?>

KÜRTLER, KARLUK TÜRKLERİNİN KOLUDUR

Ramazan Sevinç

2 hafta önce

KÜRTLER, KARLUK TÜRKLERİNİN KOLUDUR

OSMANLI'NIN İLGİLİ ARŞİV KAYITLARI VE CUMHURİYET DÖNEMİ TARİHÇİLERİN KONUYA DAİR ORTAYA KOYDUĞU ARAŞTIRMALARDAN DERLENMİŞ BİR MAKALE..

"Kürtler Oğuz Boyundan mı geliyor..." iddiaları ne kadar dogrudur??

TÜRKMEN, YÜRÜK, KÜRT BOY, OYMAK VE AŞİRETLERİ;

KÜRTLERİN TÜRKLÜĞÜ

Tarih, Dil, Antropoloji, Etnografya, Etnoloji, Milli Destanlar, Gelenekler ve Folklor bakımından incelemeler

Prof Dr. Fahrettin Kırzıoğlu,1995 İstanbul

KÜRT ADININ MANASI

Asıl konumuza girerken, hiçbir İran veya Aryanı toplulukta görülmeyip, yalnız Türk ve Oğuzlar kolundan gelen urukların adı olan ?Kürt? deyiminin, anlamından işe başlayalım. Başta Macar dilcileri olmak üzere, Türkologlar, doğru olarak ?Kürt? adının, Türkçe ?yatkın kar , sertleşmiş kar, yazın dağ başlarında bulunan ve geç eriyen kar? anlamına geldiğini belirtmişlerdir. Türkistan, Kırım ve Kafkas İllerinde bugünde, ?kar? anlamına kullanılan ?Kürt? sözü, Azerbaycan ile Anadolu?da , kışın insanı, hayvanı ve kızağı batırmaz derecede, tahta gibi sert kar yığını demek olan ?kurtuk? (Ah ıska,Artvin,Çorum,Kırşehir), ?kürtük? (Kars, Erzurum, Erzincan, Sivas, Amasya, Malatya, Diyarbakır, Bitlis, Hakkari) ve ?kürtün? (Kastamonu,Bolu, Edirne, Konya, Isparta*) deyimlerinde yaşamaktadır, ki bu sonuncular, dağların kuzey ve kuytu yerlerinde yaz ortalarına kadar kalan kar anlamına gelmektedir. Tipi veya boranın çukur yerlere doldurduğu ve sertleşerek uzun zaman kalan ?kar yığını? anlamına da gelen ?kurtuk-kürtük? ile, Orta Asya (Doğu) ve Kuzey Türk dillerindeki ?kar? demek olan ?Kürt? sözü, yatkın ve sertleşmiş karın üzerinde yürünürken çıkan, ?Kürt-Kürt? gibi sesten kalmadır..

Bundan 900 yıl önceleri yazılmış olan Kaş garlı? nın ?Divanü Lügat?i Türk? adlı büyük sözlüğünde, ?Kürt? deyimi iki anlamda geçmektedir. :

1-?At arpanı (arpayı) Kürt Kürt yedi? cümlesi misal veriliyor ve insanın ?hıyar? (salatalık) gibi sert nesneleri yerken çıkarılan sese de ?Kürt-Kürt? (şimdiki İstanbul ağzımızla ?kütür-kütür?) deniyor;

2-?Yay, kamçı ve değnek gibi (sert, dayanıklı) nesneler yapılan kayın ağacına da , ?Kürt? dendiği belirtiliyor.

Azerbaycan, Dağıstan ve Doğu Anadolu?da Çoban Hesabı (Takvimi) içinde ?gücük? (şubat) ayı sonunda ki ?üçüncü cemre? de ?Kürdoğlu? veya ?Kürdoğlu Kayada Kaldığı Gece? denilen sayılı bir gün vardır. İnanışa göre, bu sırada ?Kürdoğlu, yarı geceye kadar soğuktan titreyip, diş dişe vururken, yarı geceden sonra, çağ (mevsim) dönüp, yer nefes aldığından, kışın dondurucu soğuğu sona erer ; yazın (İlk baharın) ilk saatlerinde başlar.? Bu yüzden Çıldır Gölü gibi, kışın kızaklar ve hayvan sürüleri geçen üzeri buzlanmış sulardan, artık hiç geçilmez. Bu ?Çoban Hesabı? ndaki ?Kürdoğlu? deyimi, halk inanışına göre, ?Kar Adamı?nın oğlu, Kar Oğlu? dur ve artık ondan sonra, ?İnsanoğlu? nun bulunduğu bölgelerden uzaklaşıp, gözden yitermiş!

Biraz sonra göreceğimiz gibi, Kürklerin ?Kürt? adlı uruğu, yazın tepesinde ve kuzeyde kar bulunan yüksek yaylaklarda yaşadıklarından, böyle anılmışlardır. Biz, bu adın eş anlamını, ?Karluk? diye tanınan Oğuzlarda da görmekteyiz. XIII. Yüzyıldan kalma Uygurca yazılı ?Oğuz Kağan Destanı? nda, Orta Asya?daki yüce Tanrı Dağlar bölgesinde yaşayan ?Karluk? (kar-lık) Türkleri?ne bu adın, ?kar içinde? yaşadıkları için Oğuz Kağan tarafından verildiği belirtilmektedir. Türkistan?ın güney kesiminde Afganistan?a değin yayılan Karluklar, 751 Talas Savaşı sırasında İslam Arapların tarafını tutarak, Çinlilerin yenilmesini sağlamışlardı. Bu Karluk Türkleri?nin güneyde devlet kuran bir koluna verilen ?Abdal? adının, kuzey-Hint dilince, ?karlık? (karlı yerde yaşayan) anlamına geldiği tespit edilmiştir

Yapıları, yaşayışları, meşgaleleri, mutfakları ve çadır döşeyişleri bakımından TÜRKMEN aşîretleri ile Kürt aşîretleri arasında ayırt edici bir fark görülmemektedir.

Bu bakımdan "Kürt kimliğini tanıyoruz" diyenlerin bu "kimlik" ile ne gibi farklılıkları kastettiklerini açıkça belirtmeleri gerekir

Böyle bir liste çıkarabilmelerinin imkânı yoktur. Çünkü TÜRKMEN ve Kürt aşiretleri aynı kökten gelmektedir. Bizim beyanımız kuru bir iddia değildir. Aşağıdaki açıklamalar, bilinen bütün Kürt ve Türkmen aşîretlerine aittir ve aradaki soy birliğini yeterince ispatlar niteliktedir

kürtlerin oguzların24 kolundan olan bogdüz kolundan geliyor tezleri ne derece dogrudur acaba ??? ama divanı lügat-it türkte ve şeref namede bu konuda ciddi yazılar vardır!!!

OSMANLILAR şehir dışında yaşıyan, bilhassa göçebe olan aşiret ve oymaklara TÜRK-TÜRKMEN demiş, bunların düzlük, ovalık yerlerde yaşıyanlarına YÜRÜK, dağda yaşıyanlarına da KÜRT tabirini kullanmıştır. Tahrir Defterleri'ndeki ifadeleri bu anlayışla değerlendirmek gerekir.

Burada hemen ekliyelim ki, "OSMANLI'nın TÜRK ve TÜRKMEN'i küçük görürdü, aşağılardı" iddiası doğru değildir. Kendi de TÜRKMEN olan OSMANLILAR'ın böyle bir şey yapması saçma olurdu.

Ne var ki, ta 900'lü yıllardan itibaren gelen bir değişim vardır. O tarihlerde MÜSLÜMAN olan OĞUZLAR'ı diğerlerinden ayırmak için kendilerine TÜRKMEN tabir edilmeye başlanmıştır. TÜRK-MEN, "TÜRK'ün iyisi, hası" anlamına gelir. Güçlendirme takısıdır.

Bu MÜSLÜMAN (OĞUZ) TÜRKMENLER daha sonra MÜSLÜMAN olmayan OĞUZLAR ile savaşmışlar, dönemin İSLAM DEVLETİ ve yeni kurulan TÜRK devletlerinde makbul addadilmişlerdir.

Sonra SELÇUKLU DEVLETİ kurulmuş, bir kısım TÜRKMEN yerleşik şehir hayatına geçmiş ve SELÇUK adını almış, bu sefer göçebe TÜRKMEN boyları ile yerleşik SELÇUKLULAR arasında bazı sürtüşmeler olmuştur.

Arkadan gelen TÜRKMEN boyları bu sefer OSMANLI DEVLETİ'ni kurmuş, yerleşik hayata geçenler OSMANLI adını almış, göçebeler ise TÜRK-TÜRKMEN-YÜRÜK-KÜRT diye anılmaya başlamıştır... KÜRT adı SELÇUKLU'da geçmez.

Bu şehirli-göçebe sürtüşmesi zamanımızdaki şehirli-gecekondulu farkının ve sürtüşmenin tamamen aynıdır. İkincilerin uyumsuzluğu, kurallara uymaması düzenin sağlanmasında elbetteki problem yaratmıştır.

Nasıl ki, bugün gecekonduluyu makbul görmeyen bir zihniyet var ise, ama bunu bir IRK MESELESİ - IRKI HAKİR GÖRME olarak yorumlamak mümkün değilse; geçmişteki SELÇUKLU-TÜRKMEN, OSMANLI-TÜRK, hatta şimdiki TÜRK-KÜRT sürtüşmesi de aynı uyumsuzluktan kaynaklanmaktadır. Şehirleşen insanın "kürtlüğü" ortadan kalkınca, sürtüşmede kaybolmaktadır..

Aşağıdaki aşiretleri bu anlayışla incelemek gerekir.

ABDALLI / ABDALÂN AŞİRETİ: Afganistan'dan gelerek Anadolu'da muhtelif yerlere yerleşen ABDALLAR, HAPTAL / EFTALİT Türkmenleri'ndendirler.

Adapazarı, Orta Anadolu, Toroslar, Silifke (İçel) ve Antalya bölgelerinde yaşayanları Türkçe konuşurlar... Tunceli, Erzincan ve Tercan taraflarına yerleşerek Abdallı adını yaşatanlar ise Kürtçe konuşmaktadırlar...

Anadolu'da Abdallı (Ankara, Sivas) ve Abdalân (Bingöl) gibi köy adlarına rastlanması onların Türklüğünün delilidir. Ayrıca Grek tarihçilerin TÜRKLER'e HEFTALİT dedikleri de unutulmamalıdır.

AKKEÇİLİ OYMAĞI: MİLLİ Aşîreti'ne mensûp olan Akkeçililer, Osmanlı Tahrîr Defterleri'nde "YÖRÜKAN TÂİFESİ'nden" gösterilmişlerdir... Herkesin bildiği gibi YÖRÜK-YÜRÜKLER ANADOLU'da göçebe TÜRK oymaklarına verilen addır. YÜRÜMEK'ten gelir.

ALANLI AŞİRETİ: Hazar Denizi'nin kuzeyinde, Dağıstan'da ve Kırım'da yaşayan İran menşeli, Türk!eşmiş ALANLAR'ın bir koludur... Özelliklerinden dolayı ALANLAR'ı TÜRK sayan tarihçiler de az değildir.

Çok geniş bir sahaya yayılan kadim Alanlar'ın Anadolu'da bıraktıkları izler bilinmektedir... Bu cümleden olarak, Anadolu'da birçok Alan isimli köyler yanında Alanbaşı (Artvin), Alancık (Diyarbakır), Alanyazı (Tunceli), Alanlı (Mardin) gibi sayısız köy isimleri de mevcûttur.

Anadolu'da TÜRKÇE konuşan Alanlılar'dan başka, bugün Kürtler arasında Kürmançça konuşan bir Alanlı aşîretinin Tunceli'de yaşadığı bilinmektedir...Aradaki tek fark bu "ağız" farkıdır

ANTARLI / ANTERLİ AŞİRETİ: Urfa ve Mardin bölgesinde yaşayanları Kürmanç olup Akkoyunlu oymaklarındandırlar.

ANTARLILAR, Osmanlı Tahrîr Defterlerinde "Konar-Göçer TÜRKMâN TAİFESİ'nden" gösterilmişlerdir.

ARTUŞİ / ERTUŞİ / HERTUŞİ AŞİRETİ: OĞUZLAR'ın bütün husûsiyetlerini yaşatan ve bir bölümü Suriye ile Irak'ta yaşayan bu boy, Anadolu'da Hakkâri, Van ve Cizre (Mardin) bölgelerine dağılmıştır.

Kalabalık olan Artuşîler 12 oymaklı bir Kürmanç topluluğudur .

ATMA / ATMALI AŞİRETİ: TÜRKMEN ve 12 oymaklı Kürt boyuna ayrılan Atmalar, Sünnî ve Alevî'dirler... Boylar topluluğundan mürekkep bir konfederasyon olduğu anlaşılan Rişvav kabîlesine bağlı olan Atmalar Kürmançca konuşurlar.

Konfederasyon içerisinde yer alan ve TÜRKÇE adlar taşıyan 12 boyu şunlardır: 1- TİLKİLER, 2- KIZIRLI, 3- HAYDARLI, 4- KETİLER, 5- SADAKALAR, 6- KIZKAPANLI,

7- KARAHASANLAR, 8- KARALAR, 9- AĞCALAR, 10- TURUÇLU, 11- KABALAR,

12- MAHKÂNLI.

AVCILAR AŞİRETİ: Osmanlı Tahrîr Defterlerinde "TÜRKMÂN YÖRÜKÂNI TÂİFESİ'nden" gösterilmişlerdir... Bu ifade "TÜRKMENLER'in düzlükte yaşayıp yaylalara göç edeni" anlamına gelir.

AVŞAR / AFŞAR AŞİRETİ: 24 OĞUZ boyundandırlar... Tarihte ehemmiyetli rol oynayan Avşarlar geniş bir alana yayılmışlar ve 16. yüzyıldan itibaren Anadolu'ya gelmişlerdir.

Bunlardan büyük bir küme, 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar göçebe hayatını sürdürdükten sonra Kayseri'nin Pınarbaşı, Sarız ve Tomarza kazaları ile Kars'ın Ardahan ve Hoçuvan kazalarında yerleştiler

AYDINLI AŞİRETİ: Osmanlı Tahrîr Defterlerinde "TÜRKMÂN YÖRÜKÂNI TAİFESİ'nden" gösterilmişlerdir. Büyük bir ihtimalle Yavuz Sultan Selim'in Aydın yöresinden bu tarafa göçerttiği öz-be-öz bir TÜRK aşiretidir.

BADILLI / BADİLİ / BEDİLİ AŞİRETİ: 24 OĞUZ boyundan biri olan BEĞ-DİLİ'ne mensûpturlar, Osmanlı Tahrîr Defterlerinde "Konar-Göçer Türk Türkmân Ekrâdı Tâifesinden" gösterilmişlerdir... Bu ifade öz-be-öz OĞUZ TÜRKÜ ve BEĞDİLİ boyundan olan bu aşireti, "TÜRK soylu göçebelerin dağda gezeni" diye tanımlamaktadır.

Anadolu'ya geldikleri zaman Digor (Kars), Pasinler (Erzurum), Urfa ve Siverek (Urfa) bölgelerinde yerleşmişlerdir.

BALABANLI / BALABANLU / BALABANLAR AŞİRETİ: Horasan (İran) ve Dimetoka'dan (Rumeli) geldikleri yolunda kayıtlar vardır... Osmanlı arşiv vesîkaları da bunları "İran Ekrâdı Tâifesinden ve Yörükân Tâifesinden" göstermektedir. Bu ifade "İran'dan gelerin dağda gezeni ve Türkler'in ovada gezeni" anlamına gelir. Balaban TÜRKÇE bir kelime olduğu için "İran dolaylarından gelen TÜRKLER" olarak anlaşılması gerekir.

Konar-Göçer'dirler. Anadolu'da ve Rumeli'de yerleşmişlerdir... Rumeli'de "kürt" olmaması bu aşiretin Türklüğünün bir başka delilidir

BERİTANLI / BERDAN AŞİRETİ: İslâmlıktan önce TÜRKİSTAN'da bulunan Beritanlılar Türkçe konuşurlardı. İçel'de Berdan (Tarsus) çayına adlarını vermişlerdir.

Yer adlarının "yabancı" addedilerek değiştirilmesi, bizim Ortaasya ile ve kadim Türk toplulukları ile bağımızın kopmasına sebep olmuştur. Berdan Çayı buna en iyi örneklerden biridir.

Bingöl'deki Beritanlılar Kürmançça, Elâzığ'dakiler Zazaca konuşurlar& Göçebedirler .

BİRİMLÜ / BİRİMAN AŞİRETİ: Akkoyunlu boylarındandırlar. Öz-be-öz Türk'türler.

BOKHTİ / BOKHTAN / BOTÎ / BOTAN BOYU: Dicle Kürtleri (Kürmançlar- Irak Selçuklu Devletini kuran Oğuz Kirmaniler) 'nin iki ana kolundan biridir.

Son 300-350 yıldan beri Bokhtular "ZİLAN" (OVALILAR) adı ile anılmaktadırlar. Bunlar, Dede-Korkut Oğuznâmeleri'nde 24 Oğuzlar'ın Üç-Ok'lar kolundan Boğdüz soyundan gösterilirler. Yani öz-be-öz Türk'türler. Kürmançça konuşurlar. Ağrı, Doğubeyazıt, Eleşkirt'te yerleşiktirler. ZİLAN kelimesini ilerde açıklıyacağız.

Botiler(Boğdiler) 12 oymağa ayrılmışlardır: 1- Zili (Zilân), 2- Bıriki, 3- Deliki / Deluki,

4- Pirekhali, 5- Sevidi, 6- Ritki / Radikân, 7- Gelturi, 8- Kurdiki / Kurdikân, 9- Cemaldini,

10- Dilhiri / DiIiri / Diliki / Dilikân, 11- Mamzidi, 12- Celâli.

BECENEVÎ / BEÇENELİ / BEŞENEVİYYE / PEÇENE / PEÇENEK BOYU: Dicle Kürtleri'nin (Kürmançlar) iki ana kolundan diğeridir. Bunların adları da, diğer kol olan Bokhti gibi değişmiş, "MİLAN" (Bel / Dağbelliler / DAĞLILAR) demek âdet olmuştur.

Burada biraz durup ZİLAN ve MİLAN tabirlerini ele almak istiyoruz& Biz baştan beri bu yörede yaşıyan insanların OVALI ve DAĞLI diye iki kısma ayrıldığını, ovalılara YÜRÜK, dağlılara ise KÜRT dendiğini anlatmaya çalıştık. Bunların hemen hepsinin TÜRKMEN olduğu dile getirdik... Bu gerçekte de böyle , OSMANLI kayıtlarında da

Beçeneviler Kûrmançça konuşurlar. Osmanlı arşiv vesîkalarında "Göçer Ekrâd-Ulus Tâifesinden" ve"Türkmân Ekrâdı-Ulus Tâifesinden" şeklinde gösterilmişlerdir. Bu ifadeler dağda göçebe Türkmen ulusu anlamına gelir.

Burada da bu ULUS kelimesi üzerinde durmak gerekir. OSMANLILAR Beçenevilerden başkası için bu ifadeyi kullanmamıştır& Acaba niye?

Çünkü 9. A sırdan itibaren Bizanslılar Arapların karşısına Balkanlardan getirdikleri KUMAN, UZ ve PEÇENEK TÜRKLERİ'ni yerleştirdiler.

Bizanslılar 1071'de Alparslan'ın karşısına da UZ ve PEÇENEK askerleri ile çıkmış, ancak bunlar karşıda TÜRK bayrak ve tuğlarını görünce Alparslan'ın safına geçmişlerdir.

Selçukluların Anadolu'da karşılaştığı hıristiyan halk işte bu ULUS(MİLLET) denecek kalabalıkta ve insicamda PEÇENEK TÜRKLERİ ile UZ ve KUMAN TÜRKLERİ'nden oluşuyordu.

O dönemde hıristiyan olan Türkler sonradan müslümanlığı kabul ettiler ve zamanla bugünün kürtlerini meydana getirdiler.

Yine daha önce belirttik ki, asıl Kürtler OĞUZ boyunun BOĞDÜZ ve BEÇENE kolundan gelir.

UZ, GUZ kelimeleri OĞUZ anlamına geldiği gibi, UZ da OĞUZ'un ve BOĞDÜZ'ün kısaltılmış halidir.

Ayrıca ZİLAN kelimesinin UZ-AN ile bağlantısı da dikkatten kaçmamalıdır. UZ-AN, TUR-AN, GUR-AN gibi çoğul ifade eder...

BEÇENE de PEÇENEK TÜRKLERİ'nin bağlı olduğu OĞUZ koludur.

Bütün bunlar Bokhtan / Boti / Boğdiler gibi Peçene / Beçenevilerin de TÜRK olduğunu gösterir.

Anlaşıldığına göre UZ TÜRKLERİ ile PEÇENEK TÜRKLERİ farklı karakter gösterdiklerinden, biri ovalarda yerleşmeyi tercih etmiş ZİLAN olmuş, diğeri dağlarda yaşamayı tercih etmiş, MİLAN olmuştur.

Benzer tarzda farklılık KIRGIZLAR ile KAZAKLAR arasında bugün dahi sürer. KIRGIZLAR dağ göçebesi, KAZAKLAR ova göçebesidir. ÖZBEKLER ile KIRGIZLAR arasında da YERLEŞİK ŞEHİRLİ ve GÖÇEBE olma şeklinde bir farklılık görülür. AZERİLER ile TÜRKMENLER de bu şekilde değerlendirilebilir.

Bir de KURMANÇÇA meselesi var... Bölgedeki bazı aşiretlerin KURMANÇÇA konuşması, onların TÜRK olmadığını göstermez. KURMANÇLAR bahsinde konu üzerinde duracağız. Ayrıca bu dilde "kürtçe" diye belirtilen kelimelerin çoğunun TÜRKÇE'den bozma veya çok eski TÜRKÇE olduğunu ilerde göstereceğiz.

Beçeneviler de 12 oymağa ayrılmışlardır: 1- Berezav / Barzan / Berazi / Barzi / Barzini / Barzikâni / Baririsan / Barshan (Pars-Han)/ Barsan, 2- Cibranlı, 3- Karakeçili, 4- Hasenanlı,

5- Zirkan, 6- Sipkan / Sipki / Sibiki / Sibikan, 7- Karabaş, 8- Şeyhan / Şıhan / Şeyhlu,

9- Sidanlı / Şidanlı / Seydanlı, 10- Huytu, 11- Biriti, 12- Şigo / Şekki / Şilcak .

Burada da BARZAN, .BARSHAN, KARABAŞ kelimeleri göze çarpıyor. .. BARSHAN'ın PARS-HAN olduğu çok açık... Ortaasya'da parsa BARS denir, hala isim olarak kullanılır

BARZAN oymağı ise Irak Kürtleri'nin lideri Mesut Barzani'nin aşiretidir. Bu aşiret aslında Güneydoğu Anadolu'da ve TÜRK kökenli olmasına rağmen, sonradan nasıl olmuşsa aralarına göçebe yahudiler katılmış ve Sabatayistler gibi bir nevi "dönme" aşireti halini almıştır. Hikâyesini başka bir sayfada anlatacağımız şekilde Nakşibendilik taslamasına rağmen, bölge halkı tarafından dışlanmış ve Irak'a sürülmüştür. 1970'li yıllarda aşiretin reisi Mustafa Barzani Amerikan kuklası olarak Irak'ta Kürt isyanı çıkartmış, sonra da Amerika'ya kaçmak zorunda kalmıştı. Halen oğlu Mesut Barzani Yahudiler'le ve İsrail'le sıkı işbirliği içindedir ve Talabani ile birlikte Amerikan uşaklığını sürdürmektedir.

Aslında Irak, tarihi boyunca Türk olmuştur. Türklerin Irak'a yerleşmesi Anadolu'dan öncedir. Ülkenin adı bile Türkçe'dir. (IRAK-UZAK)

Ancak biz BARZAN kelimesinin de PARS-HAN'dan bozma olduğuna inanıyoruz. Yani Beçenevilerin bu iki oymağının PARS-HAN liderliğindeki tek bir oymaktan ayrılma ile meydana geldiğini düşünüyoruz. Farklılık telaffuzdan ibarettir.

BORLU / BORAN AŞİRETİ: Yörükân Tâifesinden'dirler. İç Anadolu Bölgesinde "Ulu-Borlu" ve "Kîçi-Borlu" (Keçiborlu) adlarını taşıyanlar Türkçe konuşurlardı. Öz-be-öz Türk'türler.

BUCAK / BUCAKLU AŞİRETİ: Osmanlı arşiv vesîkalarında "Yörükân Tâifesinden" gösterilmişlerdir. Yani Türk'türler. Bu yüzdendir ki, PKK ile mücadelede DEVLET'in yanında yer almışlardır. Yarı göçebedirler. Siverek (Urfa) ve köylerinde yerleşmişlerdir. Zazaca konuşurlar.

Derlenmiş yazılar/ Ahmet Çakır

YAZARIN DİĞER YAZILARI