Yaz gelince, bilhassa hatunlar taifesine bir haller oluyor. Anadan üryan olmasa da ona yakın kıyafetle dolaşanlar var. Çok affedersiniz, bizim Anadolu kadınlarının yatarken bile giymekten hayâ ettikleri kıyafetlerle sokaklarda dolaşanlar var. İyi de o gibi kıyafetleri yasaklayan bir müeyyide yok diye öyle dolaşmaya hakları var mı? Şimdi, “Ne karışıyorsun kıyafetimize!” diye çemkirmeye hazırlananlara bir çift sözümüz olacak: Bre hatunlar, kendinize acımıyorsanız, bize acıyın!
Sözüm evvela, kendini, “Müminim! Müslüman’ım!” diye tarif edenlere. Mümine hanımların kıyafetleri Kur’an-ı Kerim’de tarif edilmiştir. Şayet inancınızı bütünüyle yitirmedinizse, o kıyafetlerin dışındaki kıyafetle dışarıda dolaşmanın “günah” olduğunu bilirsiniz. Onun ötesinde vücut hatlarını bütünüyle teşhir ederek alâmeleinnas gezmenin çok büyük vebali vardır. Günümüz Müslümanlarının birçoğu, “Elleziyne yestehibbûne’l hayate’ dünya, ‘ale’l âhireti” (Onlar dünya hayatını âhiret hayatına tercih ederler. İbrahim Suresi / 3) ayeti-i kerimesinde işaret edilenlere benzemişlerdir. Bile bile dünya hayatını âhiret hayatına tercih etmektedirler. Biz, bu gibi kıyafetlerle dolaşan ve kendilerini mümin ve müslim olarak tanımlayan hanımlara, yol yakınken kendilerine çekidüzen vermelerini tavsiye ederiz.
Bu tavsifin dışındaki hatunlara ise, o gibi kıyafetle dolaşmalarının en büyük zararının kendilerine olacağını hatırlatırız. Cildiyeci hekimlere danışsınlar, güneş ışınlarının doğrudan cilt ile temas etmesi ve bu temasın uzun müddet devam etmesi, deride çok ciddi tahribat yapmaktadır. Cilt kanseri başta olmak üzere, ciltle ilgili pek çok hastalığa yakalanma riski artmaktadır.
Öte yandan nazar denilen bir olay var. Biz Müslümanlar nazara inanırız. Peygamber Efendimizin (a.s.m.) hadis-i şerifi var: “Nazar, yiğidi mezara, deveyi kazana koyar!” mealinde. Giyinişleriyle kendilerini gönüllü olarak “aç nazarların” önüne atanlar, her şeyden önce bu nazar meselesini düşünmeli. Öte yandan bu nazarlar bakılan yüzün sırrını da gidermektedir.
Yıllar önce Topkapı Sarayı’na gidiyordum. Ayasofya Camii’nin önündeki meydandan geçtim. Baktım bir hazırlık var. Meğerse bir hanım şarkıcının programı varmış. O şarkıcı hatunu orada gördüm. Tarif etmek istemiyorum, yalnız şu kadarını söyleyeyim, loş bir sokakta görmüş olsaydınız, ürperirdiniz. O yüzden belki iki-üç saatlik bir makyaj seansının ardından sahneye çıkmaktadırlar. Bir bizim, hayatında makyaj nedir bilmeyen, abdestin nuruyla yüzleri ay gibi parlayan ninelerimize bakınız, bir de milyonlarca nazarın devamlı üzerinde olduğu kimselerin makyajsız hallerine…
Evet, şu anda o kıyafetlerle, ya da kıyafetsizlikle kamuya açık mekânlarda gezmeyi sınırlayacak hukukî düzenleme yok. Mayo ile dolaşmanın, ya da üzerinde hiç kıyafet olmaksızın dolaşmanın da caydırıcı bir müeyyidesi yok. Peki, yok diye, her dileyen keyfince giyinip dolaşacak mı?
İtiraf edelim, Müslüman ve muttaki Müslüman vatandaşların işi çok zor. Bizim inancımıza göre, tesettürlü bile olsalar namahreme bakmak caiz değil. Bazı İslâm âlimleri evlerinden dışarıya çıktıklarında şemsiye alırlarmış ve etraflarına hiç bakmazlarmış. Onlar gibi yapmak çok zor. Şahsen ben toplu taşıma vasıtalarına binmişsem, ya kitap okuyorum, ya cep telefonuna yüklediğim Diyanet’in Kur’an-ı Kerim programına bakarak ezberlerimi tekrarlıyorum, ya İshak Daniş Hocayı dinliyorum, ya da bana gönderilen mesajlara bakıyorum.
Çok zor bir yazı yazdığımın farkındayım. Sözümün boşa gideceğinin de farkındayım. Ancak belki ehl-i insaf birkaç kişi çıkar diye yazdım. Ve vücut hatlarını hiçbir mahrem kısmı kalmamacasına teşhir etmekten çekinmeyen hatunlara bir kere daha seslenmek istiyorum: Yahu hatunlar! Kendinize acımıyorsanız, bize acıyın! Zaten günahımız çok, bir de siz kambur üstüne kambur yüklemeyin! İnsaf edin, merhamet edin! Bize acıyın!