Türkiye, adaletin gölgede kaldığı ve siyasetin toplumsal hassasiyetlere karşı duyarsızlaştığı bir dönemden geçiyor. Ülkedeki adaletsizlikler ve bazı siyasetçilerin umursamaz tavırları, yalnızca bireylerin değil, milletin tamamının geleceğe dair kaygılarını arttırıyor. Toplumda yükselen endişe, belirsizlikle birleşerek giderek daha vahim bir tablo ortaya koyuyor.
Bugün, toplumun temel taşı olan “Türk milleti” kavramı, birtakım politikalarla ve uygulamalarla yıpratılmakta. Ülkenin her yanında insanların üzerine titrediği milli değerler, tarihî ve kültürel bağlar, resmî yollarla zayıflatılıyor. Adalet sistemine yönelik güven kaybı, toplumsal huzursuzluğu tetikliyor ve toplumsal dayanışmayı zedeliyor. Birlikte mücadele etme ruhu yerine, toplumun kutuplaşmaya itildiği bir süreç yaşıyoruz.
Toplumun endişelerini anlamak ve bu kaygılara çözüm bulmak yerine, bazı siyasetçilerin duyarsız tavırları sorunu daha da derinleştiriyor. Türk milletinin varlığı, bu toprakların en güçlü teminatıdır. Ancak bugün, bu varlığın temeli olan değerler hedef alınarak, toplumsal bütünlük sarsılmaya çalışılıyor.
Adım atacak yer kalmadı. Türk milleti, köklerine, kimliğine ve geleceğine sahip çıkmak zorunda. Unutulmamalıdır ki; bu ülkenin birliği, dirliği ve geleceği, milli değerlerin korunması ve toplumun huzuru ile mümkündür. Tarih, uyarıları göz ardı edenlerin acı bedeller ödediğini bizlere tekrar tekrar hatırlatıyor. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emaneti olan bu ülkenin kaderini bir avuç duyarsızlığa teslim etmek, hepimizin geleceğini riske atmaktır. Bugün değilse, ne zaman?