Hırsızlık İslâm hukukuna göre büyük suçlardandır. Suçun sübutu hâlinde hırsızın eli kesilir. Asr-ı Saadet’te böylesine cezalandırmalar olmuştur. Bir defasında hazine develerini çalıp deve çobanını işkence ederek öldüren 7 Uraneli yakalanmış, çobana yaptıkları işkencelerin aynısı kendilerine yapılmış, hem hırsızlık yapıp hem de adam öldürdükleri için elleri ve ayakları çaprazlama kesilmiş, sonra da idam edilmişlerdir. Bu cezadan sonra yaklaşık 300 sene bütün o bölgede bir tek hırsızlık vakası olmamıştır. İslâm hukukunun uygulandığı devletlerde hırsızlık vakası son derece az ve nadir olmuştur.
Günümüzde ise hırsızlık vakaları o kadar çok ki hangi birini sayalım. Hemen herkesin bu hırsızlık hadisesiyle ilgili bir hatırası vardır. Geçenlerde arabanın lastiğine hava vurayım dedim, benzin istasyonu görevlisine pompa çalışıyor mu dedim. “Maalesef, hava hortumunun ucundaki demir hırsızlar tarafından devamlı çalınıyor. Biz de usandık. Biz 50 liraya alıyoruz. Onlar kim bilir kaç liraya satıyorlar. Tedbir almamıza rağmen taktıktan on-onbeş dakika sonra çalınıyor. Hayret ediyoruz” dedi.
Geçenlerde polis karakolundan biraderi aramışlar. Hırsız, aile mezarlığının çevresindeki demir parmaklığı çalarken yakalanmış, aileden biri şikâyetçi olursa ona göre işlem yapacaklarmış. Daha önce de mezarlığın kapısını çalmışlardı. Birader gidip şikâyetçi oldu. Gerisi adliyenin işi…
Bizim camide birçok hırsızlık vakası oldu. Bir defasında amplifikatörü çaldılar. Bir defasında klimaların kablosunu çaldılar. Ayakkabı çalma zaten vaka-i âdiyeden. Hırsızlar girmesin diye alt katla üst katın pencereleri demir yaptırıldı. Geçenlerde camimizin hocası ile ilçemizin müftüsünü ziyaret ettik. Müftü Bey, en çok şikâyetin hırsızlık vakası olduğunu söyledi.
Eşten dosttan hırsızlık hikâyelerini çokça dinlemişimdir. Hırsızı yakalamışlar. Konu komşu toplanmış. Hırsızın beti benzi atmış, korkudan tir tir titriyormuş. Elinin, ayağının kırılacağından korkuyormuş. Polis gelince rahatlamış, gülmeye başlamış. Hırsız, kanunları herkesten iyi biliyor. Kılına donulmayacağını, kaç gün hapis yatacağını herkesten iyi biliyor. Çoğu içeride “ihtisas görerek” çıkıyor.
Şimdi bizim buralarda fıstık zamanı. Fıstık da değerli mahsul. Her sene bizim Güneydoğu’da yığınla fıstık hırsızlığı olur. Onun için herkes tarlasında nöbet bekler. Bu sene jandarma da sağ olsun işi sıkı tutuyor. Köylerde “fıstık nöbeti” tutuyor. Allah onlardan razı olsun.
Yok ya, köylüler bir sene çalışıp çabalayacaklar, ağaçları havalandıracak, sulayacak, ilaçlayacak, gübre ekecek, ter dökecekler, hırsız efendi de gelip çalacak. Yok öyle yağma!..
Bu saydıklarımız adî hırsızlık vakaları. Bir de küresel hırsızlık çetelerinin tezgâhladıkları hırsızlık vakaları var. Öylesine organizeli çalışıyorlar ki, koca bir ülkeyi hamuduyla yutmak istiyorlar. Midelerine oturmasın diye de o ülkenin insanlarını mankurtlaştırmaya, hipnotize etmeye, ayakta uyutmaya çalışıyorlar. O ülkenin insanlarını inançlarından, kültürel değerlerinden koparıp, ekonomik cihetten diz çöktürüp, ellerinde avuçlarında ne varsa yok pahasına alıp o ülkenin varidatlarına çökmek istiyorlar.
O küresel hırsızlar, içeriden kendilerine uşak bulmakta mahirler. O uşaklarına çaldıklarından, çöktüklerinden komisyon vermekte, onları beslemektedirler. Hırsızlığın en tehlikelisi budur. O küresel hırsızlar Afrika’da ve dünyanın başka başka köşelerinde koca ülkelere çökmüşler, değerli madenlerini, petrol yataklarını ve diğer zenginliklerini ele geçirmişler, o ülkeleri soyup soğana çevirmişlerdir.
O küresel hırsızlık çetelerinin elebaşlarına bakınca bir adam sanırsınız. Takım elbise, kravat, ense-kulak yerindedir. Hatta taçlarına çaldıkları elmasları takmaktan da çekinmezler. Güzel konuşmasını da bilirler. Ancak onların kalbi katılaşmıştır, vicdanları yoktur. Tek düşündükleri menfaatleridir. Menfaatleri uğruna milyonlarca masum insanı öldürmekten, ya da öldürtmekten çekinmezler.
Güvenlik kuvvetleri, adî hırsızların hakkından geliyor. O arsız hırsızların ağababalarının hakkından ise eskiden mücahit taifesi geliyordu. Fatih Sultan Mehmet, Barbaros Hayrettin Paşa gibi yiğitlerin zamanında o küresel hırsızlar çetesi ne karada, ne de denizde deprenemiyordu. O hırsızlar şebekesi darbenin nereden geldiğini çok iyi biliyordu. Bu bakımdan önce cihat mefhumunu yok etmek istediler. Karşılarına dikilecek mücahit taifesini devre dışı bırakmaya çalıştılar. Ondan sonra koca ülkeleri soyup soğana çevirdiler. Şekil A’da, B’de, C’de olduğu gibi…