?>

Çağımızın Ulubatlı Hasan’ı: Muhammed Mursî

Burhan Bozgeyik

Mısır’ın meşru Cumhurbaşkanı Muhammed Mursî şehâdet şerbetini içti. Bu şehitliğin manası ve inşallah hâsıl edeceği netice çok büyüktür. Bu şehâdet bana Ulubatlı Hasan’ın şehâdetini hatırlattı. Evet, Ulubatlı şehit oldu, ancak o surlara sancağı dikmişti. O sancak büyük fethin muştusu oldu. Yorgun ordu canlandı. Önce bütün ordu “Allah-u Ekber!” diye haykırdı. Sonra taze bir güçle ve imanla, “Allah! Allah!” nidalarıyla surlara hücum etti ve Konstontinopol düştü. İslambol oldu. Önce surlarda, sonra Ayasofya’da Ezan-ı Muhammedî okundu. Bir şehâdet, bir fetih getirdi. Gerçekte bu sadece bir fetih değil, binler fetihti. Zira Fatih Sultan Mehmet ve ondan sonra gelenler durmadı. İslâm’ın o şanlı sancağını Allah’ın mülkünde dalgalandırmak için ilerledi. Viyana kapıları bir duraktı. Sancak en son orada dalgalandı.

Ve Ulubatlı Hasan’dan sonra Muhammed Mursî sancağı aldı. Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Tahrir Meydanı’nda yüz binlere seslendi, gerçekte ise bütün dünyaya şöyle haykırdı: “Anayasamız Kur’ân’dır. Önderimiz Resûlullahtır. Yolumuz cihattır. Allah yolunda şehit olmak en büyük gayemizdir. Hepsinin üstünde gayemiz, Allah’ın rızasıdır.”

Daha sonra ne oldu? Tıpkı Bosna’da, tıpkı Çeçenistan’da olanların bir benzeri oldu. Bosna’da Aliya İzzetbegoviç; “Biz tercihimizi şeriattan yana yaptık” dedi. İşte o andan itibaren Allah’ın düşmanları, İslâm’ın düşmanları, Müslümanların düşmanları ve şeytanın uşakları harekete geçti. Oradaki bir avuç Müslüman’ın üzerine kuduz canavarlar gibi saldırdı. Çeçenistan’da Cevher Dudayev; “Biz tercihimizi şeriattan yana yaptık” dedi. Allah’ın düşmanları derhal hedef gösterdi. Moskof ayısını yiğit Çeçenlerin üzerine saldılar. Şeyh Şamil’in torunları o kudurmuş canavarlara kahramanca karşı koydular. Zındıka komitesi, Müslümanların zafer kazandığını görünce birlik oldu. Rusya’ya destek verdiler. Münafıkları devreye soktular.

Mısır’da da öyle oldu. Yaklaşık 250 senedir avuçlarında tuttukları Mısır’ın ellerinden gitmekte olduğunu görünce telaşa kapıldılar. Bosna’da, Çeçenistan’da yaptıkları gibi doğrudan saldırmadılar. Yıllardır besledikleri köpeklerini devreye soktular. İslâm gövdesinin içerisine girmiş kurtçukları harekete geçirdiler. Neticede Mısır’da binlerce masum insan şehit oldu. Yüzlercesi tutuklanıp zindana konuldu. Bir kısmı idam edildi.

Muhammed Mursî, diğer yiğit arkadaşları gibi zalimlere asla taviz vermedi. “Düşmanlarım bana ne yapabilir ki, ben cennetimi yüreğimde taşıyorum. Hapis edilmem halvet, sürgün edilmem hicret, öldürülmem şehâdettir” dedi. Bu haliyle hem Mısır halkına, hem bütün ümmete bir mesaj verdi. “Çocuklarımız bizler için, ‘Onlar adamdı!’ diyecekler” diyordu. Onlar gerçekten adamdı. Adam gibi adamlardı. Ümmet yiğit bir adam gördü ve bu tavır, ümmetin uyanışına vesile oldu.

Mursî şehadetinden önce avukatları aracılığıyla şu mesajı iletmişti: “Şüphesiz ki Allah azze ve cellenin yardımı yakındır. Allah, zulmün devam etmesine izin vermeyecektir. Belki yakın bir tarihte Mısır’da Sisi cuntası tarafından yapılan tüm bu zulümlere karşı Allah’ın ayetlerini açık ve net bir şekilde göreceğiz.”

Mursî’nin söylediklerine bütün yüreğimle iştirak ediyorum. Ben inanıyorum ki Müslümanlara karşı işlenen zulümler, İnşallah yakın bir zamanda, hem Mısır’da, hem bütün dünyada kalkacak. Mursî’nin şehadeti uyanışa vesile olacak. Müslümanlar artık “gaz alma ameliyesine” aldanmayacak. Dinlerinin, inançlarının içinin boşaltılmasına göz yummayacak.

Tıpkı Ulubatlı Hasan’ın surlara sancağı dikmesi gibi, Muhammed Mursî de şehâdetiyle Mısır semalarında İslâm’ın şanlı sancağını dalgalandırdı. Bunu gören ümmet, “Lebbeyk Allahümme Lebbeyk!” diye haykıracak. Yeryüzünün bütün zalimleri kaçacak delik arayacak. Selam olsun Mursî’ye… Ümmetin bu yiğit evlâdına…

YAZARIN DİĞER YAZILARI