?>

Çıfıt tarlası

Burhan Bozgeyik

5 yıl önce

Bir zamanların “Olağanüstü Hal Bölge Valisi” merhum Hayri Kozakçıoğlu, yıllar önce, “Bölge ajan kaynıyor!” demişti. O tarihten sonra Birinci ve İkinci Körfez Savaşı oldu. Suriye’de iç savaş başladı. Libya altüst oldu. BOP resmen açıklandı ve uygulamaya konuldu. Ülkemiz de bütün bu saydığımız hâdiselerin tam ortasında yer aldı. Dolayısıyla merhum Kozakçıoğlu’nun yaptığı o değerlendirmeyi en az yüz ile çarpmak lazım. Sözün özü, bölge “çıfıt tarlası”na döndü. At izi ile it izi birbirine karıştı.

İstihbarat teşkilatı bir devletin eli ayağı, gözü kulağıdır. Yani temel unsurudur. Ancak yukarıda saydığımız şartlar göz önünde bulundurulursa, bu ülkenin istihbarat teşkilatının işi çok zordur. Bölgede hesabı olan bütün ülkelerin ajanları sahada. PKK, YPG, IŞİD, (ya da DEAŞ), CIA (Amerika), MOSSAD (İsrail), MSS (Çin), DGSE (Fransa), BND (Almanya), FSB (Rusya), M16 (İngiltere), El-Muhaberat (Suriye)...

 

Ülkemizdeki bütün terör hâdiselerinde ajanların mühim rolü var. Patlayan bombalarda, “Gezi olayları” gibi sosyal hâdiselerde… Gezi olayları Anadolu’nun birçok bölgesine de sıçramıştı. İşte o sıralar şehrimizdeki olayları tâkip eden bir ahbabım şunları anlatmıştı: “Merak ettim, kalabalıkları tâkip ettim. Bir kadın bütün o kitleyi yönlendiriyordu.”

Arkadaşım böyle bir kadın ajandan söz edince, bizzat gördüklerim gözümün önünde canlandı. Otobüste, minibüste gördüğüm, “turist kadınlar” dikkatimi çekti. Onlar mükemmel Türkçe biliyorlardı. Belki de Kürtçe ve Arapça da biliyorlardır.

Bu ajanlar elbette yakalarında kokartla gezecek değiller. Türlü sözde “legal” adlar altında seyahat etmekteler. “Saygın” bir işadamı, diplomat, doktor, sivil toplum kuruluşu temsilcisi, papaz, haham, insanî yardım dernekleri temsilcisi, sporcu, gazeteci, vs… “Baldırı çıplak turist” olarak da gelebilirler. Ancak onlar az. “Nitelikli ajanlar” ekseriyetle başka statülerle dolaşmakta.

Peki bu ajanlar nasıl bilinir? Kavun değiller ki kıçlarını koklayıp bilelim. Bu iş de ayrı bir ihtisas gerektiriyor. Benim bildiğim tek şey: Ülkemizin işinin çok zor olduğu…

 

Yıllar önce, “yerli ajanlar”dan pirelenir, sağımda, solumda bulunmalarından rahatsızlık duyardım. Zaman geçip yaş kemale erince şu düşünceler bende yer etti: “Evet, bir ülke için istihbarat teşkilatı şart. Ancak bu kuruluşta çalışanlar yüzde yüz yerli ve millî olmalı, başka bir ülke ile zerre kadar bağı ve bağlantısı olmamalı, bütünüyle bu ülkenin menfaati için çalışmalı. Bu ülke halkına zerre kadar zarar verici davranışta bulunmamalı, insanlarımızı ayrıştırıcı olmamalı, bütünüyle doğruları rapor etmeli, vs.”  

Gelelim bölgemize: Başta da dediğimiz gibi, bölgemiz “çıfıt tarlasına” dönmüş durumda. 10 bin kilometre öteden gelen de var, beş bin kilometre öteden gelen de… Bölgenin petrolünden pay almak için gelen de var, silahlarını canlı hedefler üzerinde denemek isteyenler de… “Fırsat bu fırsat, Haçlı Seferlerinde yediğimiz darbelerin intikamını alalım!” diye gelenler de var, “Nil’den Fırat’a kadar büyük İsrail projesini gerçekleştirelim!” diye gelenler de…

Dedemin tâbiri ile “yırtılan Deli Ahmed’in yakası!” İt sürüsü gibi bölgemize doluştular. O vurdu, bu vurdu, milyonlarca Müslüman hayatını kaybetti. Milyonlarca Müslüman muhacir oldu. Halep, Bağdat gibi nice mâmur beldeler vîran oldu. Burnumuzun dibinde terör örgütleri cirit atarken, senaristler sun’î devletçik hesabı yapıp, BİP’in, BOP’un değirmenine su taşırken, sözde Arap Birliği örgütü, “köy yanar kahpe taranır” misali,  Mehmetçiğin “oyun bozma operasyonunu” kınıyor.

Gözle görülüyor: Bölgemiz çıfıt tarlasına dönüşmüş vaziyette. Ancak bir de aysbergin görünmeyen yüzü var. O da bölgede cirit atan ajanlar ve onların bolluğu. Biz bu yazımızda, ilgililere ve ilgilenmesi gereken herkese bu tehlikeyi bir kere daha hatırlatalım dedik.

YAZARIN DİĞER YAZILARI