Kaç günden beri kafamın içinde bir kaç yazı konusu dönüp dolaşıyordu; Geliyorlar gidiyorlar, yazıyorum siliyorum, korkuyorum cesaretleniyor m... Arabada, işte, bir sohbet anında kafamın içindeki yazılar birbirine karışıyor. Kendimle bir ‘mücadele’ halindeydim!Yazıların birinin konusu günlük hayatta küçük sırlarımız, diğeri öngörülerimiz, öngörüsüzlüklerimiz üzerineydi.Bir diğeri ise günlük hayatta ilkeler ilkesizliklerimiz içeren bir yazı... Sonra dedim ki kendime; Eeee bunları yazarsan memleket düzelir zaten, herkes senin bu yazıları yazmanı bekliyordur, ”şu yazıları yazsa da memleket düzelse!”Aklını başına al artık, aklını başına al! Kaç at, alınıp Üsküdar’ı geçti!Be hey, gafil.Sırsız insan mı var, baksana çevrene çoğunluk taşıdıkları “sırların” yükünden omuzları bükülmüş. Ya öngöremeyişlerimiz! Neredeyse hepimizde tuhaf bir “körlük” var! Ya ilkesizliklerimiz günlük hayatın koşturmacasına hangi değerler feda edilmiyor ki!Sırlarımız ile ilgili yazıdan bir arkadaşla siyasi sohbet yaparken onun alıntıladığı şu cümleyi duyduktan sonra vazgeçtim: ”Sicilya’da iki kişinin bildiği sır değildir. Palermoda ise herkesin bildiği ama hiç kimsenin konuşmadığı sırdır.”İtalyanlara ait olan bu tesbiti duyunca bizim günlük hayatta çokça kullandığımız şu cümlenin de hakkını vermeden geçmeyeyim:-Sana bir şey söyleyeceğim, ama bak lütfen aramızda kalsın.Yani benim sırlarımız üzerine yazdığım yazının taslağı çöpe gitti. Herkesi sırlarıyla baş başa bırakmak gerekiyor. Kendime de tembih ettim: Ağzındaki baklaları ıslat ve yut!Gelelim öngörülerimiz üzerine çalıştığım yazıya, onu da şu cümle çöpe attı:-Herkes herşeyi öngörseydi ortalık müneccimden geçilmezdi. Etrafına bak, kaç müneccim tanıdığın var. Bırak herkes yaşayacağını yaşasın, ister öngörüsü ile isterse öngörüsüzlüğü ile,sana ne?Yani bütün yaşadıklarımız bizim eserimiz! O eser övünülecek, örnek bir eser mi son düzlükte göreceğiz!Gelelim ilkelerimize ilkesizliklerimize!Geçmişimize baktığımızda “mangalda kül bırakmadığımız” anlarımızla gurur duyarız. O anları kafamda canlandırdığımda toplumda ‘değer’ yaratmak kolay değil diye düşünürüm. Bir ‘değer’ ne “fedalarla”, ne emeklerle’ yaratılmıştır.Başka bir arkadaşla konuşurken geçmişte yaşadığımız bir seçimle ilgili değerlendirme yapıyorduk,şöyle dedi:-Biz seçilseydik ne olurdu ki, hiç bir şey!O ‘seçim’ atmosferine yeniden gittim,nasıl da dimdik duruşumuz vardı o salonun orta yerinde, peki şimdi: Bir vazgeçiş, bir pes ediş,bir sinmişlik, bir kabulleniş...Daha kötüsü, verdiğimiz emeklerin çöpe atılışına tanık oluyordum. Ve Arkadaşımın haberinin olduğunu sandığım ‘kelebek etkisinin’, bir kelebeğin kanat çırpmasının dünyanın öbür ucundaki yaratabileceği rüzgardan bihaber söylediği sözleri ve duruşumuzun değersizleştirilmesi!Hayal kırıklığıma eklenen üzüntüyle kalktım. Birer birer alıyorlar bizi, birer birer kaybediyorduk birbirimizi.Geldiğimiz nokta: Böyle mi olacaktı?Hayır, böyle olmamalı!Yani o ilkelerimiz üzerine yazdığım yazı çöpe gitmedi, yazılacak!Hayat, yaşadıklarımızdan ibaret onu kararsızlıklarımızla, gelgitlerimizle, vazgeçişlerimizle, çaresizliklerimizle ‘heder’ etmemeli. Yaşanan ‘onurlu duruşları’ değersizleştiren pişmanlıklardan uzak durmalı!Yani bir şey yapmak, bir şey yazmak, bir şey düşünmek, güzel bir şey hayal etmek, düşündüğün şeyin duruşunu göstermek güzel bir şeydir, umutlu bir şey. Bir kelebeğin kanat çırpışı gibi umutlu. Bir kelebeğin kanat çırpışındaki romantizmin büyüsü bütün dünyayı değiştirecek bir gün! Bir Gün!