CHP'li Faik Öztrak, gerçekleştirdiği basın toplantısında AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın SADAT kurucusu Adnan Tanvrıverdi'yi 9 Ekim 2018 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan kararla Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu’na atadığını hatırlattı.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, basın toplantısı gerçekleştirdi.
Faik Öztrak'ın açıklamalarının satır başları şöyle oldu:
FAİK ÖZTRAK'TAN 19 MAYIS MESAJI
Dün, Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Benim doğum günümdür” dediği, yok edilmek istenen bir ulusun, emperyalizme karşı, en haklı, en şanlı, en onurlu mücadelesini başlattığı, 19 Mayıs 1919’un yıl dönümüydü. Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramını, tüm yurtta büyük bir coşkuyla kutladık.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, kurtuluşu saraylarda değil, milletimizin tertemiz sinesinde arayanlarla birlikte, harekete geçip, Samsun’a ayak bastığı bu günü, istiklalimizi ve cumhuriyetimizi, ilelebet muhafaza ve müdafaa etme görevini verdiği gençlerimize, bayram olarak armağan etmiştir.
Büyük önder, gençlerine umut veremeyen bir ülkenin, geleceğine de asla umutla bakamayacağını görmüştür. 19 Mayısın 103. yıl dönümünde, bir beceriksiz yönetimin elinde gençlerimiz işsizdir.
GENÇ İŞSİZLİĞİ VE TÜİK'İN VERİLERİNE ÖZTRAK'TAN TEPKİ
TÜİK ’in makyajlı verilerine göre; bu ülkede çalışmayan, okumayan üç milyon genç var. Taşı sıksa suyunu çıkaracak gençlerimiz, ev genci olmuş, ailesinin eline bakıyor. Ev genci sayısında, üyesi olduğumuz Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı içerisinde, Kolombiya’nın ardından, ikinciyiz. Bu ülkede analar, babalar, “Yeter ki evladım okusun” diye yemiyor, evlatlarına yediriyor. Giymiyor evlatlarına giydiriyor. Okutuyor. Ama üniversite mezunları da iş bulamıyor. Her 100 işsizden 27’si üniversite mezunu. Üniversiteli işsiz sayısı, 1 milyonun üzerinde. TÜİK verileriyle 2021’de, 18-24 yaş arasındaki gençlerin beşte biri mutsuz. Oysa daha dört yıl önce, 2017’de, Gençlerin onda biri kendini mutsuz sayıyordu.
Ucube saray rejimi fiilen hayata geçtikten sonra, 4 yılda, ülkemizde mutsuz gençlerimizin oranı, ikiye katlanmış. Ucube saray rejimi, gençlerimizin neşesini, gülüşünü ve mutluluğunu çalıp götürmüş. Bugün ülkemizde her 100 gençten 8’i, eğitimini yarıda bırakıyor. Eğitimden uzaklaşan gençlerimizin yarısı, ekonomik sıkıntılar nedeniyle okulunu bırakıyor.
Bu ucube yönetim insan sermayemizi yok yere tüketiyor. Çalışabilen şanslı gençlerimizi de, aldığı ücret ve maaş mutlu etmiyor. 2017’de, çalışan her 100 gençten 31’i kazancından mutsuz iken, 2021’de, Çalışan her 100 gençten 38’i kazandığıyla mutlu olamıyor.
"AYDA 28 BİN 555 LİRA TAKSİDİNİ ÜLKEMİZDE KAÇ GENÇ ÖDEYEBİLİR?"Erdoğan şahsım hükümeti, ülkeyi çok kötü yönetti. Paramızı pul etti. Milletimizi hayat pahalılığına ezdirdi. Bu koşullarda, gençlerimiz nasıl evleneceğini, nasıl yeni bir hayat kuracağını kara kara düşünüyor. Karı koca çalışan genç bir çiftin, bir ev, bir araba alması artık hayal oldu.
Ama iş başındaki hükümet, milleti unutmuş, gençlerin halini görmüyor. İşte uçan konut fiyatlarını düşürmek için çıkardıkları son paket. İlk defa ev alacaklara, 0,99 faizle 10 yıl vadeyle 2 milyon lira kredi. Allah aşkına!
Ayda 28 bin 555 liralık kredi taksitini, ülkemizde kaç genç ödeyebilir? Bunu ancak dolar, avro kazanan yabancılar öder. İnşaat maliyetleri uçmuş. Eldeki konut sayısı azalmış. Sen kredi vererek, yabancılara konut satanlara teşvik vererek, Türk vatandaşlığını yabancıya eşantiyon diye vererek, talebi azdırıyorsun. Bu cahillik neticesinde, daha kredinin lafı duyulur, duyulmaz, konut fiyatlarına zam yağdı. “Fiyatı düşüreceğiz” diye yola çıkan iş bilmezler, Konut fiyatlarını daha da uçurdu.
FAİK ÖZTRAK'TAN BARINMA KRİZİ UYARISIMilletin sesine kulak vermiyorlar. Metal yorgunu kadrolarıyla, çözüm üretemiyorlar. Milleti bırakmışlar, birkaç yandaşın peşine takılmışlar, Türkiye’yi büyük bir barınma krizinin kucağına atıyorlar. Ama bu topraklarda umutsuzluğa yer yok! Biz; “Umutsuz durumlar yoktur. Umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim” diyen, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisiyiz."
"TÜRKİYE ÇOK CİDDİ BİR GIDA VE AÇLIK KRİZİYLE KARŞI KARŞIYA"Cumhuriyet Halk Partisi’nin olduğu yerde, her zaman umut vardır. Gelecek vardır. Geleceğimizi gençlerimizle beraber inşa etmeye kararlıyız. Beceriksiz, ehliyetsiz Saray kadrolarının elinde, ülkemiz sadece barınma kriziyle değil; çok ciddi bir gıda ve açlık kriziyle de karşı karşıya… İstanbul’un bazı ilçelerinde ekmek fiyatı 4,5 lirayı buldu. Bir litre karton süt, 20 lira oldu. Bakkaldan süt alıyorsunuz, “Ne kadar?” diye soruyorsunuz, bakkal, “Çok özür dilerim, 20 lira oldu” diyor. Sen niye özür diliyorsun esnaf kardeşim? Özür dilemesi gereken sen değilsin. Özür dilemesi gerekenler, “manda yoğurduna, kestane balı, Medine hurması, yulaf ezmesi” katıp, akşamları afiyetle mideye indirirken, vatandaşlarımızı bir litre süte bile ulaşamaz hale getirenlerdir. Bu yıl mutfakları yaz mevsimi de kurtaramayacak. Ucuz sebze, meyve artık hepten hayal oldu.
TÜİK ’in son açıkladığı makyajlı istatistiklere göre dahi, tarım ürünlerinde üretici fiyatları, Nisan’da yüzde 18, son bir yılda yüzde 119 artmış. Ama millete yansıyan gıda enflasyonu yüzde 91. Yani heybede daha çok turp var. Maliyet enflasyonunda şampiyonluk, baklagiller, tahıllar gibi bitkisel ürünlerde. Buradaki fiyat artışları yüzde 191. Son bir yılda, DAP gübresi yüzde 205, ÜRE gübresi yüzde 293 zam gördü.
Traktöre konacak mazotun fiyatı yüzde 240 arttı. Akaryakıta hala zam üstüne zam geliyor. İşte bugün İstanbul’da benzinin litresi 23 lira 86 kuruşa çıktı. Sadece çiftçi değil, besici ve süt üreticisi de zamların altında eziliyor. Besi yemi de, süt yemi de son bir yılda yüzde 134 zamlandı. Bugün bir litre sütün raftaki fiyatı 20 lirayı geçtiyse, çiftçi üretmez hale geldiyse, bir kilo kıyma 150 lirayı bulduysa, bunun hesabı, bakkaldan, kasaptan, esnaftan, tüccardan, çiftçiden değil, çiftçiye kanunla vermeyi taahhüt ettiği desteğin, bu güne kadar yarısını bile vermeyen, milli paramızı pul eden, Erdoğan Şahsım hükümetlerinden sorulmalıdır.
Mayıs ayının üçte ikisi geçti. Çukurova bölgesinde buğday hasadı başladı, başlayacak. Ama ortada bir taban fiyat hala yok. Geçtiğimiz yıl yaşadığımız sıkıntılar ortada. Bizim çiftçimizden buğdayın tonunu 2250 liraya satın aldılar. Bir süre sonra aynı Toprak Mahsulleri Ofisi, dışarıdan tonunu 6700 liraya buğday ithal etti.
Bizim çiftçiye verdiğinin üç katını başka ülkelerin çiftçisine verdi. Bugünki dolar kuruyla ithal buğday 7140 lira. Çiftçimizin kazanması, Borçlarını kapatıp, seneye de tarlasını ekebilmesi için, buğdayda taban fiyat en az 7,5 lira olmalıdır. Hükümet eve deli; ele iyi olmayı bırakmalıdır.
Ayrıca, kuru alanlarda üreticinin ekmeye devam edebilmesi için, bu arazilerde çiftçiye daha yüksek destek primi verilmelidir. Çay üreticisine verdiğiniz taban fiyat da, tavan fiyat oldu. Taban fiyatı gerçekten en düşük fiyat haline getirecek önlemleri alın. Bırakın el iyisi olmayı, Bırakın başka ülkelerin çiftçisini sevindirmeyi, bu toprakların çiftçisini yaşatın. Biz Erdoğan Şahsım Hükümetine, boşuna el iyisi demiyoruz.
Bunlar; Kendi gencine, kendi esnafına, kendi çiftçisine, kendi emekçisine, kendi emeklisine alabildiğine gaddar. Elin gencine, elin çiftçisine, Londra’daki bir avuç faiz lobisine, beşli çetelerine alabildiğine müşfik. İlk dört ayda, bu ülkenin çiftçisine, besicisine verdikleri toplam destek, 15 milyar 636 milyon lira.
Ama aynı dönemde dövize endeksli mevduat sahiplerini, Kur hareketlerinden korumak için bütçeden verdikleri para, 16 milyar 256 milyon lira. Buna bir de vazgeçtikleri 10 milyar liralık vergi tahsilatını da ekleyin. Dört ayda çiftçiye verdiklerinin 2 katını tek kalemde, Bir avuç mevduat sahibine verdiler. Yine dört ayda, milletin alın terinden toplanan vergilerle, faiz lobilerine ödenen para 103 milyar 973 milyon 521 bin lira.
Tekrar ediyorum: Bir avuç tefecinin, faizcinin cebine konan para, 103 milyar 973 milyon 521 bin lira. Bu ucube hükümet, sadece vatandaşın bütçesini değil, devletin bütçesini de dikiş tutmaz hale getirdi. Bütçe, tek bir ayda 50 milyar lira açık verdi. Bu, Nisan ayları itibariyle en yüksek açık. Korkunç bir rekor… Ekonomi biliminin köküne kibrit suyu döken Saray ve şürekâsı, Nasreddin Hoca fıkrasına benzeyen, sözde bir modelle, Türkiye ekonomisini perişan etti. Güya faizler inecek, döviz kuru artacak, ihracat şahlanacak, cari açık kapanacak, rezervler artacak, döviz kuru düşecek, enflasyon da gerileyecekti…
Sonuç ne oldu? Merkez bankasının kasasını boşalttılar. Yetmedi faizi indirdiler. Milli paramızı pul ettiler. Buna rağmen cari açık rekorlar kırdı. Orta Vadeli Programda, yılın tamamı için öngörülen cari açığa, Nisan ayında ulaştılar. Sadece cari açığın finansmanı için, 8 milyar dolara yakın rezervimizi erittiler. Aslında ortada ne model, ne de tedbir var. Sadece pansuman, sadece yama var. Doların yeşiliyle gözleri parlayan Nebati Bakan’ın, “Türk Lirası en düşük seviyesinde, Daha fazla ineceği bir yer yok” demesinden bu yana, Dolar kuru 5 ayda, Dolar karşısında yüzde 7 değer yitirdi. Son bir yılda benzer ülkeler içerisinde, Parası dolar karşısında en çok değer yitiren ülke olduk. Kredi Temerrüt Risk Primimiz (CDS) 700’ün üzerine çıktı. Risk primi en çok artan ülke olduk. Savaştaki Rusya’nın ardından riski en yüksek ikinci ülkeyiz. Türk Lirasındaki değer kaybı hızlandıkça, Mali dengeler üzerindeki yük de artıyor. Sadece Mayıs ayının ilk 18 günündeki devalüasyon nedeniyle, Dövize endeksli mevduatlardan kaynaklanan kamu zararı, 18 milyar 694 milyon lira. Bu para bütçeden ve Merkez Bankasının kasasından çıkacak. Türkiye, İkiz açık dediğimiz “cari açık” ve “bütçe açığıyla”, Büyük bir döviz krizine doğru, koşar adım ilerliyor. Kayınpeder ve damat, 128 milyar doları buharlaştırdılar. Kasada merkez bankasına ait tek sent kalmadı. Döviz kasasının borcu, alacağını kat be kat aştı. Dün yabancı bir haber ajansında, Yabancı bir Merkez Bankası’nın, İngiltere Merkez Bankası nezdinde tuttuğu altınlarından Yüklü bir satışı yapmış olabileceği yazılıp, çizildi. Bu hangi Merkez Bankası? Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın da, İngiltere Merkez Bankası nezdinde tuttuğu, Yaklaşık 4 milyar dolarlık altın var. Eğer bunlar da gizli, saklı satılmaya başladıysa, Yandı gülüm keten helva… 128 milyar doları arka kapıdan buharlaştıranlardan, Bu konuda mutlaka bir açıklama bekliyoruz. Fransız yazar Honore de Balzac’ın dediği gibi; “Akılsız insanlar, Güzel topraklardan beslenen zararlı otlara benzer.” Saray Hükümetinin akıldan azadeliği de Bu güzel toprakları zararlı bir ot gibi sardı. Ülkemizin bereketini kaçırdı. Ama bunlardaki akılsızlık bir değil, yüz değil, bin değil… Bir kuru inat uğruna, Eşi, dostu zengin etmek uğruna, İmar planında bile yer almayan bir proje için, Atatürk Havalimanı’nın pistlerini kırmaya başladılar. Ama dün Sarayın kibirlisi gençlerle yaptığı toplantıda çıktı, “Bir ihtimal pistleri kaldırmayacağız” dedi. Şecaat arz ederken, sirkatin söylemek diye işte buna denir. Erdoğan bu yıkım işine nasıl plansız, programsız giriştiklerini, Bir güzel itiraf etmiş. Devlet ihtimalle yönetilmez. Akılla ve bilimle yönetilir. Ama gerçekten bunlar akıldan azade… Bunlar da akıl olsa, İzan olsa, Milleti perişan ettikten sonra, Bir de üstüne çıkıp, “Ekonomide son iki yılda gösterdiğimiz büyük başarı Tüm dünya tarafından takdir ediliyor” derler mi? Millet ekmek kuyruklarındaymış, Et alamaz hale gelmiş, Bebekler süt içemiyormuş, Çocuklar beslenemedikleri için kansız kalıyormuş, Millet faturalarını ödeyemiyormuş, Elektriksiz kalıyormuş, Ne gam… Nebati Bakan için bunların hiç bir önemi yok. Yeter ki sarayın kibirlisinin yüzü gülsün… Bu bilgisiz, beceriksiz yönetim, Ne paramızın pul olmasını önleyebilir, Ne enflasyonu dizginleyebilir, Ne de milletin yarasına merhem olabilir. Sorunun sebebi olanlar çözümün adresi olamazlar. İPSOS ’un 11 ayrı ülkede yaptığı anketin sonuçları ortada. Milletimizin yüzde 80’i yaşadığı ekonomik sorunların sebebinin, Hükümetin izlediği ekonomi politikaları olduğunu söylüyor. 11 ülke içinde enflasyonun sorumlusu olarak, Ülkeyi yöneten hükümeti gören, vatandaş sayısının, En yüksek olduğu ülke Türkiye. Hep söylüyoruz. Milletimiz olan biteni görüyor. Notunu veriyor. Ülkeyi yönettiğini iddia edenler, Kendi kokusuyla mest olmuş misk keçisi gibi, Attıkları imzaları bile hatırlamaz hale geldiler. Erdoğan, Genel Başkanımızın SADAT’ın kapısına dayanıp, “Sandığa sonuna kadar sahip çıkacağız, SADAT ’çılarınıza pabuç bırakacak değiliz” demesi üzerine Birkaç gün önce çıktı, “SADAT yöneticileriyle Uzaktan yakından alakası olmadığını” söyledi. Güzel… ***
Fakat bu elimde gördüğünüz, Cumhurbaşkanı Kararı öyle demiyor. Karar, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı Politika Kurulu’na yaptığı Atamalara ilişkin. 8 Ekim 2018 tarihinde imzalamış. 9 Ekim 2018 tarihli Resmi Gazete ’de yayımlanmış. Kendine bağlı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu’na, kendi imzasıyla Adnan Tanrıverdi’yi, Hem de ilk sıradan atamış. Peki Adnan Tanrıverdi kim? SADAT’ın kurucusu. Kendi güvenlik ve dış politika kuruluna ilk sıradan atadığı birini, Tanımadığını söyleyen birine bu millet nasıl inansın? Erdoğan’ın içeride başka, dışarıda başka konuşması, Bugün ak dediğine, yarın kara demesi vakayı adiyeden oldu…
Daha iki yıl önce Birleşik Arap Emirliklerini 15 Temmuz’un finansör olmakla suçluyordu. Yandaş gazetelerinde bu ülkeye manşetten küfür ettiriyordu. Atama İçişleri Bakanı, Daha geçen yıl bu zamanlar, Devlet televizyonundan Birleşik Arap Emirliklerine, Olmadık hakaretler ediyordu. Peki, bu gün ne oldu? Aynı Birleşik Arap Emirliği’yle, Birkaç milyar dolar SWAP karşılığında, Can ciğer kuzu sarması oldular. Öyle ki, Grup Başkanvekillerinin bile bu dönüşe ayak uyduramadı. Olanı biteni anlamadı. İçine de sindiremedi. Biz diz çökmedik, Birleşik Arap Emirlikleri diz çöktü deyiverdi. Önce AK Parti Sözcüsü apar topar çıktı, “Grup Başkan vekilimizin sözleri Partimizin görüşlerini yansıtmıyor” dedi. Sonra da, bu Grup Başkanvekilinin beli “resmen” kırıldı, Birleşik Arap Emirliklerine söz söyledi diye, Görevden alındı. Erdoğan’da Birleşik Arap Emirlikleri’ne, “Bunlar da bizim Müslüman kardeşlerimiz” deyiverdi. Suudi Arabistan’dan gelen cellatlar, Ülkemizin topraklarında gazeteci katletti. Erdoğan önce belgeleri dinletiriz, gösteririz ama vermeyiz dedi. İçeriye dünya lideri havası bastı. Sonra dolara sıkışınca, Dosyanın tamamını Suudi Arabistan’a sattı. Erdoğan’ın doların yeşiline olan aşkı, Sarayın kendi evlatlarının başını yemeye başladı… Erdoğan şimdilerde bu dönüşlere bahane bulmak için, Atasözü uydurmaya başladı. Güya Japonların; "Düşmanımız dahi olsa, iplikle bağı sıkı tutun, koparmayın. Gün olur o bağ size tekrar lazım olur" diye atasözü varmış. Ancak böyle bir atasözünden Japonların haberi yok. Dış politika da tutarsızlık kaldırmaz. Sabah başka, akşam başka konuşulmaz. İdeolojik körlükle dış politika yürütülmez. Dış politikadan iç politikaya rant devşirmeye kalkılmaz. Dış politika 84 milyonun çıkar ve menfaati için yürütülür. Bunun için dış politikanın milli olması gerekir. Türkiye büyük bir ülkedir. Türkiye çok güçlü bir ülkedir. Türkiye’nin dış politikası da, iç politikası da, Ülkemizin büyüklüğü ve gücüyle uyumlu olmalıdır. Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarında, Dış politikamızda temel ilkemiz, “Yurtta sulh, cihanda sulh” olacak. Devletimiz bölgesinde ve tüm dünyada, Yeniden sözüne güven duyulan bir devlet olacak. Bizim yönetimimizde Türkiye, Dostluğu aranan, Hasımlığından kaçınılan bir ülke olacak. Ülkemizdeki Suriyelileri en geç 2 yıl içinde, Ülkelerine göndereceğiz. Komşularımızla başta ekonomik, Diplomatik ve siyasi ilişkilerimizi geliştireceğiz.
Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı’nı mutlaka kuracağız. Biz hazırız. Milletimiz hazır. Artık biran evvel seçim sandığının gelmesini bekliyoruz. Sözlerimi bitirmeden önce, Milletimize bir davetimiz var. Biliyorsunuz, yarın İstanbul’da olacağız. Saat 1800 de Maltepe meydanında, Milletin Sesi mitingimizi gerçekleştireceğiz. Yarın Maltepe Meydanına ucube tek adam rejiminin; Açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm ettiği asgari ücretlileri; Mahkeme kararı olmadan görevlerinden uzaklaştırdığı KHK mağdurlarını; Geleceksiz, hayalsiz bırakmaya çalıştığı, Yandaşlarını doyurmak için mülakat mağduru ettiği gençlerimizi; Pahalılığa ezdirdiği emeklileri, Sözünü tutmadığı EYTlileri İşsiz, aşsız bırakılan anne ve babaları; İsyanı arşa ulaşan zulme uğrayan kadınları, Yanlış politikalar nedeniyle önünü göremeyen iş insanlarımızı, Tarlasına küsen çiftçilerimizi, Borç kıskacındaki esnaflarımızı, Emekçilerimizi, apartman görevlilerimizi, motokuryelerimizi, Toplum vicdanının sesi, sanatçılarımızı, “İsraf haramdır, Yolsuzluk haramdır, Yandaş kayırmak haramdır!” diyen yurttaşlarımızı, “Bu ülkede barış istiyoruz, Huzur istiyoruz, İş-aş istiyoruz” diyen tüm vatandaşlarımızı davet ediyoruz. Milletin sesi yarın, Maltepedeki Adalet Meydanı’ndan yükselecek. O ses, Saray’ın kibir duvarlarını da yıkacak. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi varsa sorularınızı alabilirim.