Öğle namazında bizim cami bir başka güzel oluyor. Çünkü cami çocuklarla dolu oluyor. Sanki caminin yüzü gülüyor. Cami bu çocuklarla bir başka güzelleşiyor, tatlılaşıyor, daha sevimli bir hâl alıyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı bu sene güzel bir icraata imza attı. Okul öncesi çocuklar için Kur’an kursu olan camilerde kurs başlattı. Biz de torunu yazdırdık. Eğitim yılı boyunca gitti, çok güzel bilgiler öğrendi. Bu güzel faaliyeti için Diyanet İşleri Başkanlığı’nı tebrik ederim, emeği geçen bütün hoca hanımlara aileler adına teşekkür ederim. Aynı kurs yazın da devam etmekte. Bizim Muhammed Ali de devam ediyor. Öğle namazından az önce dersleri bitiyor. Ancak o diğer ağabeyleriyle birlikte öğle namazına iştirak ediyor.
Beş yaşındaki torunumuzu camideki Kur’an kursunda ve namazda görünce hayalen yıllar öncesine gittim. 28 Şubat postmodern darbesinin o kâbus dolu günleriydi. 28 Şubatçılar darbe yaptıkları Refah-Yol Hükümeti’nden sonra işbaşına gelen iktidara bir karar aldırmış, 12 yaşından önce Kur’an-ı Kerim öğrenilmesi yasaklanmıştı. 1999 yılıydı. Memleketim olan Gaziantep’te ev almıştık ve o sene ilk defa yaz tatilimizi evimizde geçirecektik. Merveşehir’deki evimizin yanındaki camiin hocasını tanıyordum. Ona rica ettim, “Bizim çocuğu idare edin. Okula gitmeden önce temel dinî bilgileri, Kur’an-ı Kerim’i öğrensin” dedim. İmam arkadaş kabul etti. Ancak daha ilk gün, korkmuş, bizim çocuğu geri göndermişti. Oğlum ağlaya ağlaya geldi. “Ağlama oğlum, ben Kur’an kursu açacağım!” dedim. Açtım da, küçük oğlum, yeğenlerim, akraba çocukları ve o civarda oturan tanıdıkların çocukları kursumuzun talebeleri oldu. Mekân ise henüz boya kokusu üzerinde olan evimizdi. Bakırköy İmam Hatip’te okuyan büyük oğlum, bir başka İmam-Hatip talebesi (İbrahim Yaşar) ile İlahiyat Fakültesi talebesi (Ramazan Sarı) bana bu hizmetimde yardımcı oldular. Bizim kursta yaş sınırı yoktu. 20 civarında talebemiz oldu. O sene yaklaşık iki ay ders yaptık. Çocukların bir kısmı Kelime-i Şehâdet getirmesini, hemen hepsi Kur’an okumayı bilmiyorlardı. Kursun sonunda istisnasız tamamı bülbül gibi Kur’an-ı Kerim okuyorlardı. Temel dinî bilgileri öğrenmişlerdi.
Sonraki üç sene de yaz tatillerinde bu güzel faaliyetimiz devam etti. Allah kabul etsin, bizim kursumuza devam eden o çocuklar büyüdü, içlerinde üniversite bitiren, öğretmen, polis, mühendis olanlar oldu. Bir kısmı da serbest meslek sahibi olarak hayata atıldılar. Ama sağ olsunlar, hiçbir zaman bizi unutmadılar.
“Bin yıl devam edecek!” denilen 28 Şubat darbesi kokuşunca o çağdışı yasaklar ve baskılar da birer birer kalkmaya başladı. Camiler yine çocuk sesleriyle şenlenir oldu. Sivil toplum kuruluşları da Kur’an kursu açmaya başladılar. Biz de yaz tatillerindeki Kur’an kursu ve temel dinî bilgiler öğrenme faaliyetini o değerli hizmet yapan kuruluşlara devrettik ve “büyüklere yönelik” tefsir, hadis, fıkıh derslerini başlattık. Bizim sohbetlerimize devam eden arkadaşlarımıza Osmanlıca öğrenmeyi şart koştuk ve yaptığımız derslerin akabinde tamamı Osmanlıca okumayı öğrendi.
Mehmet Âkif merhum; “Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın!” diye duâ etmişti. Biz de o duanın benzerini yapıyoruz: “Rabbim bir daha 28 Şubat postmodern darbesi gibi kâbus dolu günleri yaşatmasın! Çocuklarımız Kur’an öğrenmekten mahrum kalmasın!”
Doğrusu bu ya, camimizin içinin, avlusunun her yaştan çocuklarla dolu olduğunu görünce içim sevinçle, huzurla doldu. Camimiz gözüme daha sevimli göründü. İnanın camiler çocuklarla güzel. Öyleyse, haydi çocuklar camilere! Şehrimizdeki AGD/MGV, Suffa-Der, Vahdet Vakfı gibi kuruluşların başlattığı (her şehirde ve ilçede emsalleri bulunan) yaz programlarına! Haydi Kur’an-ı Kerim öğrenmeye, canımızın canı olan güzel dinimizi öğrenmeye!
Anneler, babalar, dedeler, nineler, halalar, teyzeler, amcalar, dayılar! Sizlere de büyük görev düşüyor. Yavrularınızı, torunlarınızı, yeğenlerinizi camilerdeki ve sivil toplum kuruluşlarındaki temel dinî bilgiler ve Kur’an’ı Kerim’i öğrenme kurslarına gönderiniz. Bu yöndeki gayretiniz ve teşvikiniz, onlara verilecek en değerli armağan olacaktır.