?>

GAFLET, DALÂLET ve HIYANETİN neticesi...

Mümtaz Şahin

1 yıl önce

Yakın tarihimizdeki ve burnumuzun dibindeki GAFLET, DALÂLET ve HIYANETİN neticesini anlatmak istiyorum. MAZLUM iken nasıl MUHACİR olunur ve sonra nasıl ZULÜM yapılır ? Kıymetli Arkadaşlarım, Prof. Fahir Armaoğlu’nun Filistin Meselesi kitabından özetin de özü olarak aktardığım (ve birazcık da benim kattığım) yazımı bilgilerinize arz ediyorum. Lütfen, bu yazımdan BAZI manâlar çıkararak ve BAZI benzetmeler yaparak BAZI yerlere bi şeyler anlatmak gibi şeyler ve yani yorumlar falan yapılmasın ve benim ve benden önce de başımızdakilerin SİNİRLENMESİNE sebeb olunmasın, olur mu ? *** YEĞENLER 100 senedir birbirlerini YEMEKLE MEŞGULLER ! Evet, kimdir bu YEĞEN denilenler: İslam kaynaklarına göre Hz İbrahim’in, karısı Sara’dan İshak isminde çocuğu olur. Karısı Hacer’den ise İsmail isimli bir çocuğu olur. İSRAİLOĞULLARI, İSHAK’ın soyundan çoğalır ve ARAPLAR ise İSMAİL’in soyundan çoğalır. Yani Araplar ve İsrailoğulları BABA bir ve anneleri ayrı iki KARDEŞİN SOYUNDAN GELEN iki KARDEŞ MİLLETTİR. (Bunun hikâyesini Tevrat’tan aldım ve yazımın altında ayrıca yazdım) *** MAĞDUR idiler, MUHACİR olarak geldiler ve EV SAHİBİNİ YEDİLER ! Evet, nasıl MAĞDUR edildiler ve niçin MUHACİR oldular ve neyi nasıl yediler: 1)EXODUS, 2)DİASPORA, 3)ALİYAH denilen 3 büyük FELAKET ve SÜRGÜN hadiseleri ile MAĞDUR edildiler. Ve bunlardan aldıkları DERS ve ilham ile birleştiler ve KUVVETLENDİLER ve de bütün dünyaya HAKİM oldular. (Bunların hikâyesini yazımın sonunda ayrıca yazdım.) Şimdi gelelim, kim ne imiş n’etmiş, kim nasıl ve niçin birbirlerini yemiş bakalım hele: Yahudilerin PERİŞAN halleri Padişah Abdulhamid’e iletilince, Padişah, Yahudileri Doğu Anadolu’ya yerleştirmeyi ve IV. Orduya asker olarak almayı düşündüğünü Hahambaşı’ya bildirmişti. … Böyle bir yakınlık doğunca (Siyonist teşkilatın başı) Theodor Herzl, Hahambaşı Moşe Levi aracılığıyla, Padişah Abdulhamid’in huzuruna çıkmış ve yüklü bir para karşılığında Yahudilerin, Filistin’e yerleşmesine izin verilmesini istemişti. Abdulhamid, üç gün sonra Hahambaşı Moşe Levi’yi huzuruna çağırarak, Herzl’in niyetini bile bile “bu adamı” kendisine getirdiği için Hahambaşı’nı haşlamış ve şöyle demiştir: “Siz, Hahambaşı, İmparatorluğumun bir santim toprağının bile terk edilemiyeceğini çok iyi bildiğiniz halde, bu adamı böyle bir teklifte bulunması için buraya nasıl getirirsiniz ? Ki, söz konusu olan topraklara gerek Müslüman dünyasının, gerek Hıristiyan dünyasının gözleri çevrilmiştir. Bu adamın teklifinin yüzde birini bile kabul ettiğimde, benim başıma ve hükumetin başına neler gelir ?” Padişah’ın, mabeyninde üç gün beklettikten sonra kabul ettiği Hahambaşı, bu sözler üzerine ağlamaya başlamış ve bir süre hasta yatmıştır. Abdulhamid’in, Yahudilerin Filistin’e yerleşme istekleri hakkındaki şu sözleri çok ilginçtir: “Para kuvveti her şeyi yapar. Onlar bugün hükumet teşkil edecek değiller ya ! Bu bir mukaddemedir. Gaye ve emeldir. Şimdi işe başlayıp, birçok sene, hatta bin sene sonra maksatlarında muvaffak olabilirler ve zannederim olacaklar da” Osmanlı Devletinin yasaklama ve kısıtlamalarına rağmen Filistin’e yine de bir takım Yahudi göçü olmuş ve Birinci Dünya Savaşı sona erdiğinde 1914 de 46 Yahudi kolonisinde 85.000 kadar Yahudi olduğu söylenmekteydi. Hemen belirtelim ki, başlangıçta müsaade ile küçük topraklar üzerine kurulan bu Yahudi kolonilerinin, TOPRAKLARINI HIZLA BÜYÜTMELERİNDE, SATIN ALINAN TOPRAKLARIN, YAHUDİLERE SEMPATİ gösteren ARAPLAR ÜZERİNE TESCİLLİ gibi MUVAZAA YOLU BÜYÜK ROL OYNAMIŞTIR. Bilhassa SİYONİST Teşkilat kurulduktan sonra Filistin Yahudilerinin, topraklarını genişletmek için çeşitli kuruluşlar ortaya çıkmış ve bunlar Filistin’e para akıtmışlardır. Arap toprak sahipleri, kendilerine teklif edilen YÜKSEK BEDELLERİN CAZİBESİNDEN KENDİLERİNİ KURTARAMAMIŞLAR ve topraklarını devamlı olarak ELLERİNDEN çıkarmışlardır. Diğer taraftan Yahudiler, borçlarını ödeyemeyen Arapların topraklarını haciz yoluyla ve açık artırma ile satılmasından da yararlanmışlardır. 1.Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti yıkılıp da Filistin, İngiliz Manda Rejimi altına girince, Filistin’e bir Yahudi göçü furyası başlamasıyla birlikte, topraktan başlayan Arap-Yahudi çatışmaları, Siyonizme karşı Arap milliyetçiliğinin direnme mücadelesine dönüşecek ve günümüze kadar uzanacaktır. … 1.Dünya Savaşı ile birlikte eyleme geçen Arap milliyetçilik ve bağımsızlık hareketinin liderliğini de Mekke Şerifi Hüseyin gibi Hazreti Peygamber’in torunlarından biri üstlenmek suretiyle, Peygamberlik müessesesi yani DİN faktörü Arap milliyetçiliğine dayanarak yapılmıştır. Mekke Şerifi Hüseyin’in Arap dünyası adına ortaya çıkışı ve bir Arap Devleti veya İmparatorluğunun başına geçmek istemesi, bir “şahsi ihtiras” olmaktan öteye gidememiştir. Hüseyin, tasarılarını gerçekleştirmek için, Osmanlı Devleti ile savaş halinde bulunan İngiltere’ye dayanma yoluna gitmiştir. … İngiltere’nin arzu ettiği Arap-Yahudi işbirliği, “Hicaz Arap Devleti” adına, Şerif Hüseyin’in oğlu EMİR FAYSAL ile Dünya Siyonist Teşkilatı lideri Chaim Weizman arasında 3 Ocak 1919 da Londra’da imzalanan bir anlaşma ile gerçekleşti. Şerif Hüseyin’in hayal ettiği Arap Devleti ile Yahudiler arasındaki bu yakınlaşma ve hatta kucaklaşma bu kadarla kalmadı. Emir Faysal, Arap Devleti’nin kurulması için kulis yapmaya gittiği Paris Barış Konferansı’nda, Amerikan delegasyonunun nüfuzlu üyelerinden ve Dünya Siyonist Teşkilatı’ndan Felix Frankfurter’e yazdığı 3 Mart 1919 tarihli mektupta şu sıcak ifadeleri kullanıyordu: “Biz, ARAPLARLA YAHUDİLERİN IRK BAKIMDAN YEĞEN OLDUKLARINA İNANIYORUZ. Biz Araplar, bilhassa içimizde AYDIN OLANLAR, SİYONİST HAREKETİNE DERİN bir SEMPATİ İLE BAKIYORUZ. Biz, Yahudilere, YURTLARINA HOŞ GELDİNİZ DİYORUZ. Hareketinizin liderleri ve bilhassa Dr.Weizmann ile yakın münasebet içinde olmuştuk ve olmaya devam ediyoruz. Dr. Weizmann, davamıza çok yardım etti ve ümid ederim Araplar da yakında onun bu nazik davranışına mukabele etme durumunda olurlar… Her iki hareketimiz birbirini tamamlamaktadır. Yahudi hareketi, milli bir harekettir. Ve EMPERYALİST DEĞİLDİR. Bizim hareketimiz de millidir ve EMPERYALİST DEĞİLDİR. Ve SURİYE’de her İKİMİZE de YER VARDIR. İKİ HAREKETİMİZTEN HİÇ BİRİ DİĞERİ OLMADAN GERÇEK BİR BAŞARIYA ULAŞAMAZ“ Fakat Emir Faysal’ın bu Yahudi SEMPATİSİ UZUN SÜRMEDİ. Emir Faysal, Filistin ve Siyonizm konusundaki bütün fikirlerini tamamen değiştirerek, Siyonistlerle yaptığı anlaşmaların üzerinden de sünger geçirdi. Suriye Milli Kongresi 1920 Mart’ında Şam’da toplanarak Faysal’ı “Suriye Kralı” ilan etti. Kongrenin “Suriye” dediği topraklar, Suriye, Lübnan, Filistin ve Ürdün’ü içine alan “Büyük Suriye” idi. … Şimdi de; Yahûdilerin SÜRGÜN ve PERİŞAN halleri: 1)İsrailoğulları, M.Ö. 17 nci yüzyılda Kenanelinden Mısır’a göç etmişler ve Yakub’un oğullarından Yusuf’un liderliğinde Nil deltasındaki Gessen bölgesine yerleşmişlerdir. Mısır Firavunları,Yahudilere zulüm ve eziyet etmeye başlayınca, İsrailoğulları M.Ö. 1400 yıllarında Mısır’dan ayrılmışlardır ki, Tevrat buna EXODUS demektedir. 2)İsrailoğulları, Musa Peygamber’in liderliğinde 40 yıl kadar çöllerde dolaştıktan sonra Sina yarım adasındaki Turu Sina (Sina Dağı) na geldiler. Burada Musa’ya, Allah tarafından On Emir nâzil oldu. Musa’dan sonra Davut başa geçti. Ondan sonra Süleyman (Salomon) Kral oldu. Süleyman zamanında Kudüs, İbranilerin kutsal şehri haline geldi ve Süleyman, Kudüs’te, Mescid-i Aksa’da ilk Yahudi Mabedini inşa etti. Süleyman’ın M.Ö. 930 yılında ölmesinden sonra bu Yahudi krallığı dağıldı. Yani, İLK İSRAİL DEVLETİ 70 YIL kadar YAŞAMIŞ oldu. Bundan sonra iki ayrı Yahudi devleti ortaya çıktı. Bunlar da M.Ö. 722 tarihinde Asurluların istilasına uğradı. Asurlular bütün ülkeyi istila edince Yahudileri başka yerlere sürdüler ve yerlerine kendi MUHACİRLERİNİ yerleştirdiler. Daha sonra Babil hükümdarı Nabukodonosor bütün Kudüs’ü yakıp yıkıp bütün Yahudileri, bir tane kalmamacasına esir edip hepsini Bâbil’e götürdü. Yahudilerin Bâbil esareti 70 yıl kadar sürdü. … Yahudiler,M.Ö. 141 de yeni bir Yahudi Devleti kurdular. Bu Devlet 70 yıl kadar devam etti ve Roma istilası ile birlikte yıkıldı. Roma zulmünden kaçabilen Yahudiler dünyanın dört bucağına dağılmışlardır ki, buna DİASPORA denilmektedir. Diaspora ile Yahudilerin, Filistin’le bağları kopmuş olmaktaydı. Filistin toprakları, Halife Ömer’in M.S. 638 tarihinde Yarmuk muharebesinde Bizanslıları yenmesi üzerine İslâm egemenliğine girmiş ve Filistin, İslâm’ın elinde ve Müslüman toprağı olarak 1948 de İsrail’in kuruluşuna kadar bu durumunu muhafaza etmiştir. Bu arada Filistin toprakları 1516 da Yavuz Sultan Selim ile Türk egemenliğine geçmiş ve 1917 de Türk ordularının buradan çekilmesiyle elimizden çıkmıştır. Yahudiler, (İlk çağlarda Yunan ve Roma’da yoğun bir Yahudi düşmanlığı olmakla beraber) Orta Çağda Batı Avrupa’da görülen Yahudi düşmanlığı neticesinde, 1290 yılında İngiltere’den, 1932 de Fransa’dan, 1492 de İspanya’dan ve 1497’de Portekiz’den kovulmuşlardır. 15. yüzyılın sonunda İspanya’da öldürülen Yahudilerin sayısı 100.000 i bulmuştur. Kovulan Yahudilerin bir kısmı Hollanda’ya iltica ekmekle beraber büyük bir kısmı Osmanlı topraklarına göç etmiştir. Yavuz Sultan Selim 1517 de Suriye ve Mısır’ı aldıktan sonra buralara Yahudi göçü başlamıştı. 18.yüzyıl ortalarında Yahudiler Kudüs’te nüfus çoğunluğunu meydana getiriyorlardı. 19.yüzyıl sonlarında Avrupa’da yeniden canlanan Yahudi düşmanlığı, bir yandan Filistin’e Yahudi göçünün başlamasına öte yandan da SİYONİZM denilen bir Yahudi bütünlüğü hareketinin doğmasına sebep olacaktır. 3)Bu arada Rusya’da 3 milyon kadar Yahudi barınmaktaydı. 1881 de Çar II. Aleksandr’ın öldürülmesi üzerine Rusya’da yoğun bir Yahudi düşmanlığı (ANTİ-SEMİTİZM) başladı. Bu hadise, Yahudilerin kitleler halinde Rusya’dan başka ülkelere göç etmelerine sebep oldu. Bu kitle hareketine ALİYAH denilmektedir. ALİYAH, Osmanlı Devleti’ni de harekete geçirdi. Bu göçlere karşı Osmanlı Devleti sınırlayıcı tedbirler aldı. Bu defa, göç eden Yahudilerin ve hatta Osmanlı vatandaşı Yahudilerin daha Filistin’de toprak satın almaları yasaklandı. Hac için, yani Kudüs’ü ziyaret için Filistin’e gidecek Yahudiler ise, Osmanlı Devleti’nin konsolosluklarından vize almak, Filistin’e girerken, geri döneceklerine dair bir garanti olmak üzere bir para teminatı yatırmak ve girişlerinden itibaren en geç 30 gün içinde Filistin’i terk etmek zorunda idiler. Bütün tedbirlere rağmen Filistin’e Yahudi göçleri Dünya Siyonist Teşkilatı’nın kurulması ile daha da hızlanacak ve Siyonizmin teşkilatlı bir hareketi haline gelmesi ise İsrail’in kuruluşuna giden yolu açacaktı. 1894 Eylül’ünde Fransız ordusundan Almanlar lehine bir casusluk hadisesi meydana geldi. Alfred Dreyfus adlı bir Yahudi asıllı yüzbaşı yakalandı, hapse mahkum edildi. 1899 yılında bir af çıkarıldı ve serbest bırakıldı. Ne var ki, Dreyfus hadisesi Fransa’da yeni bir anti semitizm dalgasının patlak vermesine sebep oldu. Aslen Macar Yahudisi olan Theodor Herzl’e göre Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulabilmesi için dünyadaki bütün Yahudilerin teşkilatlanması gerekliydi. Batı Avrupa Yahudileri bu fikri desteklemediler fakat Eşkenazim, yani Rusya, Almanya ve Galiçya Yahudileri kendisini hararetle desteklediler. Zengin bankerlerden Baron Maurice de Hirsch ile Edmond de Rothschild’in mali desteğiyle Dünya Siyonist Teşkilatı kuruldu. 1891-92 yıllarında Rusya’da yeniden Yahudi aleyhtarlığı şiddetlenince yeni bir göç dalgası başlamış (ALİYAH) ve binlerce Yahudi İstanbul’a gelmişti. *** ARAP-YAHUDİ YEĞENLİK meselesinin TEVRAT’taki hikâyesi: “Karısı SARAY, AVRAM’a bir çocuk verememişti. SARAY’ın, HACER adında Mısırlı bir CARİYESİ vardı. Saray, Avram’a “RAB, çocuk sahibi olmamı engelledi” dedi. “Lütfen Cariyemiz ile YAT. Belki bu yoldan bir çocuk sahibi olabilirim” Avram, Saray’ın sözünü dinledi. Saray, Mısırlı Cariyesi HACER’i, Kocası Avram’a karı olarak verdi. Bu olay, Avram, Kenan’da on yıl yaşadıktan sonra oldu. Avram, Hacer ile YATTI. Hacer HAMİLE kaldı. Hacer hamile olduğunu anlayınca, hanımını küçük görmeye başladı. SARAY, AVRAM’a, “bu haksızlık senin yüzünden başıma geldi” dedi. Cariyemi KOYNUNA soktum. Hamile olduğunu anlayınca beni küçük görmeye başladı. İkimiz arasında RAB karar versin” Avram, “Cariyen senin elinde” dedi. “Neyi uygun görürsen yap” Böylece Saray, cariyesine sert davranmaya başladı Hacer, onun yanından kaçtı. RAB’ın meleği Hacer’i çölde bir pınarın, Şur yolundaki pınarın başında buldu. Ona, “Saray’ın cariyesi Hacer, nereden gelip nereye gidiyorsun” diye sordu. Hacer, “Hanımım Saray’dan kaçıyorum” diye yanıtladı. RAB’bin meleği, Hanımına dön ve ona boyun eğ” dedi. “Senin soyunu öyle çoğaltacağım ki, kimse sayamayacak” “İşte hamilesin, bir oğlun olacak adını İSMAİL koyacaksın. Çünkü RAB, sıkıntı içindeki yakarışını işitti. Oğlun YABAN EŞEĞİNE benzer bir adam olacak. O herkese, herkes de ona karşı çıkacak. Kardeşlerinin hepsiyle çekişme içinde yaşayacak” … AVRAM, doksan dokuz (99) yaşındayken RAB ona görünerek “Ben, her şeye gücü yeten TANRI’yım” dedi. Benim yolumda yürü, kusursuz ol. Seninle yaptığım anlaşmayı sürdürecek, soyunu alabildiğine çoğaltacağım” … Artık adın AVRAM değil İBRAHİM olacak. Çünkü seni birçok ulusun BABASI yapacağım. Seni çok verimli kılacağım Soyundan uluslar doğacak, krallar çıkacak. Antlaşmayı seninle ve soyunla kuşaklar boyunca, sonsuza dek sürdüreceğim. Senin, senden sonra da soyunun TANRISI olacağım. Bir yabancı olarak yaşadığın toprakları, bütün KENAN ülkesini sonsuza dek MÜLKÜNÜZ olmak üzere sana ve soyuna vereceğim. … Seninle ve soyunla yaptığım anlaşmanın koşulu şudur: Aranızdaki ERKEKLERİN HEPSİ SÜNNET EDİLECEK … 8 günlük ERKEK çocuk SÜNNET edilecek … “ Karın SARAY’a gelince, ona artık SARAY DEMEYECEKSİN” dedi “Bundan böyle onun adı SARA olacak” … “İSMAİL’e gelince, seni işittim. Onu kutsayacak, verimli kılacak, soyunu alabildiğine çoğaltacağım. … “Ancak, anlaşmamı gelecek yıl bu zaman SARA’nın doğuracağı oğlun İSHAK’la sürdüreceğim.” TANRI, İBRAHİM ile KONUŞMASINI bitirince ondan ayrılıp YUKARI ÇEKİLDİ. İBRAHİM, evindeki bütün erkekleri, oğlu İsmail’i, evinde doğanların, satın aldığı uşakların hepsini, Tanrı’nın kendisine buyurduğu gibi o gün SÜNNET ettirdi. İBRAHİM SÜNNET olduğunda doksan dokuz (99) yaşındaydı. Oğlu İSMAİL on üç yaşında sünnet oldu.”
YAZARIN DİĞER YAZILARI