“ÜÇ AY SONRA ŞAM’da Emeviyye Camii’nde NAMAZ KILMA SEVDASINA tutulup da 8 senedir Ortadoğu BATAKLIĞINDA ÇIRPINANLARA İTHAF ediyorum.
Ve soruyorum:Acaba, aşağıdaki iki sayfalık yazı bilinmiş veya okunmuş olsaydı ve bu suretle (çok da değil, dedelerimizin yaşadığı yakın) TARİHTEN DERS ALINSAYDI, yine de bu BATAKLIĞA GİRİLİR miydi ?Veya öyle BOL KESEDEN ATILABİLİR miydi ?
Falih Rıfkı ATAY’ın Zeytindağı adlı kitabından bir kısım daha aşağıya özet olarak alıyorum.
“ARAP SAÇI
Dördüncü Ordu Suriye’de iken, Havran Dürzîleri bize hemen hiç isyan etmediler. Niçin, bilir misiniz ?
Bütün Havran kabile kabile parçalanmıştı. Şeyhler kendi öz kardeşleriyle dahi dost değildiler. Havran şeyhlerini yalnız bir menfaat birleştirebilir: VERGİ, hele ağnam (küçük baş hayvan) vergisi ! Tahsildar Havran’a gittiği zaman bütün Dürzîler BİRLİKTİRLER. Tahsildar döndüğü vakit, yine BİN PARÇADIRLAR.
Biz, harp devam ettiği kadar hiçbir vergi almadık; bilakis Havran’ı ALTIN ve NİŞANA boğduk.
Halep’ten Aden’e kadar süren o koca memlekette bir ARAP MESELESİ VARDI ZANNETMEYİNİZ.
ARAP MESELESİ DENİLEN ŞEY TÜRK DÜŞMANLIĞI idi.
Bu hissi ortadan KALDIRINIZ: Suriye ve Arabistan meselesi ARAP SAÇINA DÖNER, KARMAKARIŞIKLIĞIN İÇİNDEN ÇIKAMAZSINIZ.
Müslüman Araplar arasında bir Arap halifeliği hükümeti peşinde olanlar vardı. Hıristiyanlar ise, daha fazla TÜRK DÜŞMANI iken, en iyi idare Osmanlı idaresi olduğu fikrinde idiler. Çünkü kendilerini imtiyazlandıran Osmanlı idaresi kalksa, Müslüman Arapların baskısı tehlikesi vardır. Sonra yabancı bir idare iktisat, ticaret, memleketin bütün kazanç kaynaklarına musallat olur. Türkler ise piyasa ve pazarlarda yerlilerin rakipleri değildirler.
İşte bir Fransız vesikası: “ … Marunî Patriği de bilir ki, eğer Fransızlar gelecek olurlarsa, haksız imtiyazları elinden alacaktır. Patriğin arzusu, Fransız himayesinde, fakat Osmanlı idaresinde yaşamaktır.”
Suriye’de Hıristiyanlık, Müslümanlık; Filistin’de Araplık, Yahudilik; Hicaz’da şeriflik, Vehâbîlik meseleleri, bizzat Türk-Arap meselesinden daha azılı idi. Nitekim, BİZ ÇIKTIK, NİFAK, BÜTÜN AKDENİZ, KIZILDENİZ ve ÇÖLLER BOYUNCA YANIP DUMAKTADIR.
Harbin başında Lübnan bağımsız gibi bir mutasarrıflıktı. Marunîlerin patriğini Osmanlı hükümeti tasdik etmemişti. Fakat Fransızlar vasıtasıyla buyrultu verip dururdu.
Marunî tayfası, Patriği Allah yerine tutup TAPAR. Lübnan’ın üçte biri Marunî vakfıdır. Candan İSLÂM DÜŞMANIDIRLAR. Lübnan’da MUKADDES CİHATÇI denen bir sınıf vardır. Her MÜSLÜMAN ÖLDÜREN MUKADDES CİHATÇIDIR. Bekârsa 4, evli ise 8 lira maaş alır.
Dört yıl önce 32 bin Müslüman Dürzîden, biz orada iken 8000 kadar kalmıştı.
Protestanlar, İngiliz; Ortodokslar, Rus taraflısı idiler.
Filistin’de Siyonistler âdeta gizli bir hükümet yapmışlardı. Bayrakları ve postaları vardı. Mektuplarına kendi pullarını yapıştırırlar, kendi memurlarıyla sevkederlerdi.
SAYISIZ KABİLE ve AŞİRETLERİN isim ve meselelerine ise, girmek bile doğru değil. BU AKŞAMKİ GERÇEK, ORTALIK AĞARMADAN TERSİNE DÖNER.ÇÖL ve yarıçölde, MENFAAT ve KUVVETTEN BAŞKA HİÇBİR KUVVET HÜKÜM SÜRMEZ.
Birkaç devlet bir memlekette adam tüccarlığına başladığı zaman, ALTINA AVUÇ AÇANLAR ÇOK OLUR. Fakat bunları ciddî bir hareketin şefleri diye saymak doğru değildir. BİZ, bu HATADA BULUNDUK.
İngilizler, Ruslar, İtalyanlar ve Osmanlılar arasında Suriye, Filistin ve Hicaz işleri en AZ BİLEN ve ANLAYANLAR sonuncular, yani bu KATININ ASIL SAHİPLERİ OLMUŞTUR.
Her tarafı top arabaları ile geziyor ve hırsız memur kafasının tası içinden seyrediyorduk. …
Bir Fransız raporu diyor ki:“Lüblanlılar ihtilal yapmazlar. Bizden bir vakitler silah istediler, verdik. İSYAN ÇIKARACAKLARI YERDE, SİLAHLARI ÇÖL ARAPLARINA SATTILAR !”
Denizle demiryolu arasına sıkışmış olan ürkek ve sabırlı LÜBNAN’da, ARAP SAÇININ BİR KÜÇÜK KIVRIMINI ÇÖZMÜŞTÜK.
Filistin için tehcir (göç ettirme), Suriye için tedhiş (zor kullanma) ve Hicaz için ordu kullandık.Yafa kıyılarında Balfur’un beyannamesini bekleşen YAHÛDİLER, bu uğurda KAFA DEĞİL, bir PORTAKAL BİLE FEDA ETMEDİLER.Hicaz ayaklandı, Suriye ise sustu.”(Falih Rıfkı ATAY)
(Benim Notum: 1)DÜRZÎLİK: Şîîliğin İsmâiliye kolundan çıkmıştır. Fatimî halifelerinden (996-1021 yıllarındaki) el-Hâkim’in veziri Hamza b. Ali tarafından kurulmuştur. Bugün özellikle Lübnan, Suriye, Filistin ve Ürdün’de yaklaşık 450 bin Dürzî mevcuttur.Dinî bakımdan inanışları ,bizim bildiğimiz Müslümanlık ile hiçbir şekilde örtüşmemektedir.Dürzîler, Yavuz Sultan Selim’den bu yana Osmanlı Türklerinin başına siyâsi ve askeri yönden hayli dert açmışlardır.
2)MARUNİLER: Lübnan’da (410 yılında ölen) Aziz Maruni’nin çömezleri soyundan gelen Suriyeli bir Katolik topluluğunun üyeleridir.
3)A.J. BALFOUR, İngiliz siyaset adamı. İngiltere Başbakanı ve Bakanlık görevlerinde bulundu. Filistin’de bir Yahûdî milli yerleşmesi için ünlü Balfour Beyannamesini yayınladı ve Yahûdîlerin oraya yerleşmesi için çalışmalar yaptı.)
4)MUTASARRIFLIK: Osmanlı idaresindeki idari bakımdan teşkilatlanma şekli. Mutasarrıf, Kaymakamdan büyük, Validen küçük bir mevki idi)