?>

Göz ucuyla siyaset

Burhan Bozgeyik

2 yıl önce

Siyaset, kısaca “idare etmek” demek. Bizim bahsedeceğimiz siyaset, “devlet idaresi...” Hani şu herkesin anladığı (!), kahvede, ev sohbetlerinde bir çırpıda hükümetlerin kurulduğu ve hükümet işlerine uzmanca (!) yorumlar getirildiği siyaset… Okuyucularımız bilir. Biz bu konuya pek girmiyoruz. Bu yazımızda da “göz ucuyla” şöyle bir bakacağız.

Adına “Anadolu” denilen bu güzel ülkede,  yaklaşık bin sene Selçuklu ve Osmanlı Devletleri hâkim olmuş. Onlar ülkeyi Kur’an-ı Kerim’i anayasa kabul ederek yönetmişler. Yalnız idarenin başı saltanat sistemiyle tayin edilmiş. O ise İslam’ın devlet idaresi sistemine uygun düşmemekte. 1517’den itibaren hilâfet müessesesi gelmiş. Ancak ona da “Nâkıs hilafet” denilmekte. Zira İslam hukukuna göre halife seçilme şartları tam olarak tebeyyün etmemekte. 1908’e kadar ülkede parti yok. İkinci Meşrutiyet’in ilanı ile bir anda ülke partilerle dolmuş. 146 parti kurulmuş. Bu hizipleşme devletin sonunu da getirmiş. Bilhassa “Hürriyet ve İtilaf Fırkası” ile “İttihat ve Terakki Fırkası”nın çekişmesi felaketler getirmiş. Balkan Savaşı’nı hatırlayın. Bir birliğin mermisi, top mermisi, mühimmatı bitiyor. Yakınındaki birliklerden istiyor. O birliğin kumandanı, isteyen taraf falan hizipten diye göndermiyor. Böylelikle, Arnavutluk, Yunanistan, Makedonya, Bulgaristan, Batı Trakya, Adalar elimizden gitti. Yüz binlerce Müslüman şehit edildi. Milyonlarcası muhacir oldu. On devlete yetecek cephane ve mühimmat o topraklarda kaldı.

Gelelim Cumhuriyet devrine. 23 Nisan 1920’de TBMM açıldığında ve daha sonraları parti yoktu. Birlik havası içerisinde Kurtuluş Savaşı verildi. Zaferden sonra da parti yoktu, ancak, 1. Gup ve 2. Grup diye gruplar vardı. Bunların farklı görüşleri Lozan Müzakereleri sırasında iyice belli oldu. Sonradan CHF (Cumhuriyet Halk Fırkası) kuruldu. SCF (Serbest Cumhuriyet Fırkası) kuruldu ve kapatıldı. TCF (Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası) kuruldu ve kapatıldı. (Biz bunların hikâyelerini Yakın Tarih Ansiklopedisi’nde yazdık. Meraklıları oradan okuyabilir.) CHF, sonradan ismini CHP yaptı. “Parti” ismini kullanmaya başladı. Bu parti, idareyi bütünüyle ele geçirdikten sonra 1946’ya kadar başka bir partinin kurulmasına izin vermedi. Ülkedeki idareye “Tek Parti Tek Şef idaresi” denildi. DP’yi kuranlar da CHP milletvekilleri idi. İlk başta işin içinde muvazaa vardı. Sonradan iş “ciddileşir” gibi oldu.

Sonraları darbeler oldu. Birçok parti kuruldu. Yaşı müsait olanlar bunları hatırlar. Bunlar içerisinde en akılda kalanları; Adalet Partisi (AP), Milli Selamet Partisi (MSP) (Refah Partisi, Fazilet Partisi ve Saadet Partisi Milli Görüş çizgisinin devamı partiler), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), Anavatan Partisi (ANAP), Doğru Yol Partisi (DYP), vd…

AK Parti 2001’de kurulmuş, bir yıl sonraki seçimi (2002) kazanarak iktidar olmuştur. O tarihten bugüne de ülke idaresinde söz sahibi olan partidir. Sonradan sistem değişmiş, yeni Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçilmiş, ancak partinin genel başkanı hem cumhurbaşkanı hem AK Parti genel başkanı ünvanlını taşımıştır.

Yerimiz daralıyor. Gelelim son Cumhurbaşkanı Seçimi’ne ve bu seçimle ilgili yapılan analizlere… Daha doğrusu bizim analizimize… Şimdi gündemde CHP var. Bu partinin genel başkanlığı üzerine tartışmalar almış başını gidiyor. Bu konuda benim şahsî görüşüm şudur: Bana göre, gerçek CHP, AK Parti’dir. (Bu konuyu açmayacağım. Mevzuat müsait olursa, ilerde konuşabiliriz.)

Şu an tüzel kişiliğiyle önümüzde duran CHP, iktidar alternatifi olmak istiyorsa, bir zamanlar Bülent Ecevit’in yaptığını yapmalıdır. İş Bankası’ndaki hisselerini Hazineye devretmeli (Zira İş Bankası’nın kuruluşunda verilen sermaye, Hindistanlı –Pakistan ve Bangladeşli- Müslümanların Kurtuluş Savaşı için gönderdikleri paralardı), yeni bir parti kurulmalı. Zira CHP’nin mazisindeki icraatlar iktidara ulaşmaya mani bir pranga gibidir. (Bu konuyu da mevzuat müsait olduğunda konuşabiliriz.) Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçim esnasındaki performansı takdire şayandı.

Madem söz siyasetten açıldı. Şöyle bitirelim: Sayın Cumhurbaşkanımızdan istirhamımız, son konuşmasındaki “birleştirici üslubu” devam ettirmesidir.

Göz ucuyla siyaset bu kadar olur. Sürç-i lisan ettiysek, affola…

YAZARIN DİĞER YAZILARI