?>

Gafillerden olma!

Burhan Bozgeyik

5 yıl önce

A’râf Suresi’nin 205. ayetinin sonu, “Velâ tekün mine’l ğâfilîyne” diye biter. “Gafillerden olma!” Rabbimiz bizi ikaz ediyor: “Gafillerden olmayın!”

Gaflet nedir? En başta Allah’ı ve âhireti unutmaktır. Sonra, insanı Allah’a, Resûlullaha, Kur’an’a ve sünnet-i seniyyeye ulaştıracak amelleri, düşünceleri, adabı, erkânı unutmaktır. Sonra dostunu, düşmanını unutmaktır. Dünyada olup bitenlerden haberdar olmamaktır. Kârını, zararını bilmemektir. Düşmanların kurdukları tuzaklardan habersiz olmaktır. Düşmanlara karşı tedbir almamaktır.

“Gafil olmayın!” emrinin manası çok geniştir. Gafil olmamanın alâmeti uyanık olmak, dikkatli olmaktır. Müslüman bu İlâhî emir gereğince gafil olmaz. Daha doğrusu gafil olmamalı. Uyanık olmalı. Bunun için de okumalı. Zaten ilk emir de “İkra!”, yani “Oku!” değil mi? Biz okumayı terk ettiğimiz için bu hallere düştük.

 

Gafletten kurtuluşun yolu okumaktan geçer. Okuyacağız. En baştan Kur’an’ımızı. Hem okuyacağız, hem manasını öğreneceğiz. Hem tefsirini bileceğiz. Hem de yaşayacağız. Yaşamak için de “Yaşayan Kur’an olan” Peygamber Efendimizi (a.s.m.) taklit edeceğiz. Onun yolundan yürüyeceğiz.

Peygamber Efendimiz (a.s.m.) yaşayan Kur’an’dı. Ahlakıyla, Allah’ın emri üzerine devlet kurmasıyla, kurduğu devleti Kur’an ve sünnet-i seniyye düsturlarıyla adalet esası üzerine yönetmesiyle, cihat etmesiyle, Allah’ın hükümlerini hâkim kılmayı ret eden devletlere boyun eğdirmesiyle, fakirlere, yetimlere, kimsesizlere, dullara, mazluma kucak açmasıyla bütün insanlığa örnek olmuştu.

Peki, okumazsak bütün bunları nereden bileceğiz. İçinde mükemmel bilgiler olan bir kitabı düşünün. O kitabın yazıldığı alfabeyi, dili bilmezsek, o kitap bizim için bir mana ifade eder mi? 

Şu gördüğümüz kâinatın her uzvu, her cüz’ü, her parçası Allah-u Azimüşşan’ı tesbih etmekte, tahmid etmekte, tekbir getirmektedir. Sanatlı yaratılışlarıyla da Cenab-ı Hakkı tanıtmakta, nimet oluş cihetleriyle de Rabbü’l âlemini sevdirmektedirler. İşte İlâhî kitaplar ve suhûflar bizlere kâinatın Cenab-ı Hakk’ı nasıl tarif ettiğini açıklamıştır. Peygamberler de bir muallim olarak hem kâinatın ve insanların nereden geldiğini, nereye doğru gittiğini ve yaratılış gayelerinin ne olduğunu açıklamışlardır. Bu hususta “Başöğretmen”, bütün peygamberlerin de peygamberi olan Peygamber Efendimizdir (a.s.m.).

 

Bizim aslî görevimiz, Allah’ı tanımak, Allah’a iman etmek, Allah’ı sevmektir. Rabbimiz, kendisini sevmenin alameti olarak, Resulüne tâbi olmayı işaret buyurmaktadır. (Âl-i İmrân Sûresi 31. âyet)

Günümüzde insanı gaflete sevk eden unsurlar çoğalmıştır. Biz Müslümanların görevi bütün o “gaflet verici unsurları” elimizin tersiyle itip, aslî vazifemizi yapmaktır. Allah-u Azimüşşânı ve âhireti unutmadan, bizleri iki cihan saadetine kavuşturacak İslâm’ın bütün esaslarını yaşamaktır. Bunların başında; Allah’ın hükümlerini hâkim kılmayı istemek ve bunun için çalışmak, cihada sevdalı olmak gelir.

Rabbimizin emrini mealen hatırlayalım:

“Rabbini, içinden, yalvararak ve ondan korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah ve akşam an. Gafillerden olma.” (Â’râf Suresi, 205. ayet)

Demek ki ibadet ve zikrullah, gafleti dağıtan temel unsurdur. İbadet denilince akla yalnızca namaz, oruç, hac, zekât gelmemeli. Allah’ın hükümlerinin her sahada uygulanması, tatbik edilmesi de ibadettir. Bunu yapanlar da ibadet sevabı alırlar. Hem her yerde Allah’ın hükümlerinin uygulandığını görmek, gafleti dağıtır. İnsanın kendi nefsini, ailesini, vatanını korumasının yolu gafletten kurtulmaktan geçmektedir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI