?>

Hemşehrilerimizle trafikteki imtihanımız...

Burhan Bozgeyik

2 yıl önce

İstanbul’da 33 sene ikamet ettikten sonra memleketimize avdet ettik. 15 sene olmuş. Bu kadar zamanda şu Gaziantep’in trafiğine alışamadım. Belki başka şehirlerde de benzerleri vardır, ibret alınır diye ben anlatayım, siz dinleyin: 1. Biz İstanbul’da yeşil ışıkta fişek gibi geçmeye alışmışız. Hazırda bekleriz ve yeşil yanar yanmaz ânında geçeriz. Ya bizim hemşehriler?!.. Yeşil yanıyor, bekliyor da bekliyor. Bazen 5-6 araba geçecek kadar bekledikleri oluyor. Elinden gelse istihareye yatacak. Mübarek renk körü müsün, ne bekliyorsun, yeşil yandı, geçsene!.. 2. Çoğu sürücü sinyali unutmuş gibi. Sağa, sola dönecek, sinyal yok. Sen tahmin edeceksin. Serde evliyalık yok ki, keramet gösterip öndeki arabanın ne yapacağını keşfedesin… İyi de yaptığı hareket çok tehlikeli, kendi kafasında döneceği yeri biliyor ya, süratle giderken âniden yavaşlıyor ve dönüyor.  3. Hele şu trafikte kostak kostak gitmeleri yok mu!.. Sürat tahdidi 70 km. Beyefendi 30-40 km ile gidiyor. Bir de sol şeritten gidiyor.  4. Beyefendi, kavşakta sola dönecek. Önceden tedbirini al, en sol şeride geç, orada cep var, oraya gir, sinyalini ver ve dön, değil mi? Beyefendi öyle yapmıyor, keyfini bozmuyor, bazen 3. şeritten sola dönüyor. Yan şerittekiler dikkatli olmasa, kaza kaçınılmaz. 5. En rahatsız olduğum durum: Beyefendi yemek yiyecek ya da tatlı yiyecek. Lokantanın veya tatlıcının önüne park ediyor. Böylece bir şerit kapanmış oluyor. Haydi buna göz yumduk diyelim, bir başka beyefendi veya hanımefendi, gelip ikinci sırada duruyor. Bir tane değil ki, onlarca… Bu yüzden şehrimizin en kalabalık semti olan Karataş’a çıkan veya inen yol tek şeride düşüyor. Trafikteki sıkıntıyı siz hesap edin. İstanbul’da trafik polisleri böyle bir duruma kesinlikle müsaade etmezler. Kayınpederlerin evi Bahçelievler’de, okulun önüne veya cadde üzerine araç park edildiğinde ânında çekici gelir ve alıp götürür. Bizim burada bir tek vasıtanın bile çekildiğini görmedim. Şeker gibi bir valimiz var. Kimse üzülmesin diye düşünüyor olmalı. İyi de bu şekilde park edenlere ne demeli?.. Git 50 metre ileride sokağın içerisine park et, sonra gel yiyeceğini ye, vatandaşın hakkını gasp etmeye ne hakkın var. Ya yüreği yanan bir tanesi, “Zıkkımın pekini ye!” dese, ne olacak… 6. Bir de park etme problemi var. Parklara, bahçelere araç park yeri yapılmış. Mübarek adam, diklemesine park etsene. Yok, yoldan nasıl gelmişse öyle park ediyor, yani yanlamasına. Üç araçlık yeri işgal ediyor.  7. Bir de trafik magandaları var. Sürat tahdidini aşanlar, drift atanlar, hatalı şekilde şerit değiştirenler, makasa girenler. Bir de bizim şehirde motosikletli manyaklar çetesi var. Bilhassa çevre yolda gösteri yapıyorlar. Motorun üzerine yatarak, oturak yerinde ayağa kalkarak ve daha türlü numaralar… Ölümle dans yapıyorlar.  Motor denmişken şimdi bir de motor-kuryeler çıktı. Erken teslimatta prim alıyorlarmış. İyi de kural-mural dinlemiyorlar. Üstelik nereden çıkacaklarını bilemiyorsunuz. Bir de motorla, bisikletle kaldırımda gidenler var.  Şahsen ben ehliyetimi 1978’de aldım. MTTB’nin trafik şubesinin organizesinden. Günümüzün sürücü kurslarına benzer bir organize. Trafik müdürlüğü ile iş birliği halinde. Çok ciddi bir eğitim verilmekte. İmtihan da çok sıkı… Ehliyeti aldıktan sonra babamın arabasında biraz sürdüm, o kadar. İlk arabamı 1993’te aldım. O tarihten bu yana aktif sürücüyüm. Benim prensibim şu: Kurallara kesinlikle uyarım. Sürat yapmam. Otobanda ve bölünmüş yolda âzâmi sürat ne ise onu geçmem. Bazen 90-100 iken 60-70’e düşüyor. Ben de süratimi düşürürüm. Bir bakmışım ki yol bozuk. Aracımın bakımını muntazaman yaptırırım. “Önce tedbir, sonra tevekkül” denilmiş. Cenab-ı Hakk’ın Hakîm ismine uygun hareket edeceksin, yola öyle çıkacaksın. Rabbim bütün sürücüleri kazadan, beladan muhafaza eylesin.
YAZARIN DİĞER YAZILARI