Aniden herkesin ‘kör’ olduğu bir dünya düşünün. Aniden, her yerde her ne iş yaparken, birdenbire; Yemek yerken, trafikte, hastanede, sokakta, evde, işte, okulda…
Böyle bir kitap var! Jose Saramago böyle bir durumu düşünmüş ve romanını yazmış. Kitabın adı ‘KÖRLÜK’.
Kitabı bir yıl önce okudum. Geçen gün bir kaç ‘arkadaş’: ”Meydanda, bizi görmedin” diye beni eleştirince kitap aklıma geldi. Bu ‘görmeme’ meselesi üzerine bir kaç cümle yazayım dedim.
Birbirimizi yanlış anlamaya, yanlış değerlendirmeye, yanlış ‘görmeye’ ne kadar hazırız: Anında yargıla ve bitir!
‘Bizi görmedin’ diyorlar.
Kalabalık bir meydandayız onları görmediğimi söylüyorlar: ’Bizle selamlaşmadın’!
Peki siz gördüğünüz halde neden ‘selamlaşmadınız’. Benim gördüğümü varsayarak suçluyorsunuz. Peki siz gördüğünüz halde neden ‘görmediniz.’
Asıl ‘görmeyen’ kim?
‘Anlamak’ da böyle bir şey!
Kendi söylediğini kabul ettirmeye çalışıp, karşının söylediğine ‘sağır’ olmak!
Asıl ‘körlük’ bu işte: Gördüğü halde karşının görmesini beklemek. Karşıdakinin söylediklerine ‘sağır’ olmak.
Dinlememek, duymamak,görmemek!Bile isteye ‘körleşmek’.
Hayatımızın en önemli sorun bu: ’KÖRLEŞMEK’! Gördüğü halde görmemek.
Kitapta adı bilinmeyen bir ülkenin adı bilinmeyen bir kentinde ‘Körlük’ bir salgın hastalık şeklinde birdenbire yayılır ve olanlar olur. Ne yönetim kalır ülkede ne de düzen; Hayal bile edilemeyecek bir kaos, pislik, açlık ve zorbalık hüküm sürmektedir artık. Yaşam durmuştur! Romanda hiç bir kişinin adı yoktur. Herkes sıfatları ile anılır. Nokta ve virgül dışında noktalama işareti yoktur.
Kitaptan bir cümle ile yazıyı bitirelim: ”Bence biz kör olmadık, biz zaten kördük, gören körler mi, gördüğü halde görmeyen körler.”