Beni görünce saklayamadığı bir hoşnutsuzluğu yüzüne yapışıyor. Saklamaya çalıştıkça daha belirginleşiyor hoşnutsuzluğu. Ne yapsa boş; Gizlemeye çalışıyor, gülmeye çalışıyor, yüzündeki ifade arayışı hoşnutsuzluğa teslim oluyor. Yüzünün ‘çizgisizliğinde’ hayatının çizgisizliği okunuyor. Hayır, yüzünün çizgisizliği yapaylıktan kaynaklanmıyor, ilkesizlikten! Yüzünde çizgiler var ama hayatında,onlara yazık eden bir çizgisizlik bir ilkesizlik hakim. Sürekli bir arayışa mahkum etmiş kendini, bir şeyler arıyor. ”Ülkemi çok seviyorum şehrimi çok seviyorum” diyor, bu sözlerin arkasına gizlediği emelleri ellerini oğuşturuyor.Hoş değil yani, hoşnutsuz.Meğer, hoşnutsuzluğunun benimle ilgisi yokmuş! Aynı sözler, aynı şişirilen “avurtlar”, aynı el hareketleri” olunca bunu herkese karşı yaptığını gözlemledim. Ben onun durumundan kendime pay çıkarmışım. Oysa o hoşnutsuzluğunu herkese eşit biçimde dağıtıyormuş. Bu “dağıtım” tek adil yanı!Hoşnutsuzluk bunun yaşam tarzıymış. Sürekli bir hoşnut olmama halinde ve bunu oynamaktan keyf alıyor. Buna bir de tuzu kuruluğu eklenince yanındakilerin keyfini kaçırmaktan keyif alan bir alışkanlık haline geliyor. Bir memnuniyetsizlik, bir sızlanma halinde sürekli. Bir gün diyeceğim ki, ”Ya sen konuşurken aynada kendine baktın mı hiç, ne bu tatminsizlik hali ağzının içinde bir kaos var kelimeler birbirine girmiş.”Diyemem, bende de böyle bir “sıkıntı” var. Diyemiyorum! Demiyorum, demem! Katlanmak benim tarzım!İnsan azıcık mı mutlu olmaz, azıcık mı umutlanmaz! Mutsuzluğunu bir politik hoşnutsuzluk haline getirmiş! Bununla politika yapıyor! O olmasın, bu olmasın, şu olmasın! Ne olunacaksa ben olayım hallerinde sürekli.Hiç hoş değil!Ağzının içine kelimeleri dolduruyor, avurtları şişkin hah şimdi “patlayacak” önemli şeyler söyleyecek diyorsun, aaa bakıyorsun ki avurtları bir türlü inmiyor, şişkin öylece duruyor. Ağzını boşaltamamanın rahatsızlığı yüzüne vuruyor. Şimdi “boşalacak” diyorsun, yutuyor. Sözleri gerisin geriye boğazına kaçıyor. Dışarı çıkardığı bir kaç kelimeyi boca ediyor yanındakilerin üzerine. O an çevresinde kim varsa: ”Şimdi mutluluğun formülünü verecek” diye umutlanırken hevesi kursağında kalıyor. Bizimki,sonra söylemek üzere midesine indiriyor avurtlarındakini. Ve başlıyor hazımsızlığı.Sizin de var mıdır? Varlığınızdan rahatsızlandığını düşündüğünüz ama sizinle ilgisi olmayan hoşnutsuzluğu bir tarz haline getirmiş hoşnutsuzlarınız.Tuhaf, puslu bir hava var. Kıştan mıdır ,insanın insana yaptıklarından mıdır. Şöyle yok mudur; Yürek soğutacak, kelimelerini net anlaşılır yutmadan söyleyecek, hayatı okumuş anlamış, anlatacak, umudu çoğaltacak,sevinci büyütecek, korkusuz, cesur, bilinçli insanları çekecek, sevgi, güven temelli hoşnutsuzlukları giderecek hoş insanları yan yana getirecek bir formül!Tuhaf puslu bir hava var! Hoşnutsuzlara özgü bir hava. Bu havayı dağıtacak hoş insanlar nerdesiniz?Sizin de böyle hoşnutsuzlarınız var mı? Şöyle bir bakının; Yan yana gelmekten, çoğalmaktan, çoğulculuktan kimler hoşnut kimler hoşnutsuz.Hayatı hoş kılacak, yan yana yürümekten hoşnut olan insanlar, nerelere gittiniz.