Şu anda âlem-i İslâm “başsız” vaziyette. Onun için gelen vuruyor, giden vuruyor. Dirlik için birlik gerek. Ancak 60 küsur İslâm ülkesi bir türlü bir araya gelmiyor, gelemiyor ya da getirmiyorlar. İmam-ı Kebir, yani halife yok. Halifeyi seçecek Ehl-i Hal ve Akd Meclisi yok. Peki ne yapacağız? Oturup ağlayacak mıyız? Ya da bu şekilde ağlamaya, sızlanmaya devam mı edeceğiz? Hayır! Bu yanlış düzen böyle devam etmemeli. Birlik için işin bir ucundan tutmak gerek. Madem büyükler, yani devletler bir araya gelmiyor, o halde bizler ümmet olarak bir araya gelmeliyiz. Peki bu nasıl olacak? Bunun için en dar daireden başlamalıyız. Yani kendi ailemizden, sonra kendi akrabalarımızdan. Böyle böyle halkalar uç uca eklenecek. İnşeAllah neticede Cenab-ı Hakk’ın rahmeti tecelli edecek.
Biliyorum, işimiz çok zor. Zira ihtilaf, küskünlük, dargınlık, çekememezlik, gıybet, dedikodu, bir kanser mikrobu gibi bünyemize girmiş durumda. Şöyle çevreme bir bakıyorum; adam, “Ben kardeşlerimle konuşmuyorum!” diyor. Öbürü amca çocuklarından, öbürü teyze çocuklarından dertli ve onlarla küs vaziyette. Peki bu durum böyle ne vakte kadar devam edecek? Son kale de düşünceye kadar mı? Bütün İslâm yurtları işgal edilinceye kadar mı? Filistin’de, Doğu Türkistan’da olduğu gibi, beş-on yaşındaki yavrucuklar da hapishanelere dolduruluncaya, kadın-erkek denilmeden Müslümanlar köleleştirilinceye kadar mı?
Yok arkadaş, bu düzen böyle gitmez, gitmemeli! Biz Müslümanlar olarak doğruda buluşmalıyız. Hak yolda yürümeli, Hak üzere ittifak yapmalıyız.
Bu işin Besmelesi en dar daireden başlar. Yani aileden… Ne yapabiliriz? Ben size, yaşadığımız bir örneği aktarayım. Bizim ailemizde neler yaptığımızdan… Biz beş kardeşiz. Anam vefat etmeden önce onun dizinin dibinde toplanıyorduk. O bizleri şefkatiyle derliyor, toparlıyor, bir arada tutuyordu. Vefat edince önce şöyle bir sarsıldık, sonra dedik ki; “Anamız bizim birlik olmamızı, her zaman birbirimizi sevmemizi ister. Onun rûhunu şâd etmek istiyorsak, bu birlikteliği ve muhabbeti devam ettirmeliyiz.” Bunun için ne yapabilirdik? Ayda bir birimizin evinde bir araya gelmeye karar verdik. Elhamdülillah bunu yıllardır uyguluyoruz. Evli çocuklarımız, damatlarımız da bu halkaya dâhil oldu. Böylece her birimize neredeyse senede bir sıra geliyor. Hanımlar kendi aralarında, biz erkekler kendi aramızda sohbet ediyoruz. Torunlar cıvıl cıvıl, bir hanımlar tarafına, bir bizim tarafımıza geliyorlar. Böylece bir kaynaşma, bir muhabbet havası meydana geliyor.
Bu halkanın bir geniş şeklini de senede iki defa, Ramazan ve Kurban bayramlarında gerçekleştiriyoruz. Akrabalarımızla bayramlaşıyoruz. İki senedir gerçekleştirdiğimiz bir faaliyet daha var. Nisan ayının ortalarında bu defa daha geniş dairede bir araya geliyoruz. Akrabalarımızın yanı sıra dostlarımızla, ahbaplarımızla, komşularımızla, civar köylerde yaşayan tanıdıklarla bir araya geliyoruz. Sağ olsunlar, bu toplantılarımıza şehrimizin ve ilçelerimizin değerli yöneticileri de teşrif ediyorlar, bu muhabbet atmosferine katkıda bulunuyorlar. Temennimiz, bizim ailece yaşadığımız bu güzel birlikteliğin bütün ülkeye, bütün âlem-i İslâm’a yayılması.
İslâm’ın amansız düşmanı kâfir ülkelerin ve komitelerinin oyununa gelerek birbiriyle vuruşan İslâm devletlerini, ha bire Müslüman öldüren gâvurların oyuncağı terör örgütlerini ve onların yaptıklarını şöyle bir tarafa bırakalım. Zira onların yaptıkları bütünüyle İslâm dışıdır. Dolayısıyla bahsimizden hariçtir. Peki en dar dairede, kardeşleriyle, en yakın akrabalarıyla küs olanlara ne demeli? İşte onlara diyecek bir çift sözümüz var. Kardeşler, Allah rızası için, sebep her ne olursa olsun, yüzde yüz haklı da olsanız, nefsinizi ayaklar altına alınız, küslüğe, dargınlığa son veriniz, barışınız. O kardeş mirastan fazla pay almış, öbürü az almış. Yahu bütün dünya sizin olsa ne fayda! Niza’a değer mi? Kardeş kalbi kırmaya değer mi? Haydi kardeşler, verin şu elinizi sizi barıştıralım. Biz birlik olalım. Sıkılı yumruk gibi birleşelim. Ondan sonra sıra, şu bir buçuk asırdır bize kan kusturan kefere-fecere takımının ağzının ortasına o yumruğu indirmeye gelecek. Zira onlar bundan anlar. Başka türlü İslâm yurtlarını terk etmezler. Pis ellerini yakamızdan, yurdumuzdan, bize âit olan vâridattan çekmezler…