Beyoğlu Kaymakamı sen kimsin? Bir kişi tarafından atanmış bir ilçe kaymakamısın. Bu ne cüret!” dedi.
“Yaşadığımız şiddetten sorumlu olanlara karşı yapabileceğimiz tek çözüm yolunu, dayanışmayı yasaklamaya çalışıyorlar” diyen Kadıgil, devletin asıl yapması gerekenleri yapmadığı gibi yürüyüş hakkını gasbetmesinin kabul edilemez olduğunun altını çizerek şöyle konuştu:
‘KİMSE KENDİNİ YALNIZ HİSSETMESİN’
“Devlet hem üstüne düşen hiçbir şeyi yapmıyor hem de kadınların dayanışmasını baltalamaya çalışıyor, yürüyüşlerimizi engellemeye çalışıyor. Bizim kendimizi güvende hissettiğimiz tek yer birbirimizle birlikte olduğumuz zamanlar. Biz bunun için sokaklardayız. Biz dayağa karşı yürüyüş diye 87 yılında sokağa çıkan kız kardeşlerimizden aldığımız elle bunu anlatmaya çalışıyoruz yıllardır. Her kadının başına geliyor. Eğitimlisi, eğitimsizi fark etmez. İlkokul mezununun da başına geliyor, üniversitede hocaların da başına geliyor. Her kadın evinde şiddete uğruyor. O yüzden çok açık ve net ifade ediyorum: Kimse kendini yalnız hissetmesin. Ve biz, devletin utanmadan yasaklamaya kalktığı bu yürüyüşleri o yüzden yapıyoruz” dedi.
“BU MUAZZAM BİR HADSİZLİK VE MUAZZAM BİR ERKEK SALDIRISIDIR”
Kadınların yaşadıklarının erkekler tarafından algılanmasının mümkün olmadığını belirten Kadıgil, “Bir gece dışarı çıktığınızda şimdi bir taksi bulamazsam neremi ellerler, tecavüze uğrayıp bir köşeye atılır mıyım? Hiç böyle dertleriniz olmuyor sizin” diyerek konuşmasını şöyle sürdürdü: “O yüzden de anlamanız mümkün değil ve içinde yaşadığımız toplum bizi öyle bir yetiştiriyor ki bunu normal sanmaya başlıyoruz. Hatta bunun bir adım ötesi erkekler bunu kendi görevi sanmaya başlıyor. Bunu yapmazsa eksik erkek olacağına inandırılarak büyüyor erkekler de. Kendine bırakılan iktidar alanı bu. Biz tam bununla mücadele ediyoruz, tam bu yüzden mücadele ediyoruz ve kadın örgütlerine, LGBTİ+ örgütlerine bu yüzden düşmanlar. Kadınlar yalnız olsun istiyorlar. Bir ailenin içinde kalsın, başına bir şey geliyorsa kendi suçu sansın. Sadece kendi yaşıyor sansın, bunu konuşmasın istiyorlar. ‘Aman aman maazallah kol kırılsın yen içinde kalsın yani azıcık da döver de söver de canım kocamdır ne olacak?’ diye düşünmemizi istiyorlar. Bizim isyan ettiğimiz şey bu. Bizim bu günlerde sokağa çıkma sebebimiz bu. Taksim Meydanı’nda ‘Kadına yönelik erkek şiddetine son’, ‘Dayağa son’, ‘Tecavüze son’ diye bir pankart kaldırdığımızda o eyleme gelemese bile o pankartı gören bir kadının, ‘Ben yalnız değilim. Bu olanlar benim suçum değil, bunlar başıma geliyorsa bunun suçlusu ben değilim’ dediğini biliyoruz. Biz bu yürüyüşleri bunun için yapıyoruz. O yüzden diyorum, bu muazzam bir hadsizlik ve muazzam bir erkek saldırısıdır.”
“ŞİDDET SARMALI ÜZERİNDEN KENDİNİ VAR EDENLERİ LANETLİYORUM”
Konuşmasında Gaziantep’in Karkamış ilçesine atılan havan toplarıyla hayatını kaybedenleri anan Kadıgil; dünün Öğretmenler Günü olduğunu ifade ederek, saldırıda hayatını kaybeden 22 yaşındaki TİP Basın Bürosu öğretmen Ayşenur Alkan’ın annesinin ‘Kızımı yoksullukla okuttum, büyüttüm. Tek dileği başka yoksul çocuklara yardımcı olabilmekti’ sözlerini hatırlattı. Kadıgil, şu sözlerle devam etti: “Ayşenur’u 22’sinde, mesleğinin daha ilk yılında, bir kez bile Öğretmenler Günü’nü kutlamak nasip olmadan katledenleri de, bu şiddet sarmalı üzerinden kendilerini var edenleri de lanetliyorum. Tüm sevenlerine bir kez daha sabır ve dayanma gücü diliyorum. Bu arada 5 yaşında kaybettiğimiz sevgili yavrumuz Hasan’ın İzmir Milletvekili arkadaşım Mahir Polat’ın da yeğeni olduğunu öğrendik. Bu vesileyle kendisine de bir kez daha baş sağlığı dilemek isterim.”
“AKP’Lİ BELEDİYE BAŞKANLARI BİR DÖNEMİ DAHA GARANTİLEMEK İÇİN SOKAK HAYVANLARINI KATLEDİYOR”
Konya’da ve Ankara’nın Mamak ilçesinde sokak hayvanlarının katledilmesini de sert sözlerle eleştiren Kadıgil “Erdoğan’ın yumurtladığı ‘sahipsiz hayvanların yeri sokaklar değildir, barınaklardır’ açıklamasının ardından durmayı kendine yakıştıramayan ve belli ki ikinci dönemini garanti altına almak isteyen kimi AKP’li belediye başkanları da köpeklere ve hayvanlara savaş açmış durumda” dedi. Birkaç gün önce, Konya’da yavru köpeğin işkenceyle ‘sözde barınak çalışanı’ olan kişi tarafından katledildiğini hatırlatan Kadıgil, “Dün geceden beri Mamak Belediye Başkanı Murat Köse, kanunen kendisine emanet olan hayvanları, köpekleri katlediyor, topluyor, bütün hayvansever camia haklı olarak ayakta. Bu hayvanların oyu yok ve reisleri ne derse onu yapmak zorundalar ya, o yüzden bu ülkede ne olup ne bittiği, bu ülkenin Anayasasının ne dediği, bu insanlara ne gibi yükümlülükler yüklediğinin önemi yok onlara göre. Murat Köse ve türevleri gibi insanların tek bir amacı var: Bir kere daha liderlerinin gözüne girerek belediye başkanı olabilmek. O yüzden bu canice hayvan katliamlarının da tam karşısında durduğumuzu, bu işin sorumlularının da kim olduğunu çok iyi bildiğimizin bir kere daha altını çizmek istiyorum” ifadelerini kullandı.
“YAŞADIĞIMIZ ŞİDDETİN NEDENİ ERKEK TERÖRÜDÜR”
TİP Sözcüsü içine hapsedildiğimiz şiddet sarmalının nedeninin kadın ve erkeğin eşitliğinin fıtrata ters olduğunu savunanlar olduğunu belirterek sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Bugün 25 Kasım. Yaşadığımız ülkede bir 25 Kasım’da daha özetle kan gövdeyi götürüyor. Peki neden? Bu yaşadığımız şeyin adını doğru koyarak başlamak lazım belki de. Biz kadınların, gençlerin, hayvanların, doğanın katliamına neden olan şeyin adı adıyla sanıyla erkek terörüdür. Kendini hiyerarşik olarak bütün canlıların üstünde gören ve her türlü canlının üzerinde tahakküm hakkı olduğunu düşünen bir canlı türü olan erkeğin, erkek aklın ve bu erkek aklın kurduğu ataerkil düzenin terörüdür bizim yaşadığımız şey. O erkek ki tüm varlıklar içinde en akıllısı, en ahlaklısı, en çok yaşamayı hak edenidir. O ki yapıp ettiklerinin, çalıp çırptıklarının, yakıp yıktıklarının hesabı görülemez kutsal bir varlıktır. Gençliğimiz ölüyorsa bunun sebebi teröre direniştir. Kadınlar şiddete uğruyorsa bunun sebebi fıtratlarına uygun davranmamalarıdır. Köpekler katlediliyorsa nedeni sadece küçük çocukları korumaktır. Ağaçlar kesiliyorsa, dereler kurutuluyorsa refah içinde yaşamamızı sağlayan sevgili erkeklerimiz böyle istediğindendir çünkü malumunuz bu ülkede erkeklerin hikmetinden sual olunmuyor. Yukarıda anlattığımız Türkiye özelinde baktığımızda ‘Türk-sünni-erkek’ kategorisinde olanların, diğer tüm kategorileri dışlamasının hatta yok etmesinin zihinsel kökenlerine de bakmak gerekiyor. Bu zihniyet kendini bizzat sarayda yaşayan zat-ı muhteremin ağzından kadın ve erkeğin eşitliğinin fıtrata ters sözlerinden kendini zaten açıkça ifade ediyor. Bugünde, 25 Kasım’da bütün siyasetçiler çıkıp duyar kasacaklar, ne mesajlar verecekler, kadına yönelik şiddetle nasıl mücadele ettiklerini anlatacaklar, kadınlar çiçektir böcektir diye utanmadan saçma sapan cümlelerle kadınların bu ikincil pozisyonunu bir TİP Basın Bürosu yandan pekiştirirken bir yandan da siyasetçi görevlerini yerine getirdiğinin iç huzuruyla evlerine dönüp karılarından bir çay istemeye devam edecekler bunu da çok iyi biliyoruz.
“OECD ÜLKELERİ İÇİNDE ŞİDDET GÖREN KADIN ORANI EN YÜKSEK ÜLKEYİZ”
Avrupa ve OECD ülkeleri arasında erkeklerden fiziksel veya cinsel şiddet gören kadın oranının en yüksek olduğu yer Türkiye? Bu konuda şampiyonuz, bu ülkede yaşayan kadınlar, Avrupa’nın ve OECD ülkelerinin herhangi birinde yaşayan kadınlardan çok daha sık, çok daha ağır, çok daha vahim şekilde şiddete maruz kalıyor. Rakamlara baktığımızda boş verin Saray Rejimi’nin atanmışlarının ne dediğini. Bizim pusulamız kadın örgütleridir onların rakamlarından konuşuruz. Her 10 kadından 4’ü yaşamında erkek şiddetine maruz kalıyor bu ülkede. Hayatınızda bir gün bile şiddete, cinsel tacize uğramadım, otobüste seyahat ederken beni sıkıştıran olmadı, bu çocukları tek başıma büyütmek zorunda kalmadım diye düşünebilmek bir lükstür Türkiye’de yaşayan bir kadın için. Önce herkesin bunu cebine koyarak bir konuşması gerekiyor. Bunun sebebi de çok net: Ataerki. Bu fıtrat mıtrat diye bize satmaya çalıştıkları ataerki yüzünden oluyor ve bir sömürü düzeni var. Kadınların üzerinden bir sömürü düzeni inşa etmişler. Bu sömürü düzeni üzerinden canları ne istiyorsa onu yapmaya devam etmek istiyorlar.
“DÜNYADAKİ YOKSULLARIN YÜZDE 70’İ KADIN”
Sadece Türkiye de değil dünyadan birkaç rakam vereceğim size. Yoksullara bakın. Dünyadaki yoksulların yüzde 70’i kadın. Tarım topraklarına dönün, mülkiyet ilişkilerinden bahsediyoruz sık sık. Bütün dünyadan bahsediyorum, tarım topraklarının sadece yüzde 10 ila 20’si kadınlara ait, geri kalanının tamamı erkeklerin mülkiyetinde. Bu dünyada gıdayı üretenlerin yüzde 70’i kadın. Buna rağmen açlık çekenlerin yüzde 60’ı yine kadın. Yani kadına yönelik şiddetin en önemli sebebi bu sömürüyü sürdürebilmek isteyen erkekler ve erkek terörü. Dünyada ücretsiz bakım işlerine gelelim, yüzde 76’sını kadınlar yapıyor. Evi kadınlar çekip çeviriyor, evde bir çocuk varsa ona kadınlar bakıyor. Evde bir hasta, engelli varsa onunla kadınlar ilgileniyor. Devlet bütün sorumluluğunu sırtından atmış kadınların üzerine ondan sonra da böyle yılda 2 gün kadına yönelik şiddetle mücadele masalları anlatıyor.
“32 MİLYON KADININ SADECE 9 MİLYONU KAYIT İÇİ İSTİHDAMDA”
Türkiye’ye bakalım mesela, kadınlar istihdama girme sorunsalına bir bakalım. Bu ülkede 15 yaşın üzerinde tam 32 milyon kadın yaşıyor. Bu 32 milyon kadının sadece 9 milyonu kayıt içi istihdamda bunu biliyor musunuz? 20 milyon kadın var bu ülkede. 20 milyon kadının kendine ait bir geliri yok. Evinde yaşayan, tercihen bir erkeğin eline bakmak mecburiyetinde başka bir bireye bağımlı kılınmış durumda. O çalışanlar da diyelim kadın erkek birlikte çalışıyorlar. Eve dönüp bakıyorsunuz birlikteki ikimiz evliyiz, mesaiden çıkıyoruz, ikimiz de eve gidiyoruz, ben mesaiden sonra 240 dakikamı daha ev ve bakım işlerine ayırıyorum. Eşim 40 dakikasını ayırıyor. Bunu da sanıyorum bütün kadınlar iliklerine kadar zaten hissediyor.
“SEBEBİ AİLENİN İÇİNDEKİ KADININ ERKEĞE TABİ BİR MAL OLARAK GÖRÜLMESİ”
Biz durmadan çalışıyoruz. Eğer iş bulabilecek kadar şanslıysak önce evde çalışıyoruz, oradan gelip evimizde çalışmaya devam ediyoruz eşlerimiz elinde kumandayla maçlarını izlerken. Çünkü istedikleri, bize uygun gördükleri, bize layık gördükleri dünya bu. İsyanımız da tam olarak bunun için. Çünkü bu ülkede 13,3 milyon kadın çocuğuna bakmak zorunda olduğu için iş bile arayamıyor. Ondan sonra dönüyoruz dolaşıyoruz ‘kadına şiddetle mücadele’ diyoruz. Nasıl mücadele edeceksin sen kadına yönelik şiddetle? Bir kadın evinde şiddete uğruyorsa gidecek yeri var mı? Yok. Sığınma evi açıyor musun? Yok. Herhangi bir destek programın var mı? Yok. Bu şiddetin kökenini ortadan kaldırmak için herhangi bir adım atıyor musun? Yok! Açıkladığın bütün programlara bakıyorum, İçişleri Bakanlığı bir TİP Basın Bürosu program açıklıyor, Adalet Bakanlığı bir program açıklıyor… İşte yok polis eğiteceğim, hakim eğiteceğim, savcı eğiteceğim, tamam güzel, bunları yapman lazım zaten. Bunların tamamı bir paket olarak baktığınızda şuna yönelik: Bir şiddet olayı olmuş, o şiddet olayından sonraki cezalandırma safhası. Soruyorum hepinize. AKP iktidarının 20 yıldır bu şiddeti ortadan kaldırmak için yaptığı ne var? Bunların sebebi, ailenin içindeki kadının erkeğe tabi bir mal olarak görülmesi. Bu kadar açık ve net. Ve bu sebebi ortadan kaldırmadıkça hiç kimse karşımıza gelip ben kadına yönelik şiddetle mücadele ediyorum masalları anlatmasın. Kadın erkek eşitliği kavramını kullanmaktan aciz bir iktidarla yönetiliyoruz. Kadın erkek fırsat eşitliği diye saçma sapan bir şey uydurmuşlar, ağızlarına alamıyorlar eşitliği. Eşitliği ağızlarına alamadıkları zaman da kadına yönelik şiddetle falan da mücadele edemiyorlar.
“DUYAR KASACAK ERKEKLER İYİ DİNLESİN”
Bugün 25 Kasım için böyle anlamlı mesajlar yayınlayıp duyar kasacak bütün erkek beni çok iyi dinlesin: Kadına yönelik şiddetin temel sebebi fıtrat adı altında satmaya çalıştığınız erkek uydurması toplumsal cinsiyet rolleridir. Bununla körüklenen cinsiyet eşitsizliğidir ve tarih sahnesine çıktığı günden bu yana sırtını bu eşitsizliğe dayamış kapitalist üretim ilişkileridir. Bu eşitsizliği ve sömürüyü ortadan kaldırmadıkça hiç kimse kadına yönelik erkek şiddetiyle mücadele ediyorum falan diyemez çünkü başımızdaki belanın adını doğru koymak lazım ben bunu mecliste de söyledim. Bu belanın adı mülkiyet aşkıdır. Her anlamda mülkiyet aşkıdır erkeklerin hem bir şeylere sahip olma aşkıdır hem bu bir şeylere sahip olma aşkını besleyen düzenin içerisinde kadına, çocuğa sahip olma aşkıdır.
“ÖYLE BİR AİLE HAYALİ KURUYORLAR Kİ ANNE İLE ÇOCUK BABANIN HER DEDİĞİNİ YAPMAK ZORUNDA”
Bize kutsal aile diye satmaya çalıştıkları şey de tam bu. Öyle bir aile hayal ediyorlar ki böyle evde bir baba var anne var çocuk var. Anne ile çocuk babanın dediği her şeyi yapmak zorunda. Onların sözünden çıkamaz neden çünkü erkeğimiz her şeyin en doğrusunu bilir. Öyle değil mi? Eğer genç bir kadınsanız babanızın sözünü dinleyeceksiniz, sokaktaysanız abinizin sözünü dinleyeceksiniz, evlenince kocanızın sözünü dinleyeceksiniz. Yetmez, oğlunuz oldu bir parça büyüdü onun sözünü dinleyeceksiniz. Neden? Çünkü fıtrat böyle. Yönetenler böyle olsun istiyor. Yönetenlerin işine böyle geliyor. İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çıkan o erkeğin çok net ifade ettiği gibi, kadının öncelikli işinin annelik olduğunu düşünmeye başladığınız anda siz, kadınların maruz kaldığı her türlü şiddeti meşrulaştırmış oluyorsunuz. “O kadının orada ne işi vardı, o da canım öyle yapmasaymış, aman bu da ne yaptı da kim bilir delirtti, namusuyla evde oturan kadınların başına böyle şeyler geliyor mu?” bu soruları o küçük erkek akıllarınız sormaya devam ettiği müddetçe sakın ağzınıza ne 25 Kasım’ı alın ne kadına yönelik şiddetle mücadele ediyoruz falan diye çıkıp bize masallar anlatın. Dediğim gibi çünkü bu kabulü kabul eden kadına yönelik şiddetin zaten asli sorumlusudur. Kadınları ve kız çocuklarını eğitimden uzaklaştırmak için ellerinden geleni yapan bu iktidar kadına yönelik şiddetin asli sorumlusudur. İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çıkan iktidar, kadınların öldürülen her kadının katilidir. Kadınları istihdamdan dışlayanlar, baba ya da koca eline mahkûm bırakmak isteyenler tüm bu şiddet sarmalının yegâne sorumlusudur.
“KIZ KARDEŞLERİM, YALNIZ OLMADIĞINIZI BİLİN”
Sevgili kız kardeşlerim; bu konuşmanın siz ulaşacağından eminim çünkü bir kadın dayanışmamız var. Alenen paylaşmak zorunda değilsiniz, birbirinizle paylaşın WhatsApp’tan ihtiyacı olduğunu düşündüğünüz kadınlara yollayın mesela. Birbirimizi dinlemeye çok ihtiyacımız var ve şunu bilin ki evinizde, okulunuzda, iş yerinizde, her ne yaşıyorsanız yaşayın yaşadığınız şey sizin suçunuz değil. Utanması gereken siz değilsiniz. Size bunu yaşatan sözde en yakınınızdaki sözde kutsal ailenizdeki erkekler ve bu erkeklerin erkekliklerine hizmet eden ataerkil toplum düzeni. Dedim ya bu konuşma eğer bir yerlerden size ulaşıyorsa lütfen yalnız olmadığınızı bilin. Sizin durumunuzda, sizinle aynı şeyi yaşamış, sizinle aynı şeyleri şu anda yaşayan başka kadınlar yaşamasın diye ömrünü bu mücadeleye vakfetmiş kadınlar var, örgütler var, partiler var. Biz varız, gerçekten biz varız. O yüzden de lütfen konuşun. Güvendiğiniz insanlarla konuşun. Bulun bir kadın hakim, kadın savcı konuşun. Bizlerle konuşun. Birbirinizle konuşun çünkü biz şunu çok iyi biliyoruz sevgili kadınlar; bizim bizden başka kimsemiz yok. Erkeklerin işine gelen bu düzende, erkek egemen bu toplumda, erkek egemen bu devletten bir şey beklemek ancak ve yalnızca aptallıktır. O yüzden biz birbirimize dayanacağız, o yüzden mührü biz sadece birbirimize güveneceğiz ve o yüzden önümüzdeki ilk seçimde elimizdeki kadınları eve kapatmaya çalışan bu ataerkil zihniyetin tek temsilcisi olan Recep Tayyip Erdoğan’a değil, kadın erkek eşitliğini netçe ortaya koyma becerisine sahip aman sağcılar ne der, muhafazakarlar ne yapar diye düşünmeden kadın – erkek eşitliğini olması gerektiği gibi savunan, toplumsal cinsiyet eşitliğini savunan ve bunun için mücadele edecek, bunun için bütçe ayıracak insanlardan yana vurun diyorum. TİP’li Kadınlar adına bir 25 Kasım’da daha kadına yönelik erkek şiddetini lanetliyoruz. Bu düzeni, bu ataerkil düzeni sahiplerinin başına yıkmadan da mücadeleyi sonlandırmayacağımızı bir kere daha ifade ediyoruz.