?>

Bayram Yapmaya Yüzümüz mü Var?

Burhan Bozgeyik

6 yıl önce

Bugün arefe, yarın bayram. Ancak bizim bayram etmeye yüzümüz mü var?

Rabbim biz Müslümanları yeryüzünün halifesi kılmış. Kur’an’ı ve “yaşayan Kur’an” olan Resûlullah’ı (asm) dünya ve âhiret saadetimiz için rehber kılmış. Biz ümmet olarak yaklaşık bir buçuk asırdır bu rehberleri bırakmışız, yönümüzü başka istikametlere çevirmişiz. İşte o andan itibaren de belamızı bulmuşuz.

Bugün bütün İslâm coğrafyası perişan vaziyette, kan revan içerisinde. Alenî veya örtülü esaret altında. Kâfirlerin yaptıkları şöyle dursun, Müslüman Müslüman’ın gırtlağına yapışmış, birbirinin gözünü oyuyor. Müslüman Allah’ın dinini unutmuş, kendi kafasından din uydurmuş, onu yaşıyor. Yunanlı feylesofların uydurduğu sistem olan demokrasiyi neredeyse din addeder olmuş. Bu kelimeyi vird-i zeban edinmiş.

İslâm ülkelerine bakınız: Allahu Azimüşşân’ın haram kıldığı bütün fiiller alenen işleniyor. İçki, kumar, faiz, zina, lûtîlik ve daha aklınıza ne gelirse… Bütün mel’anetler serbestçe, ulu orta işleniyor. Dedelerimiz, ninelerimiz –ki onlar hakiki mü’min ve mü’minelerdi- bu vaziyeti görmüş olsalardı, “Başımıza taş yağacak!” derlerdi. Ki bu fiillerden bir tekini işleyen nice kavimler toptan helak olmuşlardı. Lut kavminin başına gelenleri hatırlayın. Cebrail Aleyhisselam o pis fiili işleyen, onlara ses çıkarmayan kabilenin yaşadığı beldenin altına kanadını geçirmiş, öylece gökyüzüne kaldırıp yere çarpmış, bütün o kavmi paramparça etmişti. Şimdi ise İslam ülkelerinde, “Lut kavminin çocuklarıyız!” diye baş kaldırılıyor, bin yıl İslâm’a hizmet etmiş bir ülkede düğün salonlarında erkek erkeğe evlilik merasimleri düzenleniyor ve bu merasim sosyal medyada paylaşılıyor. Evet, sözün bittiği yerdeyiz…

İbadet deyince, yalnızca namaz kılmayı, hacca gitmeyi ve daha birkaç ibadeti anlar olmuşuz. Oysa Allah’ın hükümlerinin uygulanması da bir ibadet. Bunu düşünen bile kalmamış gibi…

Yarın bayram. Takvime göre öyle… Ancak nice zamandır Müslümanlar “gerçek bayrama” hasret. Müslümanlar koyun boğazlanır gibi boğazlanıyor. Afganistan’da, Çeçenistan’da, Bosna’da, Arakan’da, Irak’ta, Suriye’de, Libya’da, Yemen’de, Doğu Türkistan’da, Filistin’de, Gazze’de, Mısır’da yapılanları, olup bitenleri hatırlayın. Evet, rahatınız bozulsa da hatırlayın!

Evet, Osmanlı gitti. Yani tesbihin imamesi gitti. Tesbih dağıldı. İmam-ı kebir, yani halife yok. Bir tek İslâm devletinin çatısı altında toplanmak, bir imam-ı kebir seçmek farz. Hem de bütün farzların önünde gelen bir farz. Bu farzın terkinden, tatilinden, işlenmeyişinden dolayı günahkârız. Bunu kabul edelim, tevbe istiğfar edelim. Ancak unutmayalım, umutsuzluk, Allah’ın rahmetinden ümidi kesmek yasak! Allah var, gam yok. Gerçek bayramları yaşamak mı, zilletten, esaretten kurtulmak, Asr-ı Saadet’te, Hulefâ-i Râşidin devrinde ve daha sonra bin küsur yıl görülen o izzetli günlerin benzerini yaşamak mı istiyoruz? Çare belli: Allah’a tam teslimiyet, Resûlullah’ın (asm) yolunda yürümek, Kur’an’a ve Sünnet-i Seniyye’ye tâbi olmak, Allah’ın sevdiklerini sevmek, sevmediklerini sevmemek, bütün mü’minleri ve mü’mineleri kardeş bilmek, Müslümanlara karşı kini, adaveti, buğzu, hasedi ortadan kaldırmak, cihad ne imiş öğrenmek ve gereğini yapmak, takva yolunda yürümek, yani bütün günahları terk etmek ve terk etmeye çalışmak… Bütün bunları yapabilmek için de okumak… Okumak… Okumadan, öğrenmeden olmaz. İlk önce canımız olan İslâmiyet’in temel esaslarını öğreneceğiz, Rabbimizi esmasıyla, sıfatlarıyla ef’aliyle tanıyacağız. Her bir mevcud Rabbimizin bir eseridir. Bu eserlere bakıp Rabbimizin esmasını, sıfatlarını tanıyacağız. Rabbimizin bizlere verdiği hadsiz nimetlere bakıp Mün’im-i Hakiki olan Allahu Azimüşşan’ı seveceğiz ve bu sevginin gereğini yerine getireceğiz. Bu tanımanın ve sevmenin bir adı da Marifetullah ve Muhabbetullahtır. Bunlar ilimsiz, bilgisiz kazanılmaz. Allahu Teâlâ’yı layıkıyla tanıdık mı, hiçbir düşmandan korkmayız. Resulullah’ın yolundan yürüdük mü, tökezlemeyiz. Kur’an’ı ve Sünnet’i rehber edindik mi, yolumuzu şaşırmayız.

Evet, ümmetçe bu bayramı da ağlayarak geçireceğiz. Hicrî 1440’ın bu acı bayramındaki bu ağıt, son ağıdımız olsun. Bu duygularla ve temennilerle bütün okuyucularımızın bayramını tebrik ederim.

YAZARIN DİĞER YAZILARI