Oyun İçinde Oyun
Bin yıldır dövüştüğümüz düşman bizi iyi tahlil etmişti. Dövüşmekle bizimle baş edemeyeceğini çok iyi biliyordu. Dövüş, cihadın bir parçası idi. Cihad dendi mi bizim kanımız kaynardı. Biz Allah yolunda cihad etmeye, düğüne gider gibi giderdik. Düşman en son Birinci Dünya Savaşı’nda bunu denedi. Koca Osmanlı’nın kolunu kanadını kırdı, ancak Kurtuluş Savaşı’nda pabucun pahalı olduğunu gördü. O sinsi oyunlarına devam etti. Oyun içinde oyun tezgâhlamaya başladı. Biz geçen yazımızda bunlardan ikisine temas ettik. Kaldığımız yerden devam edelim…
3- Kardeşlerimizi bizden koparma oyunu: Bu vatanı sinsice ele geçirmek isteyen o komite, yani bizim sinsi düşmanımız, Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesi üzerine planlarını peş peşe dayatmaya başladı. Mondros Mütarekesi’nin ardından, Sevr Antlaşması’nı masaya sürdü. Sevr’de Osmanlı Devleti’nin bünyesindeki İslam beldeleriyle bir irtibatımızın olmadığı tekrar tekrar vurgulanmaktaydı. 94. maddede Suriye, Irak ve Filistin ile; 98. maddede Hicaz ile; 101. maddede Mısır, Sudan ve Kıbrıs ile; 118. maddede Fas ve Tunus ile bir bağımızın kalmadığı belirtilmekteydi. Kurtuluş Savaşı ile Sevr’in Anadolu’ya yönelik planlarını iptal etmiştik, ancak bu kardeşlerimizle bağımızın koparılmasını reddedememiştik. Üstelik sonraları BOP projesinin bir parçası yapılmamızla, bu beldelerdeki kardeşlerimizle bağımız iyice koparıldı. Bu beldelerden yalnızca Kıbrıs’la aramızda bir bağ kuruldu. Demokrat Parti iktidarının başarılı bir hariciye operasyonu ile Londra Anlaşması ile Türkiye’nin garantör devlet olduğu belirtildi. İşte bu anlaşmaya dayanarak 1974’teki o başarılı harekât gerçekleştirildi. CHP-MSP koalisyon hükümeti zamanında merhum Erbakan Hoca’nın ciddi gayretleri neticesinde ordumuz Kıbrıs’a çıkarma yaptı, ordumuzun muzaffer olması üzerine, oradaki kardeşlerimiz bütünüyle imha olmaktan kurtarıldı ve o tarihten itibaren Kıbrıs’la olan bağımız devam ediverdi.
4- Değerlerimizi imha etme oyunu: Kurtuluş Savaşı’nı kazanmıştık, ancak savaşın hemen ardından Lozan’da bize müthiş oyunlar oynadılar. Bizden bütün İslâmî değerleri terk etmemizi istediler. O tarihe kadar ve Lozan Antlaşması’nın imzalandığı tarihte (24 Temmuz 1923) Anayasa’da “Devletin dini, din-i İslâm’dır” yazılıydı. Mahkemelerde ve her yerde İslâm’ın hükümleri uygulanmaktaydı. Ancak ne olduysa Lozan’dan sonra oldu. Çok tuhaf gelişmeler cereyan etti. Hilafet kaldırıldı. Böylece İslâm dünyasının liderliğinden vazgeçildi. Ardından peş peşe devrimler yapıldı. (Bunu ayrıca ele alacağız.) O tarihten itibaren, manevî değerlerimiz devamlı tahrip edilmeye devam etti. Nesiller şehid ve gâzi ecdâdının uğruna can verdiği değerlerlerden koparılmaya çalışıldı.
5- Hukuk sistemi tamamen değiştirildi: Lozan’dan sonra hukuk sistemi tamamen değiştirildi. İslâm hukuku bütünüyle ortadan kaldırıldı. İsviçre’den medeni hukuk, İtalya’dan ceza muhakemelere esasları, Almanya’dan ceza yargılamaları usulü, Fransa’dan idare hukuku alındı. İslam hukukuna dair bir tek gömülme maddesi bırakıldı. Ölülerin göğsünün kıbleye getirilmesine karışılmadı.
6- Küstürme politikası uygulandı: Yine o zındıka komitesinin telkinleri ile, bu ülkenin vatandaşlarına kanun dışı, dehşetli baskılar yapıldı. Müthiş bir oyunla Kürt kardeşlerimiz küstürülmek istendi. Dersim, Zilan ve daha pek çok yerdeki zulümler bugüne kadar hakkıyla araştırılmamıştır. Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan kardeşlerimize yapılanları biz araştırdık, şehir şehir, ilçe ilçe, köy köy gezdik, vatandaşlarla konuştuk. Bu çalışmamızı, “Güneydoğu Üzerine Oynanan Oyunlar ve Bediüzzaman’ın Mesajı” adıyla kitaplaştırdık. İşin içinde NATO da vardı, Çekiç Güç de… Sözde müttefiklerden emir alan yerli görevliler de… Oyun büyüktü. Suriye, Irak ve Türkiye üçgeninde ikinci bir İsrail tezgâhlanmaktaydı. Neticede kazanan BOP’çular, BİP’çiler olacaktı. Bin yıl bir arada kardeşçe yaşamış o unsurlar nasıl birlik olacaktı? İçimize dehşetli zehir atmışlardı.