Koronavirüs sebebiyle mecburen evde oturuyoruz. Başkalarını bilmem, ancak camiye gidememek hariç, bu “mecbûrî ikâmet”i, şahsen itikaf olarak görmekte ve bundan da lezzet almaktayım. İtikaf sünnetini yerine getirdiğimde aldığım lezzeti unutamam. İki defa da ayağım kırıldığında doktor talimatıyla yaklaşık 40’ar gün evde kalmıştım, o vakit de o ikamet bana hayli lezzet vermişti. Zira, bir defa dışarıdaki günahlardan uzaklaşmıştım, ikincisi okumanın lezzetini daha yakinen tatmaya başlamıştım.
Şu hadis-i şerifi kulağıma küpe edinmişim: “İnsanların en âlimi, başkasının ilminden istifade ederek ilmini artırandır. Her ilim sahibi öğrenmeye susamıştır.” (Câmiü’s-Sağir, 1192 no’lu hadis) Ben Elhamdülillah cehlimi biliyorum. Bu cehalet karanlığını mümkün mertebe izale etmek için de okuyorum ve okumaktan da lezzet alıyorum. Bazılarına göre “korona ev hapsi”nde de bol bol okudum, okuyorum. Elimde Bediüzzaman Hazretleri’nin harp meydanında, cihadda iken telif ettiği “Arâbî İşarâtü’l İ’caz” tefsirinin mükemmel bir meâlinin verildiği ve şerhinin yapıldığı eserin 7. cildi vardı. Her gün ortalama 50 sayfa okuyarak bu cildi de bitirdim. Önceki ciltleri de okumuştum. Bediüzzaman Hazretleri bu eserinde, Kur’an-ı Kerim’in bir harfinin, bir harekesinin, bir kelimesinin nasıl mu’cize olduğunu mükemmel şekilde izah etmişti. Kendisi hayatta iken bu esere şerh yapılması teklif edildiğinde, vaktinin olmadığını beyan etmiş ve “Şayet şerh yapsam, 7 ciltte yapmam gerek” demişti. İşte bu 7 ciltlik şerhi ülkemizin değerli âlimlerinden Molla Muhammed el-Kersî hocamız yapmış. Cenab-ı Hakk müellif-i muhtereminden ve şerhini yapan hocamızdan ebediyen râzı olsun.
Ben bu yazımda okuduğum bu eserin tanıtımını yapmayacağım. Eseri okurken sık sık zihnimi meşgul eden bir konuya temas edeceğim. Yahu dostlar, kardeşler, ağabeyler, biz değerli insanların kıymetini niçin onlar hayatta iken bilmiyoruz. Onlar vefat ettikten sonra, “Şöyleydi, böyleydi!” diyoruz. Bunun örneği o kadar çok ki… İşte size Mehmed Âkif, işte size İskilipli Âtıf Hoca, işte size hocamız Prof. Dr. Necmeddin Erbakan, işte size Muhsin Yazıcıoğlu… Say sayabildiğin kadar…
Mehmed Âkif merhum uzun yıllar gurbette yaşamak mecburiyetinde kaldı. Bugün her kesim kendisine methiye düzüyor, ancak onun emanetine o devirde sahip çıkılmadı. Bir tek erkek evladı vardı, cesedi çöplükte bulundu. Kimse sahip çıkmadı. İskilipli Âtıf Hoca, Hakk ve hakikati müdafaa ettiği için idam edildi, şehid oldu. Onun da emanetlerine sahip çıkılmadı. Hanımı ve kızı maddeten çok sıkıntı çekti. Erbakan Hocamıza neler yapıldı? Bilen biliyor. Halbuki o bu ülke insanları maddî-manevî refah içinde yaşasın diye çırpınmıştı. O gün kendisine çelme takanlar, bugün, “ah eşek kafam!” diyor. Muhsin Yazıcıoğlu, bu memleketin yiğit evladıydı. O da suikasta mâruz kaldı, şehit edildi. Kâtilleri ise hâlâ bulunamadı.
Bediüzzaman Hazretleri, İslâm’ın bütün değerlerine set çekilmek istenen bir devrede Kur’ân-ı Azimüşşân’ın kırk vecihle mu’cize olduğunu ispat eden, Haşir ve Nübüvvet hakikatiyle ilgili âyet-i kerimeleri tefsir eden eserler yazdı. Zengin bir Türkçe ile yazılmış bu değerli eserler bu vatanda yaşayan herkes için bir şanstı. Ancak, müntesiplerinden bazılarının tavırları ve sözleri yüzünden geniş bir kitle bu değerli eserlerden maalesef uzak durdu. Bediüzzaman’ın ve eserlerinin başına gelenler bundan ibaret değildi. Bu değerli âlimimiz defalarca hapse konuldu, defalarca zehirlendi. Bugün, “ev hapsindeyiz” diye mırın-kırın ediyoruz, ancak Bediüzzaman 28 sene ev hapsine kaldı.
Molla Muhammed el-Kersî: Bugün yüze yakın eseri neşrolmuş durumda. Bunlar arasında Rahmân Suresi’nin tefsiri gibi Arapça’ya tercüme edilen ve Âlem-i İslâm’da büyük ilgi gören eserinin yanı sıra üç ciltlik Yâsin Sûresi’nin tefsiri ve diğer tefsirleriyle şerhleri var. FETÖ’nün mânevî tahribatına karşı yazdığı ilmî eserlerle tek başına karşı duran bir âlim. Bundan dolayı FETÖ’nün kumpasına mâruz kalmış, ilerlemiş yaşına ve hastalıklarına bakılmaksızın 17 ay hapiste tutulmuştu. O bütün bu yapılanlara zerre kadar aldırış etmeden ilmî çalışmalarına hapiste iken de devam etmiş, hapisten çıktıktan sonra da devam etmekte… Cenab-ı Hakk bu gibi değerlerimizden ebediyen râzı olsun. İyi de muhteremler, biz bu değerlerimizin kıymetini niçin hayatta iken lâyıkıyla bilemiyoruz?..