?>

Demirelli Yıllar (3)

Burhan Bozgeyik

10 ay önce

12 Eylül darbesinden sonra yapılan mühim çalışmalardan biri de anayasa hazırlanmasıydı. İşte o günlerde biz de “Anayasa Nasıl Olmalı?” diye bir çalışma hazırladık. Dünyanın belli başlı anayasalarının tercümelerini, Osmanlı devrindeki anayasa metinlerini, 1921 ve 1924 Anayasalarını göz önünde bulundurduk. Gazete sür manşetten bu çalışmanın anonsunu geçmeye başladı. Demirel, gazetenin sahibi Mehmet Kutluları arayarak, “Burhan Bey’le birlikte o çalışmayı okuyalım” demiş. Ankara’ya gittim. Demirel’in Güniz Sokak’taki evinde, o meşhur çalışma odasında yazdığım o metni okumaya başladım. Her maddede görüşlerini belirtiyordu. Aşağı yukarı hemfikir idik. Bir maddeye gelince Demirel birden yerinden kalkıp yüksek ses tonuyla söylenmeye başladı. O maddede; “Anayasa, İslam Birliği’ni sağlamaya yönelik olmalı. Bütün Müslümanlara ümit vermeli” deniliyordu. Demirel, “Ne birliğiymiş! Kiminle birlik olacaksınız? Kaddafi’yle mi, Saddam’la mı, Esat’la mı?..” Demirel bu şekilde İslam ülkeleri liderlerini sıralıyordu. Ben itiraz ettim. “Liderler bazında değil, halklar bazında ittifak sağlanabilir. Türkiye bunun öncülüğünü yapabilir. Bu topraklar asırlarca hilafet müessesesine beşiklik etti. Müslümanlara öncülük etti” dedim. Tabiri câizse, al takke ver külah birbirimize girdik. O da geri adım atmadı, ben de…

İstanbul’a dönünce, arkadaşlara görüşmemizi anlattım ve çalışmamdan taviz vermeyeceğimi belirttim. Sağ olsun arkadaşlar çalışmama saygı gösterdiler ve hazırladığım metni aynen neşrettiler. İşte o tarihte ben en yakın arkadaşlarıma Demirel’le ilgili soru işaretlerini dillendirdim ve 45 yıllık ümidin, hayallerin boşa olduğunu, bu ismin bizleri oyaladığını söyledim.

Bizim yaptığımız tarihe bir not düşmekti. Yoksa bizi kim dinlerdi? Orhan Aldıkaçtı başkanlığındaki 15 kişilik Anayasa Komisyonunun hazırladığı anayasa metni, bilinen prosedürden sonra 17 Kasım 1982’de halk oylamasına sunuldu ve kabul edildiği açıklandı. Sonraki tarihte 12 Eylül’ü yapanlar yargılandı ve mahkum oldular. Yargıtay kararı açıklama safhasındayken darbeciler vefat etti ve dosya da kapandı. Tuhaftır, darbenin bir numaralı muhatabı olan Demirel, sonraki yıllarda siyasî yasaklardan kurtuldu, tekrar başbakan, hatta cumhurbaşkanı oldu. Ancak ne tuhaftır, darbecilerin hazırladığı anayasayı değiştirmek için kılını bile kıpırdatmadı. “Dün dündür, bugün bugün”  mantığı bir kere daha gündemdeydi.

1982-1987 yılları arasında Demirel’le pek çok görüşmemiz oldu. Bana ofis telefonunu vermiş ve “Ne zaman istersen arayabilirsin” demişti. O yıllarda siyasî yasaklar devam ediyordu. Siyasî yasakların kaldırılması için referanduma gidilmesi gündeme geldiğinde, biz gazete olarak kolları sıvadık. “Referanduma Doğru” isimli tabloid boy bir broşür hazırladık ve bunu yüz bin adet bastırdık. O tarihte gazetenin “Genel Yayın Müdürü” mevkiinde olan ve gazetenin ekonomisinden de sorumlu olan Hüseyin Demirel şöyle bir hatırasını anlattı: “Ankara’da Güniz Sokak’ta Demirel’le görüştüm. Bana, ‘Bugün ballıyım. İste benden ne istersen!’ dedi. Ben de kendisine Referanduma Doğru çalışmasından bahsettim ve yüz bin adet bastıracağımızı, bunun kağıt masrafının karşılanmasının iyi olacağını söyledim.” Demirel bu talebe, “hallederiz!” diye cevap vermişti.  Peki, sonradan ne oldu? Merhum Hüseyin Bey ve biz sözümüzü tuttuk. Broşürü hazırladık, yüz bin adet bastırdık ve bütün yurtta dağıttırdık. 6 Eylül 1987’deki halk oylaması sonucunda siyaset yasağı kalktı. Siz şu tevafuka bakın, yasaklar %50, 16’lık bir reyle kalkmıştı. Yani tam yüz bin oy farkıyla. Tam da bizim broşür sayısınca…

Merhum Hüseyin Demirel, soyadı aynı olan Demirel’in yaptıklarını içine atmış, en yakınlarına ve bize de söylememişti. O arada gazetenin çarklarını döndürmek için fasit bir daire içerisine girmişti. Buraya bir nokta koyalım. Bu kısma tekrar döneceğiz.

1987’de gazetedeki yakın çalışma arkadaşlarımızla bir araya geldik. Yer, Haramidere’deki Kosova Lokantası idi. Gündem Türkiye idi. Bütün sıkıntıların kaynağı, Tek Parti zamanında temeli atılan rejim idi ve o devredeki icraatlardı. Ancak bu icraatları ele alıp anlatmak “cesaret işi” idi. Adamda mangal gibi yürek olması lazımdı. Bizler, “O yürek bizde var!” dedik. Bir arkadaşımız kağıt peçete üzerine araştırılacak konu başlıklarını yazmaya başladı. Benim araştıracağım konular şunlardı: Neler okuttular (Tek Parti devrinde okullarda okutulan kitaplar), 27 Mayıs darbesi, Talat Aydemir’in darbe teşebbüsleri, 12 Mart 1971 darbesi, İskilipli Âtıf Hoca’nın başına gelenler, dil devrimi, Çerkez Ethem hâdisesi… Bu çalışmaları son derece gizlilik içerisinde yapacaktık. O masadakilerin haricinde hiç kimsenin haberi olmayacaktı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI