?>

Dedemizin Hocası Hacı Bektaş-ı Veli

Burhan Bozgeyik

2 yıl önce

Hacı Bektaş-ı Veli’ye karşı ayrı bir muhabbetim var. Bu mübarek sima büyük dedemizin hocasıdır. Dedemiz Yusuf Nurânî’nin türbesi Suriye’nin Münbiç ilçesine bağlı “Bozgeyik” köyündedir. Köyün resmî ismi yıllardan beri böyledir. Yakın zamanlarda IŞİD’li sergerdeler Şeyh Âkil-i Müncî (Munbûcî) türbesini havaya uçurmuştu. Bunu haber alan dedemizin türbesinin bakıcıları tedbir olarak türbenin ve mescidin kubbelerini beyaz kireçle boyamışlar, sandukayı kaldırmışlardı. Böylece o teröristlerin şerri dedemizin mezarına bulaşmamış oldu.

Gelelim bu iki Allah dostunun macerasına… Hacı Bektaş-ı Veli (1209-1271), Moğol âfetinin İslâm dünyasını ve Anadolu’yu kasıp kavurduğu, pek çok sapık cereyanların ortaya çıktığı bir devirde, Anadolu’da “gerçek İslâmiyet’i” anlatmış, bunun için tesis ettiği medresede yüzlerce talebe yetiştirmişti. İşte dedemiz Yusuf Nurânî de onun talebelerinden biridir. Bu değerli İslâm âlimi, dedemizi İslâm hakikatlerini anlatması için Suriye’nin Münbiç ilçesi taraflarına göndermiştir. Bu gönderişin “efsane olmuş” hikâyesi vardır. Akrabalarımızda bulunan ve çöven denilen asayı fırlatmış, “bu asanın düştüğü yer senin hizmet mekânın” demiştir. Dedemiz de manevî işaretlerle asanın yerini bulmuştur. Bu, Türkmen aşiretlerinin bulunduğu bir yerdir. Aşiret mensupları ne yapmışsa o asayı yerinden kımıldatamamış, “bu asanın sahibi gelecek” diyerek çadırlarını oraya kurup beklemeye başlamışlardır. Derken dedemiz gözükmüştür. Sırtında geyik derisinden bir pelerin vardır. Doğruca asanın olduğu yere gitmiş, “Bismillah” deyip asayı yerinden çıkarıp kuşağının arasına koymuştur. O andan itibaren de o bölge halkına İslâmiyet’i anlatmaya başlamıştır. Tıpkı Hocası Hacı Bektaş-ı Veli gibi, tesis ettiği medresede talebeler yetiştirmiştir.

Dedemizle ilgili ailemize intikal eden bilgilere ve diğer yazılı kaynaklarda yer aldığına göre; Allah-u Teâlâ, İslâmiyet’e samimi şekilde hizmet edenlere ihsanın bir benzeri olarak ailemize de geyikleri sağabilmeyi lutfetmiştir. Buna ve dedemizin hizmetlerine dair pek çok kaynakta geniş bilgiler vardır. Bu eserlerden bir kısmı şunlardır: Prof. Dr. Faruk Sümer, “Oğuzlar”, s. 225; Genelkurmay Başkanlığı Yayınları’ndan “Türkiye Cumhuriyetini Kuran Türk Milletinin Tarihi”, s. 96-97; Ali Rıza Yalman, “Cenup’ta Türkmen Oymakları”, s. 33-34; “Cenup’ta Türkmen Oymakları II”, s. 124; Necdet Sevinç Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, s. 22-25; Necdet Sevinç “ Gaziantep’te Türk Boyları, s. 36; Necdet Sevinç Gaziantep’te Yer Adları ve Türk Boyları, Türk Aşiretleri Türk Oymakları; Mehmet Erol, “Türk Kültürü ve Hacı Bektaş-ı Veli Araştırma Dergisi”; Mehmet Solmaz, Ezo Gelin, Cevdet Türkay, Osmanlı İmparatorluğu’nda Oymak, Aşiret ve Cemaatler, Ali Şahin, “Güney Anadolu’da Beydili Türkmenleri ve Baraklar”.

Yavuz Sultan Selim’in Suriye, Filistin ve Mısır’ı fethettiği seferden sonra Osmanlı Devleti, dedemizin torunlarının bölgede yaptığı hizmetlerin daha kalıcı olması maksadıyla on iki köyü vermiştir. Bu köyler şunlardır: 1. Bozgeyikli (Yusuf Nurani’nin türbesinin bulunduğu köy), Avniddede (Dedât), Ubbeyr, Şiveyha, Halvenci, Mahsinli, Arap Hasan, Büyük Tohar, Küçük Tohar, Kuru Dere, Küçük Kurudere, Nezil… Bu köylerin arazileri, dedemizin torunları nezaretinde ekilip biçilmekte, gelirleri ile medrese talebelerinin, cihat zamanı orduya katılanların ihtiyaçları karşılanmakta, bölgedeki muhtaç durumdaki ailelerin ihtiyaçları giderilmekte idi. Baas rejimi idareyi ele geçirince bu vakıf köylere el koydu. Sosyalist idare zihniyetiyle hareket edildi.

Hacı Bektaş-ı Veli’nin talebesi Yusuf Nurânî bölgedeki Türkmen, Kürt ve Arap aşiretleri mensuplarınca çok sevilmiştir. Bu sevginin kaynağı, bu zatın ve torunlarının sırf Allah rızası için İslâm hakikatlerini anlatmaları, bölgedeki bütün Müslümanların kardeşçe yaşaması için gayret göstermeleridir. İşte bundan dolayıdır ki asırlar boyunca Nisan ayının ikinci haftasına rast gelen Cuma günü ihtifal düzenlenmiş, on binlerce Türk, Kürt ve Arap aşiret mensupları dedemizin türbesinin olduğu köyde toplanmış, yemek kazanları kaynatılmış, herkes birbiriyle kucaklaşmış, kaynaşmışlardır. Ben de iki defa bu merasimlere iştirak ettim.

Akrabalarımızın Suriye’deki soy ismi Zeyneller’dir. Türkmenler arasındaki namı “Dedeler”dir. Türkmen aşiretleri asırlardan beri kendi çocuklarına şunu vasiyet ederler: “Yusuf Nurânî’nin torunları bizim şeyhimizdir, dedemizdir, bunlara hürmet edin.”

Şüphesiz sevgi zorbalıkla, parayla elde edilmez. Allah rızası için olan sevgi ise aradan asırlar geçse de unutulmaz. Ne mutlu Allah’ın yoluna baş koyanlara… Rabbim Hacı Bektaş-ı Veli’den ve talebelerinden razı olsun…

YAZARIN DİĞER YAZILARI