“Bediüzzaman ve Eserleri Üzerine Oynanan Oyunları” yazmaya devam ediyoruz. Önceki yazımız ve bu yazımız “girizgâh” mahiyetinde. Bunları yazmasak konu anlaşılmayacak. Onun için sabırla okumanızı istirham ederim.
Bediüzzaman, Birinci Dünya Savaşı’nda, Kafkas Cephesi’nde “gönüllü alay komutanı” olarak savaşa iştirak etmişti. Maiyetinde 500 talebesi ve iki bin civarında gönüllü vardı. Bu cephedeki çarpışmalarda Bediüzzaman’ın 498 talebesi şehit düştü. Bediüzzaman’ın komutanı olduğu bu gönüllü alay, çarpışmalarda büyük kahramanlıklar gösterdi. Muş’un işgale uğramasından sonra buradan kurtarılan topların Bitlis’e getirilmesine öncülük etti. Bitlis’te Ruslarla yapılan şiddetli muharebelerde siper almak için köprüden aşağıya atlarken ayağı bir kayaya çarparak kırıldı ve iki talebesi ile iki gün boyunca köprünün altında gizlendi. Bediüzzaman talebelerine gitmelerini söylediyse de onlar kabul etmedi ve sonunda, düşman, saklandıkları yeri tespit ederek Bediüzzaman ve talebelerini esir aldı. Bediüzzaman Sibirya’da Kosturma bölgesindeki esir kampında kaldı. 1917’deki komünist ihtilâli sırasında o ülkede meydana gelen kargaşadan istifa ederek, esir kampından firar etti ve türlü maceraların sonunda İstanbul’a vasıl oldu (23 Haziran 1918’de).
İstanbul’a gelişi üzerine Harbiye Nezareti kendisine bir harp madalyası ile iki rovelver tabanca verdi. Ruhsatlı olan bu tabancaları Bediüzzaman hayatı boyunca hep yanında taşıyacaktı. O sırada “Darü’l Hikmet-il İslâmiye” ismiyle devletin en yüksek seviyedeki ilim meclisi kurulmuştu. Bediüzzaman işte bu kuruluşa Genelkurmay Başkanlığı’nın adayı olarak âzâ gösterildi ve buraya tâyin oldu. Bediüzzaman’ın bu müessesedeki vazifesi Mart 1922’ye kadar 4 sene üç ay devam etti.
16 Mart 1920’de İstanbul’un İngilizler tarafından işgal edilmesi üzerine, Bediüzzaman bu dessas milletle müthiş bir mücadele içerisine girdi. İngilizler o sıralar Osmanlı mülkünde ve hilafete bağlı oldukları için diğer İslâm ülkelerinde müthiş bir propagandaya girişmişti. Özetle şöyle diyorlardı: “Müslümanların temsilcisi ve hâmisi Osmanlı Devleti mağlup oldu. Şimdi idare bizde. Hâminiz (koruyucunuz) biziz. Bize boyun eğin, karşı çıkmayın. Biz sizi koruyacağız.” İngilizlerin bu propagandasına karşı Bediüzzaman, “Hutuvat-ı Sitte” isimli bir eser telif edip kendi parasıyla bastırttı ve bunu İstanbul’da ve Anadolu’da dağıttırdı. Bu eserleri dağıtanlar arasında mebuslar, yani milletvekilleri de vardı. Bediüzzaman bu eserinde özetle şöyle demekteydi: “İngilizler yalancıdır. Onlar haindir, gasıptır, işgalcidir. Bir İslâm ülkesi küffar tarafından işgale maruz kalırsa, o vakit cihat yediden yetmişe her Müslüman’a farz-ı ayn olur. Bu bakımdan İngiliz’in aldatmasına kanmayın, vurun onlara!” Bediüzzaman, başta Tanin olmak üzere bazı gazetelerde makaleler yazıyor ve kalemi kılıç gibi kullanarak İngilizlere cevap veriyordu. Bediüzzaman şöyle demekteydi: “Tükürün İngiliz lâinin hayâsız yüzüne / Ey ekpek-ül küpekadan tekepküp etmiş köpek!” Bu ifadeler karşısında öfkeden kuduran İngilizler, Beddiüzzaman hakkında “görüldüğü yerde vurulması” kararını çıkartmışlardı. Bediüzzaman ise onların bu kararından perva etmiyor, ancak tedbiri de elden bırakmayarak devamlı yer değiştiriyor ve çifte tabancasını yanından ayırmıyordu.
Anadolu’da kurtuluş mücadelesi başlayınca Bediüzzaman, bu mücadelenin desteklenmesi için fetva verdi ve İstiklâl Mücadelesi’ni destekledi. Bu çalışmalarından dolayı TBMM tarafından Ankara’ya davet edildi. Ankara’ya giden Bediüzzaman, 9 Kasım 1922’de Meclis’e gitti. Burada kendisi için resmî “hoşâmedi” yani “hoş geldin” merasimi yapıldı. (TBMM Zabıt Ceridesi, c. 24, s. 457) Daha sonra kürsüye gelen Bediüzzaman, Anadolu’da gazilerin kazandıkları zaferleri tebrik etti ve o andan sonraki mücâhedelerinde Cenab-ı Hak’tan muvaffakiyetler niyaz etti.
Bediüzzaman, Ankara’da kendisine yapılan; “Muş mebusluğu, Şeyh Sünusi Hazretleri gibi umumî vaizlik, Dairü’l Hikmeti’l İslâmiye’deki âzâlığının muâdili Diyanet’te ayrıca bir vazife ve bütün bu makamlara ilaveten ikametine tahsis edilecek bir köşk” gibi mevki ve makam tekliflerini reddetti ve memleketi olan Van’a gitti. 1923 Mayıs’ının sonlarına doğru Van’a ulaştı. (Devam edeceğiz, inşallah.)