Bu dünya bir misafirhane, biz de birer misafiriz. Misafirhane sahibinin rızası dairesinde hareket edip, O’nu hoşnut edip bu misafirhaneden öylece ayrılmaya bakmalıyız. Rabbimiz yarattığı bütün insanları cennete davet ediyor: “Vallahu yed’û ilâ dârisselâm” (Yunus Suresi / 25) Gereğini yaparak bu davete icabet edenlere mümin deniliyor.
İçerisinde bulunduğumuz zaman, bütün peygamberlerin şerrinden Allah’a sığındıkları bir zaman. Bu zamanda cennete gitme imtihanını kazanmak çok zorlaşmış. Bu yazımızda, okuduğumuz kitaplardan istifade ederek, kardeş olduğumuz bütün mümin ve müminelere “dost tavsiyesinde” bulunacağız. Bizim bu yaptığımız trafik polisinin yön göstermesine benzetilebilir. Biz de bu zamana kadar aldığımız derslere binaen âhiret kardeşlerimize “Peygamber Yolu”nun işaret taşlarını göstereceğiz.
Her şeyden önce sağlam bir imanı elde etmenin yollarını arayacağız. Cennetin anahtarı, “Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah” mübarek kelimesidir. Ancak bu bir cümlelik lafız, binlerce ciltlik manayı sinesinde barındırmaktadır. “Lâ ilâhe illallah” derken buna bütün binbir esma dâhildir. Yani o isimlerin tamamında Allah’a şirk koşulmayacak. Rezzak, Şafi, Hâkim, Hakem, Hakîm ve hakeza bütün isimlerde Allah’ın benzeri, ortağı yoktur. Adil Allah’tır. Hâkimiyet Allah’ındır. Bütün yeryüzü Allah’ın olduğu gibi, bu yeryüzünde Allah’ın hükümleri hâkim olmalıdır. İşte bütün peygamberlerin ve Peygamber Efendimizin (A.S.M.) temel gayesi ve mücadelesi bunun içindir. Bu gerçekleri biz, “Muhammedürresulullah” kelimesini can-u gönülden teleffuz ederek dile getirmiş oluyoruz.
İmanın esasları derken, Kur’an-ı Azimüşşan’ın 6666 ayetinin tamamına ve Peygamber Efendimizin sünnet-i seniyyesine imanı kastetmekteyiz. Peygamber Efendimiz (A.S.M.) Kur’an Anayasasına ilaveten yine Allah’ın emriyle ve izniyle dinin temel esaslarını açıklamış, tatbik etmiş, işte o esaslar da dinin temel hükümlerinden olmuştur. Bunu asla unutmayacağız ve aklını ve kalbini ecnebilere kiraya vermiş kişilerin sözlerine itibar etmeyeceğiz.
Helal belli, haram bellidir. Haramlardan kaçınacağız, Allah’ın emirlerini yerine getireceğiz. En başta da namaz emrini. Bu asırda namaz maalesef çok ihmal edilmektedir. Oysa namaz dinin direğidir, İslâm binasının temelidir. Namaz kılmayan kişiye, İslâm’ın diğer hükümlerini anlatsanız da fazla tesiri olmaz, bu temel farzı yerine getirmeyen diğer farzlarda da gevşeklik yapar.
Yine zamanımızda, zekât hakkıyla verilmemekte, miras İslâm’ın hükümlerine göre taksim edilmemektedir. İslâm’ın düşmanları cihat hakikatini unutturmak için trilyonlarca dolar harcamaktadır. İslâm bünyesine sızmış ajanlar, “Haçlılar ülkenize girdiğinde size zarar vermez, karınıza kızınıza ilişmezler” demektedirler. Cihat İslâm’ın zirvesidir. Cihatsız İslâm olmaz. Cihat hakikati ihmal edildiğinde, zillet ve sefalet başlar. Son iki asırda İslâm âleminin durumu bunun delilidir.
Yine günümüzde sıla-i rahim ihmal edilmekte, İslâm kardeşliğinin gereği yerine getirilmemektedir. Hizipler, meslekler, meşrepler, cemaatler, tarikatlar farklılığı asla ayrışmaya sebep teşkil etmemelidir. Bizler müminiz, muvahhidiz. Dolayısıyla bir olmak, beraber olmak, yekvücut halde bulunmak bizim temel şiarımız olmalıdır.
Müminin bir şiarı da şefkatli, merhametli olmaktır. Fakir fukarayı, yetimleri seveceğiz. Onları koruyup kollayacağız. Onların ihtiyaçlarına koşacağız. Kimsesiz yaşlıların, dulların, mazlumların yardımına koşacağız. Rabbimizin mahlûku olan kuşlara, kedilere ve diğer mahlûkata da kol kanat gereceğiz. Maddî-manevî bütün sıkıntılarımızın temel sebebi, cehalettir. Cehaletle mücadele edeceğiz. Cehaleti alt etmenin yolu, okumak, bilgi sahibi olmaktır. Bilgili insanı şeytan ve şeytanın uşakları kandıramaz.
Bu vatan bize Rabbimizin lütfudur. Hepimizin müşterek sığınağı olan bu vatanı koruyacağız. İslâm’ın düşmanları; hile ile, alavere-dalevere ile bu vatanı elimizden almak, bizi köleleştirmek istiyor. Onların bu oyunlarını bozmalıyız. Bunun yolu da yine dinimize sahip çıkmaktan geçmektedir. “Vatan sevgisi imandandır.” Dinle bağını koparanın gözünde vatan, alınıp satılan bir metadır. O gibi kimseler Alparslan’ın, Sultan Fatih’in, Çanakkale Savaşı’nda, Kurtuluş Savaşı’nda can veren kahramanların ve günümüzde vatanı korumak için canını hiçe sayan yiğitlerin mücadelesini anlayamaz.