?>

“Cübbesini Çıkarın!”

Burhan Bozgeyik

4 yıl önce

Hz. Süleyman (a.s.) zamanında geçtiği rivayet edilen meşhur bir kıssa var. Cübbeli dervişin biri, taş atıp bir kuşcağızın kanadını kırar. Kuş, Hz. Süleyman’a o dervişi şikâyet eder. Görevliler dervişi yakalayıp Hz. Süleyman’ın huzuruna çıkarırlar. Yapılan muhakeme neticesinde, Hz. Süleyman (a.s.) hükmü açıklar. Dervişin de kolu kırılacaktır. Bunun üzerine kuş şöyle der: “Ben kısas hakkımdan vazgeçtim. Kolunu kırmayın. Yalnız cübbesini çıkarın. Zira o cübbe ile beni aldattı. Ben ondan zarar gelmez zannettim, kendisine yaklaştım, o da taş atıp kanadımı kırdı. Başkalarını da aldatmaması için cübbesini çıkarın!”

Bu bir kıssa. Bu kıssadan alınacak pek çok hisse var. Demek ki neymiş, bazıları cübbeyle, sarıkla, sakalla, hacılıkla, şeyhlikle vs. de aldatabilirmiş. Bu “aldatma hilesi” asırlardır kullanılmakta. Müslümanların hanesini harap eden de işte bu aldatmalar oldu. Osmanlı Devleti’nin çöküşünün temel nedenlerinden biri de işte bu aldatmalardır. Adam Yahudi, adam Hıristiyan, adam İngiliz, adam Rus, adam Fransız, ancak öylesine mükemmel yetiştirilmiş ajanlar ki, dinimizi bizden iyi biliyorlar. Dilimizi bizden güzel konuşuyorlar. Bizim örf ve âdetlerimizi biliyorlar. Hatta lehçelerimizi, şivelerimizi de biliyorlar. Türklerin yaşadıkları bölgede Türkçe, Kürtlerin yaşadıkları bölgede Kürtçe, Arapların yaşadıkları bölgede Arapça konuşuyorlar. İçlerinde imamlık, müftülük, kadılık yapmış olanlar da var…

Bu görevli ajanlardan başka bir de Müslüman olup ta tıyneti bozuk olanlar var. Paraya, mevkiye, şöhrete, alkışlanmaya, koltuklanmaya kanıp da dinden taviz verenler, dine bid’atları sokanlar, bile bile yanlış fetvalar verenler var. Bel’am bunun en canlı örneği. Devrinin en büyük âlimi. Ancak bir avuç mücevhere, karısının teşvikine, etrafın alkışlamasına kanıp, Hz. Musa aleyhisselam ve ordusundaki mücahitlere beddua etmeye yelteniyor. Böylece hem mürtet oluyor, hem de belasını buluyor, etleri lime lime dökülerek geberip gidiyor.

Kur’an-ı Azimüşşan, Ben-i İsrail’in bildikleriyle amel etmeyen, ya da insanları dalâlete sevk eden âlimlerini, “kitap yüklü eşeklere” benzetmekte (Cuma Suresi / 5). Bu hüküm, bu vasıftaki bütün âlimler için de geçerli…

İki cihan saadetini elde etmek için bilgi şart. Bilmek de kâfi değil, amel etmek şart. Amel etmek de kâfi değil. İhlâslı olmak şart. Ancak ihlâslı olanlar da her an onu kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Bunu, Sevgili Peygamberimizin (a.s.m.) şu hadis-i şerifinden öğrenmekteyiz: “Heleke’nnâsu ille’l ‘âlimûne ve heleke’l ‘âlimûne ille’l âmilûne ve heleke’l ‘âmilûne ille’l muhlisûne ve’l muhlisûne ‘alâ hatarin aziymin” (Keşfü’l- Hafâ, 2: 312). Mânâsı: “İnsanlar helâk olur, ancak bilenler kurtulur. Bilenler de helâk olur, ancak bildiklerini yaşayanlar kurtulur. Bildiklerini yaşayanlar da helâk olur, ancak ihlâslı olanlar kurtulur. İhlâslı olanlar da her an onu kaybetme tehlikesi ile karşı karşıyadırlar.”

Son 150 senede İslam düşmanları, Müslümanların inancını tahrif için var güçleriyle çalışmış, bu uğurda, muazzam paralar harcamış, modern çağa geçildiğinde enstitüler kurmuş, üniversiteler, fakülteler açmış, hatta medreselere de el atmışlardır. Koynunda haç, belinde zünnar taşıyan ancak Müslümanların arasında sarıkla, cübbeyle dolaşan kendi adamlarından ayrı, Müslümanların evlatlarını da kendi inançları ve programları istikametinde yetiştirmek için uğraşmışlardır.

Peki, Müslümanlar ne yapacak? Sahte ile gerçeği nasıl ayırt edecek? Gayet basit. Dinimizin temel hükümleri belli. Helal belli, haram belli. Temel dinî bilgileri öğrenecek, dinde öncü diye bilinen kişilerin sözlerini ve yaşayışlarını Şeriat-ı Garra-yı Muhammediye’nin (a.s.m.) ölçüleri ile tartacak. Kur’an ve hadisi ölçü edinecek. Kur’an’ı ve hadisi çok iyi bilen müçtehitlerin içtihatlarına, yani hak mezheplere bakacak. Sözün özü, bu meselenin hülasası şu: Biraz terlemek, biraz gayret göstermek lazım.

Gerçek âlimler tevazu içerisinde kendi köşelerinde İslâm’a ve Kur’an’a hizmet için çırpınmakta, talebe yetiştirmekte, insanlara dillerinin döndüğünce gerçek İslâmiyet’i anlatmakta. Şarlatanlar da sırtlarına cübbeyi geçirmiş, serçelerin kanadını kırmakta. Günümüzde bu gibi şarlatanların cübbesini çıkaracak bir Hz. Süleyman yok. Bu gibileri Allah-u Teâlâ’ya havale edelim. Rabbim böylelerinin cübbesini başına geçirsin, rezil rüsvay eylesin… Ta ki insanları aldatıp da dalâlete düşüremesinler…

YAZARIN DİĞER YAZILARI