Millî = Yerli
Bu konu ile ilgili ilk iki yazıda, “millî” kelimesinin asıl mânâsı üzerinde durduk. O temel esaslar bir tarafta duruversin. Biz bundan sonra, “millî” kelimesinin cemiyette yaygın olan mânâsını esas alarak görüşlerimizi dile getireceğiz. Yani MİLLÎ, demek, “YERLİ” demek. Bu ülkeye has demek. Kendi tarihimize, kendi kültürümüze, kendi örfümüze, kendi harsımıza, kendi an’anelerimize ait demek. Kısaca, “Bize has”, “bize ait” demek. Yabancı, ecnebi bulaşığı olmaması demek… Bunu baştan belirtelim ki anlaşalım. Bizim muhatabımız, ecnebi diyarlarında eğitim görmüş olsa da, bu ülkenin değerlerinden kopmamış olanlarla… Yani merhum Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu ve Prof. Dr. Aziz Sancar gibilerle… Ülkemizde de hâkeza, köklerinden, temel değerlerinden kopmamış olanlarla…
Allah nasip ederse, Millî Eğitim, Millî Savunma, Millî Gıda Üretimi, Millî Devlet İdaresi ve Adalet Müessesesi, Millî Medya, Millî Terbiye, Millî Haricî Siyaset gibi konuları ele alıp işleyeceğiz. Bu konularda muhatabımız, çerçevesini çizdiğimiz şekilde “millî görüşe” sahip olanlardır.
Bir ayağı burada, bir ayağı ecnebî diyarlarında, aklı burada kalbi ecnebî diyarlarında, ya da kalbi burada aklı ecnebilerin cebinde, ecnebi kuruluşlarıyla aşna fişna ve onlardan nemalananlarla, bu ülkenin ekmeğini yiyip suyunu içip de başka ülkelere hizmet etmeye kalkanlarla bizim bir ilgimiz yoktur. Onları muhatap kabul etmiyoruz.
Bizim muhatabımız yüreği yanık olanlarla… Malazgirt’i, Niğbolu’yu, Varna’yı, Mohaç’ı, İstanbul’un fethini unutmayanlarla…
Bizim muhatabımız, Fatih Sultan Mehmed başta olmak üzere devleti şanla şerefle yönetmiş idarecileri seven; Akşemseddin, Molla Gürânî, Hacı Bektaş-ı Veli, Hacı Bayram-ı Veli, Mevlânâ, Yunus Emre gibi yüzlerce mâneviyat erlerini hürmetle yâd edenlerle…
Bizim muhatabımız, Çanakkale’de ve yedi cephede kahramanca vuruşup can veren ecdâdını unutmayanlarla…
Bizim muhatabımız Kurtuluş Savaşı’na katılan yediden yetmişe bu vatanın evlatlarını her dâim hatırlayanlarla…
Bizim muhatabımız, Ezan-ı Muhammedi okununca, al-yıldızlı bayrağın dalgalandığını görünce yüreği heyecanla, aşkla çarpanlarla…
Biz, millî=yerli deyince, aynı zamanda “bu vatan bizim” diyoruz. Dağıyla, taşıyla, deniziyle, nehriyle… İstiyoruz ki bu vatan, şühedâ ve gâzilerin torunlarının olsun. Parayı verenlerin değil…
Biz istiyoruz ki, güçlü bir ordumuz olsun. Mavi vatanımızı savunacak güçlü donanmamız olsun. Gökyüzünde süzülen bize ait uçaklarımız olsun. Dosta güven, düşmana korku veren güçlü silah sanayimiz olsun.
Biz istiyoruz ki, bu şühedâ yurdunun insanları kendi çocuklarını, kendi inançlarına bağlı yetiştirsin.
Biz istiyoruz ki, herkesin işi olsun, herkesin aşı olsun…
Biz istiyoruz ki, ürünlerimiz “yerli tohumla” yetişsin. Yemede, içmede ve bütün temel ihtiyaçlarda dışa bağımlı olmaktan kurtulalım…
Biz istiyoruz ki, dış borcumuz olmasın.
Biz istiyoruz ki bu güzel ülkede bütün kötülükler, bütün mefsedet kalksın. Adalet esas olsun.
Biz “millî” derken, “yerli” derken, edebiyat yapmıyoruz. Milletçe, izzetli, huzurlu, müreffeh bir hayatın nasıl olacağına dair kafa yoruyoruz. Gerçekten millî, yani yerli olanları da birlikte düşünmeye, birlikte fikir üretmeye, el ele, omuz omuza, gönül gönüle vermeye dâvet ediyoruz.
Ha ha ha! Hi hi hi! İle vakit geçirmeyeceğiz. Şimdiden söyleyelim, bizi tâkip edenler birazcık yorulacak. Öyleyse buyrun hep birlikte yorulmaya… “Millî konularda” kafa yormaya…