"Görürsün, sana neler edeceğimBir yerine bin cezaylaHakkından geleceğim seninGelmem bu oyuna, bırakmam yanınaNe işler açarım senin başına ... "
Ajda Pekkan’ın meşhur ettiği bu şarkı misali …
Eeeeeyyy YUNANİSTAAAANN !
AYASOFYA’yı ibadete açtık ve yeniden FETHETMİŞ olduk.Âlem-i İSLÂM’ı sevindirdik memleketimizdeki Müslümanları havalara UÇURDUK;
Hıristiyan alemi ÇILDIRTTIK, dünyayı ŞAŞKINA çevirdik ve onları KIÇ üstü OTURTTUK.
Şimdi deeeee, işte size taze bi MÜJDEEEEE !6. Yüzyılda KİLİSE olarak inşa edilen, 1511’de CAMİ yapılan; Cami iken de, 75 sene önce müzeye çevrilen KARİYE KİLİSESİNİ yeniden İBADETE açıyoruuuzzz.
Efendim, Yunanistan bu habere çok kızmış, sinirlenmiş, çıldırmış, kınamış ve TEPKİ vermiş ve bu işe “PROVAKOSYON” demiş.
Daha DUUURRRR, hele biraz daha BEKLEEEEE !Size daha neler neler EDECEĞİZ, gününüzü GÖSTERECEĞİZ !?
GAZ’ımız da tamam oldu ya, HAMDOLSUN !Artık kim tutabilir ki bizi ?
Bundan sonra hiç bi devlet bizi durduramayacak, hiç bi kimse karşımıza çıkamayacak.TURP’muş, MAKRON’muş, MERKEL’miş falanmış filanmış … Geç beyim, geç bunları geç …Bunların modası geçti, artık VIZ gelir TIRIS giderler.Şimdi sıra geldiiii;İstanbul Fener Ortodoks Rum Patrikhanesi’nin ORTA KAPISINAAA !
O KAPI da AÇILACAKTIR, inşaâllah !O KAPI, 1822 yılından beri kapalıdır. Niçin ?
İlk gününden beri fesat yuvası halinde çalışan Patrikhane’nin, Yunan isyanı sırasında da bu fesatlığı (ve oranın silah deposu olduğu) isbat edilince PATRİK Grigoryus, Padişah II. Mahmut’un emriyle, o Orta Kapı’da ASILDIĞI için.Daha ne kadar kapalı kalacaktır ?Aynı seviyede (yani Cumhurbaşkanı, Başbakan vs. gibi) bir Türk’ün orada asılmasına kadar !!!İşte ona fırsat vermeden orayı da AÇACAĞIZ, inşâAlllaaaahhh !
Ve işte şimdi de, PATRİKHANE neymiş, neler yapmış ve neler yapabilirmiş özetin de özü olarak bir göz atalım hele:
PATRİKHANE’nin MARİFETLERİ.
“Sultan II. Mehmed, 29 Mayıs 1453 de şafak vakti İstanbul’a girdiğinde, Hristiyan halk Ayasofya’da toplanmış öldürülmemeleri için dua edip ağlaşıyorlardı. Sultan bu sesleri duyduğunda kapıları açtırmış, (şükür secdesi yaptıktan sonra) bütün halkın evlerine gitmelerini ve canlarının emniyette olduğunu bildirmişti. (Halbuki, 15 Temmuz 1099 tarihinde Kudüs’ü ele geçiren Haçlı orduları, Ömer Camii’ne sığınmış olan onbin Müslüman’ı kılıçtan geçirmişlerdi.)
Fatih Sultan Mehmed, daha sonra, Patriklik makamının boş olduğunu öğrenince Gennadios’u Patrik olarak tayin etmiş ve kendi imzasını taşıyan bir ferman vermişti. Bu fermanda (özetle) şöyle deniliyordu:
'Kimse Patrik’e tahakküm itmesün, kim olursa olsun hiçbir kimse kendüsine ilişmesin… KİLİSELERİ CAMİYE TAHVİL EDİLMEYECEKTİR, izdivac ve defin işleri, sair adet işleri, Rum Kilise ve adetlerine göre eskisi gibi yapılacaktır.'1571 Ağustos ayında Kıbrıs Adası tamamen fethedildikten sonra Sultan II. Selim, Kıbrıs Beylerbeyi’ne gönderdiği emirname (özet olarak) aynen şöyledir:
'Onlara adalet ve şefkatle muamele ediniz. Onlar bize, koruyucu Tanrı’nın bir emanetidir. Aksini duyarsam, beyan oluna, özrünüz kabul olmak ihtimali yoktur; ona göre gaflet eylemeyesiniz.'
Böylesine hoşgörü sonucu Rum Ortodoks Patrik, Osmanlı vezirleriyle aynı derecede sayılmaya başlandı ve Ortodoks halkın başkanı olmak dolayısıyla onların menfaati için Divan’da (Bakanlar Kurulu) her zaman söz alma hakkına sahib olarak Rumların her türlü haklarını savundu.
Rum Patrikhanesi zamanla öylesine haklar ve imtiyazlar elde etti ki, Rumlar, Türklerin çok ötesine geçtiler ve şımardıkça şımardılar ve zaptedilmez hal aldılar. Zamanla verilen imtiyazlar GAFLET, DALALET, HIYANET (ve hatta eşeklik) mertebesine erişmişti. Devlet hizmetinde en baş köşeler onlara verildi. HRİSTİYANLAR, DEVLETİN HER KADEMESİNE HAKİM OLDULAR.Kara ticaretinin tamamını ellerine geçirmelerinden sonra deniz ticareti de Rumlara verildi. 1816 yılında Rum denizcilerin elinde 600 kadar ticaret gemisi vardı. Bunlar zamanla silahlı hale getirildi. OSMANLI DONANMASANIN BİRÇOK ASKERİ de RUM idi. Bu haliyle Osmanlı donanmasına kafa tutacak kuvvete erişmişlerdi. Ayrıca HER EV ve KİLİSE SAVAŞ MALZEMESİ ile DOLDURULDU. Tabii, bütün bu faaliyet bütün Avrupa ve Rusya’nın desteği sayesindeydi.
Artık MEGALO İDEA’yı gerçekleştirme zamanı gelmişti. Neydi MEGALO İDEA ?
Büyük Fikir demektir. İSTANBUL BAŞKENT OLMAK ÜZERE BİZANS İMPARATORLUĞU EN GENİŞ SINIRLARIYLA DİRİLTİLEREK YAKIN DOĞUDA BÜYÜK YUNANİSTAN’I KURMAKTIR. Hedefler ise şunlardır: Önce Yunanistan’ı bağımsızlığa kavuşturmak, sonra İyonyan Adaları (Yedi Ada’yı) almak. Teselya ve Epir’i ele geçirmek; Girit Adası, Oniki Adalar ve Kıbrıs Adası’nı; Anadolu’nun Sakarya’ya kadar olan kesimini (İstanbul dahil) ele geçirmek ve nihayet Karadeniz kıyılarını da zaptederek Pontus Rum Devleti’ni ihya etmek.Bu gayeye erişmek için 1814 de Etniki Eterya Cemiyeti kuruldu. 1919 yılına kadar da Patrikhane, bu Cemiyetin merkezi halinde çalıştı (onun için de Patrik Grigoryus asılmıştı). Sonra isyanlar başladı: Mora isyanı, Yunanistan’ın bağımsızlığı, Navirin’de Osmanlı Donanmasının bir hile ile imhası, Girit isyanı, Batı Trakya ve Oniki Adaların Yunanistan’a geçmesi ve de,TÜRKİYE’nin İŞGALİ …”
(Not: Doç.Dr.Süreyya Şahin’in Fener Patrikhanesi ve Türkiye isimli kitabından özetlenmiştir. Bulabilirseniz okumanızı naçizane tavsiye ederim.)
Lütfen DİKKAT: Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethettiği zaman yayınladığı fermanında, “KİLİSELER CAMİYE TAHVİL EDİLMEYECEKTİR (çevrilmeyecektir)” demiştir.