Akdeniz Üniversitesi’nde “Kooperatifler Neden Batar” başlıklı bir araştırma yapıldı. Araştırmacının kendisi de 16 yılık bir kooperatif üyesi Alihan Uçar sorusunun karşılığını Cumhuriyet’le paylaştı.Bu araştırmayı yapma ihtiyacı nasıl oluştu?Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği her ay düzenli olarak kurulan ve kapanan şirket istatistikleri yayınlıyor. Bu istatistiklere baktığımda 2010- 2013 yılları arasında kurulan her 100 şirkete karşılık 19’unun, kurulan her 100 kooperatife karşılık 105’inin, kurulan her 100 tarımsal kooperatifin 45’inin kapandığı verisini yani, kooperatiflerin kapanma oranlarının kapanan şirket oranlarının 5 katı olduğunu gördüm. Kendim de 16 yıllık bir tarımsal kooperatif üyesiyim. Ve “biz bu kooperatifçiliği neden yapamıyoruz” sorusuyla karşı karşıya geldim. Literatürü taradığımda, başarılı kooperatifler üzerine yapılan araştırmalarda bir birikim kaydedildiğini ancak başarısızlık üzerine anlamlı bir birikim olmadığını fark ettim. Bu bakımdan başarısızlığın arkasında ötelenen, görmezden gelinen nedenlerin, kör noktaların peşine düştüm.Türkiye’de kooperatiflerin ortalama ömrü konusunda bir veri var mı elimizde?Bu alanda ben bir veriye, araştırmaya rastlamadım. Bunun da araştırılması gerekir. Benim araştırdığım alanda ortalama 18 yıl olduğunu söyleyebilirim. 7 – 26 yıl arasında bir geçmişe sahip olunuyor genelde. Bu bir insanın ortalama çalışma ömrü gibi. 25 yaşında kooperatif üyesi olmuş, 50 yaşında kooperatif kapanmış gibi düşünebiliriz. 100 yıla yaklaşan birliklerimiz de var.TARİŞ, Marmara Birlik, Trakya Birlik gibi. Bunların ortak özelliğinin 1950’lerin ve öncesinin girişimleri olduğunu görüyoruz. Üretim yapılan bir dönemde üyelerine restrun dağıtmadan sermaye birikimi ile kurulup, banka sahibi olacak kadar ileri bir noktaya gidilmiş. Özellikle 80 ortalarından itibaren rüzgar değişmiş ve bu birlikler de birikim yapmaktan çok kendi ellerindekini korumanın çabasına düşmüşler, kamu desteği sıfırlanmış. Benim odağıma aldığım kooperatifler 1980 – 2010 arasında, üretimin geriye itildiği, üretime destek varmış gibi görünen ama pratikte adil bir destek dağıtımın olmadığı dönemde kurulup kapanan kooperatifler.İHTİYAÇTAN ÖRGÜTLENMEYEN KOOPERATİFLERKooperatiflerin başarısızlığı nerede başlıyor, en baştan mı mesela, kuruluşundan mı?Bir kooperatif kurulurken tüm kurucular, girişimciler heyecanla, hevesle, pozitif bir yaklaşım içinde oluyorlar. Bu yaklaşım bir yandan iyi ancak bir takım handikapları beraberinde getiriyor. Kimse kuruluş aşamasında negatif konuları, engelleri konuşmak istemiyor, ‘arkadaşlar emek veriyor, çıkıntılık yapmayayım, aman ağzımızın tadı bozulmasın’ yaklaşımıyla bizim grup düşünü kavramıyla ifade ettiğimiz bir ortamda kararlar üretiliyor.Halbuki orada birçok sorunun gündeme gelmesi, tartışılması gerekiyor. Bu yapılmayan tartışmalar daha sonraki dönemde ortaya çıkıyor. Fizibilite, sermaye, işgücü, engeller başta gündeme gelmiyor. Bu kooperatife gerçekten ihtiyaç var mı, varsa nerede ne kadar ihtiyaç var soruları cevabını bulamadan kooperatif kuruluyor.ŞİRKETLEŞEN KOOPERATİFLERKooperatiflerin başarısız olmasında piyasa koşulları ne kadar etkili oluyor?Üreticiden tüketiciye doğrudan bir zincir kurulamadığında, ürünler bir yerde piyasa koşullarına tabi oluyor. Kooperatiften bir sonraki halka bir market, aracı kuruluş olabiliyor. O zaman kooperatif taşeronlaşıyor ve piyasanın talep ettiği fiyatta, nitelikte, nicelikte ve hızda ürün üretmek durumunda kalıyor.Bu da kooperatiflerin varoluş ilkesini bozucu bir etkiye yol açabiliyor. Ara malların kalitesi, çalışan işçinin güvencesi, ortaya çıkan ürünün kalitesi gibi. Kooperatifler piyasa koşullarına tabi oluyor. Sizden lekesiz elma isteniyor ve tarım kooperatifi belki ilaç kullanmadan üretecekken ilaç kullanmaya başlayabiliyor ve bu kooperatifler bir süre sonra şirketleşmeye başlıyor.Kooperatifin şirketleşmesi ne anlama geliyor?Kooperatifleri şirketlerden ayıran boyutu sosyal boyutudur. Başarıyı tanımlarken kar maksimizasyonu başarının kriteri oluyor. Belki 1 patron değil 5 ya da 10 patron oluyor farklı olarak. Kar maksimizasyonu ön planda olunca başarılı bir şirket oluyorsunuz ama başarılı bir kooperatif olmuyorsunuz. Maksimum kar neredeyse ona yöneliyorsunuz ve bu kooperatifçiliğin, dayanışma, demokratik katılım, şeffaf yönetim, toplumsal kalkınma gibi ilkelerinden taviz verilmesine yol açıyor. Elbette kooperatif, kooperatifin üyeleri kar elde etmeli, para kazanmalı ancak odağı sadece bu olmamalıdır.Ne yapıldığından çok nasıl yapıldığı sorusu önem kazanıyor. Burada da ilkeler devreye giriyor. Bir sorunla karşılaşıldığında, bu sorun nasıl çözülür sorusu sorulduğunda genel ortamın verdiği ilk yanıt vardır bir de ilkelere bakıp aradığınız bir yanıt olur. Üç beş kişi ile çok hızlı karar alıp, çok kazançlı çakabilirsiniz. Ancak uzun vadede aidiyet sorunu ve çatışmalar ortaya çıkıyor. Bir topluluk güveni yaratılıyor, 3 yıl boyunca hiçbir rapor sunulmamış. 3 yıl sonunda 3 yılın kavgasının yapıldığını görüyoruz. Bilgi talep edilmese de kooperatifçilikte ısrarla bazı formalitelerin yerine getirilmesi gerekiyor. Bazı belediyeler bilançolarını afiş olarak asıyor, bu çok değerli. Çünkü talep edilmesini alıştırmak gerekiyor, bu gelenekselleşmeli.YERELDEN KATILIMSIZ BÖLGEYİ KALKINDIRAYIMCILIKKooperatiflere toplumsal fayda motivasyonu ile de üye olanlar az değil ama.Evet ama bu sefer sosyal sorumluluk projesi gibi kooperatifçilik yapılmaya çalışılıyor. Bunu özellikle entelektüel, sosyal, mali sermayesi olan kentli sınıfların yerelle iş birliği yapmaya çalışmalarında görüyoruz. Bir süre sonra yerelin katılımı sağlanamadığında, bu “bölgeyi kalkındırayımcı” anlayışla sosyal, ekonomik, entelektüel sermayeye sahip olanlar kooperatifin lideri haline geliyorlar. Başta böyle bir liderlik, iktidar talep etmeseler dahi bu duruma geliniyor ve kooperatifler birkaç insan üzerinden yürüyen yapılara dönüşüyor. Bu da yine kooperatif olmuyor. Kent merkezli topluluk kooperatiflerinde bu örneklerle karşılaşmak çok mümkün.Geleneksel kooperatifler, yani yerelden birbirine ekonomik, entelektüel ve sosyal sermaye bakımından yakın insanların kurduğu kooperatifler bu anlamda üretim yapıp, üyelerine gelir dağıtmada daha başarılı olabiliyor.KAYNAKLARA ERİŞİM İÇİN KURULAN KOOPERATİFLERKaynaklara erişim kooperatif başarısını nasıl etkiliyor?Kaynakların adil dağıtılmaması kooperatiflerin başarısızlığına neden olabiliyor. Aynı dönemde kurulan bir kooperatif 2 yıl boyunca bir kamu mali desteğine ulaşmak için proje hazırlıyor, tüm kanallardan geçiyor daha sonra bir bakan imzası alamadığı için iki yıllık emek çöp olurken, aynı ilde başka bir kooperatif sosyal sermayesi ve ilişki ağları ile hiç o kadar da hazırlık yapmamasına rağmen aynı kamu mali desteğine ulaşabiliyor.Bu kooperatiflerde motivasyonu etkileyebiliyor. Diğer taraftan sadece kaynak transferi için kurulan, kuruluş motivasyonu kaynağa erişmek olan kooperatifler de uzun ömürlü olmuyor. Kaynaklara erişim başta bir başarı gibi görünse de uzun vadede sadece bu motivasyonla adım atıldıysa sonuç hiç de öyle olmuyor. Söz gelimi, kamu mali desteğini alıyor, bu desteği üyelerine dağıtıyor ama üyeler bu mali desteği arsaya, traktöre çeviriyor.Bakıyorsunuz bu kooperatif 12 yıl boyunca genel kurul yapmamış ve 12 yıl sonra tekrar genel kurul yapma sebebi tekrar bir kamu mali desteğine erişmek oluyor. Bu da o kooperatifin uzun erimli olmasına, başarıyı hem mali hem sosyal bakımdan tanımladığımızda erişememesine, yani başarısız olmasıyla sonuçlanıyor.BİRBİRİNE İHTİYACI OLAN BİRBİRİNDEN HABERSİZ KOOPERATİFLERKooperatifler arası dayanışmanın başarıya etkisi nasıl?Benim araştırmamı yürüttüğüm kooperatiflerde aynı dönemde kurulan kooperatiften sadece biri diğerinin genel kuruluna misafir olmuştu. İki kooperatif arasında 30 kilometre mesafe var, her biri aynı sorunla karşı karşıya. Bu iki kooperatifle de görüşen bir kurum var, İl Tarım Müdürlüğü ve İl Tarım müdürlüğü de bu iki kooperatifi birbiriyle tanıştırmıyor.Durum bu. Şöyle bir örnekle karşılaştım, bir kooperatif süt topluyor, kendi hayvanları yok, kendi bölgesinde üretici yok, günde 300 km yaparak süt topluyor ki sütü peynir, yoğurt yapıp satacak. Biraz ilerisinde bir başka kooperatifin hayvanları var, sütü var ama bu sütü işleyecek, katma değerli ürüne dönüştürecek tesisi yok ve bu iki kooperatifin üyeleri birbiriyle ilişki içinde değil. Bunlar başarısızlıkta kör alanlar. Mantıken iki tarafında kazanacağı bir değiş tokuş var ama gerçekleşmiyor.DİKEY İLİŞKİLER YATAY İLİŞKİLERE TERCİH EDİLİYORNeden?Biz bu tür nedenleri araştırdığımızda rasyonel bir neden arıyoruz ancak bazen neden sadece duygusal, irrasyonel nedenler olabiliyor. Sosyolojik nedenler olabiliyor. Her kooperatif kendi bölgesinde bir prestij yaratmanın, bir etki yaratmanın peşinde oluyor. Bizim kooperatifimiz yaptı onların kooperatifi yapamadı gibi. Bu yaklaşımla da ortaya bir dayanışma değil rekabet çıkıyor. Daha içe dönük yapılara dönüşüyorlar. Kol kırılır yen içinde kırılır yönetimleri kuruluyor. Eksiklikleri ile yüzleşmiyor, bunları gündeme getirmeye çalışmıyor, bu eksiklikleri kapatmak için dışarıdan yardım talep etmiyorlar.Diğer taraftan sosyolojik olarak yakın olmadığı bir topluluk ile iş birliğine girmeyi tercih etmiyor. Kendi sosyal ağlarını, sermayesini kamu kaynaklarını erişim için diğerinden gizleyebiliyor. Bunlar da kaynaklara erişim bakımından rekabeti perçinliyor. Müşterilere ulaşım bakımından değil de özellikle kaynaklara erişim bakımından bu rekabeti ve sonuçlarını sahada gözlemleyebiliyorsunuz. Kooperatifler birbirleriyle yatay ilişkiler kurmak yerine, gücün kaynağın merkezi ile dikey ilişkiler kurmayı tercih ediyor. Bu da uzun vadede kayıpları getiriyor çünkü birbirleriyle yatay ilişkiler kursalar belki o dikey ilişkilere bile ihtiyaçları kalmayacak.Çözüm için ‘eğitim şart’, kooperatifçilik eğitimi verilsin ilk akla gelenlerden. Cem Yılmaz’ın komedi filmindeki Kooperatif Kemal karakteri gibi karikatürleşmeye dönüşmeden bu mümkün mü?‘Eğitim şart’ mizahi bir şablona dönüştü. Eğitim ama eğitimin de tanımı burada önemli. Var olanı vermek üzerinden bir eğitim düzeni, düzenin tekrarı üzerinden bir eğitim verdiğinizde düzeni çoğaltmış oluyorsunuz, toplumsal değişime, zihinsel değişime yol açmayabiliyor. Eğitimi, felsefesi ile verebilirseniz bir anlamı oluyor. Kooperatifler aslında bu eğitimin bir imkanı da olabilir. Başka bir üretim tüketim biçiminin ortaya çıkmasına ve bu üretim ve tüketim biçimi içinde zihniyetin dönüşümüne yol açabilir. Kar odaklı bir başarı amacı etrafında örgütlenmiş bir eğitim buna hizmet etmeyecektir. Daha demokratik, katılımcı, ortak üretim içinde kooperatifin kendisi bir eğitim mekanizması olarak işleyebilir.Tüm bu anlatımlarınızdan yola çıkarak kooperatifler neden batar, dersek hangi başlıklar altında toplarız?Birincisi ihtiyaç yoksa, yani ortaya konulan, talep edilen, giderilmesi gereken bir ihtiyaç olmadığı halde kurulduysa. Sözgelimi, kooperatifin girdiği alanda yüzde 10 – 15’lik bir alanı domine edebiliyor mu sorusu önemli. Üretim bazlı bakıldığında böyle bir hesaplamaya hiç girilmiyor. Kooperatifte ilişkiler zedelenince küçük yerlerde düğün, cenaze pek çok ilişki de zedeleniyor. İhtiyaç sadece kaynaklara erişim olarak tanımlandığında ya da ya da halihazırda kaynakları olanların sosyal sorumluluk motivasyonu ile başlatılan kooperatifler batıyor. İkincisi, yerelleşemeyen, yerel ilişkilerini yatay bir şekilde kuramayanlar ve son olarak özyönetim, ortak sorumluluk, dayanışma, demokratik katılım, ortak üretim gibi temel ilkeleri hayata geçiremeyen kooperatifler uzun vadeli olmuyor ve sonunda batıyor.
113. Dönem ÖGG sınav soruları ve cevapları yayınlandı mı? ÖGG soruları ve cevap anahtarı
2025-02-11 00:38 - Gündem