Evet, bu söz Antep Harbinde Şehit olan Kuvva-i Milliye Kumandanı Teğmen Mulla Mehmet KARAYILAN'a aittir. Yıl 1920. Antep Fransızların işgalinde. Osmanlı dağılmış, Yeni cumhuriyet daha kurulmamıştır. Böyle bir ortamda Yoksul, kimsesi olmayan yaşlı bir teyzenin evine bomba düşmüş. Teyzemiz gelir dedemiz Karayılan'a şikâyet eder. Karayılan, teyzenin huzurunda adamlarına emir verir;
-Gidin bakın bakim, teyzemin hasarını tespit edin gelin. Heyet gider formaliteden bir hasar tespiti yapar gelir ve karayılana:
-Efendim, teyzenin hasarını 7 altın olarak tespit ettik derler. Karayılan yine teyzenin yanında;
-Olmaz, bu hasar tespiti az olmuştur. Bir de ben gidip bakayım der ve gider bakar:
-Bu evin hasarı 7 altın değil, 15 altın dır der ve çıkarır teyzeye 15 altın verir. Etrafındaki çeteler hayretle Karayılan'a bakar dururlar. Kardeşi Şüro Karayılanın kulağına eğilir:
-Ede, ortada devlet mi var ki, sen kendi cebinde bu kadına 15 altın veriyorsun. Yazık değil mi? Bu para bize erzak cephane için lazım olur. Neden böyle yaptın der sorar. Karayılan kardeşine:
-İşime karışmayın. Para benim değil mi? Evet... Şüro yine sorar:
-Peki, ede niye yaptın bunu? Karayılan teyzenin gitmesini bekledi ve tarihi konuşmasını yaptı:
-Bu teyzemiz halktır. Halk DEVLETİ AYAKTA BİLSİN, KENDİNİ SAHİPSİZ GÖRMESİN, UMUDUNU YİTİRMESİN dedi. Karayılan’ı Bölücülükte kullanmak isteyenler hiç heveslenmesinler. İşte o böyle sağlam bir devletçidir.
İşte günümüzde, felaket tellalları; “
-Eeee biz açız, devletimiz başka devletlere tonlarca Maske ve sağlık malzemeleri yardımı yapıyor” diyorlar. Olur, mu böyle diye feryat edenler vardır. Allah'a şükür devletimiz 1920 lerin zayıf devleti değildir. Paramız da var. Telaş etmenin anlamı yoktur. O, ömrü soykırım yapmakla geçen Hristiyan ülkeler terziliği ve el sanatlarını basit gördüklerinden bıraktılar, arabayı tamir etmeyi bıraktılar, çöplüğe atıp yenisini alıyorlar. Tamirci yok yani. Biz hala 56 model arabaları tamir edip kullanıyoruz. Bir pantolon 50 euru, paça düzeltmeye 10 euro veriyor. Tamirat yapan türk terzilere şimdi kucak dolusu para veriyorlar. Şimdi ise bir maske için neredeyse birbirini boğazlayacaklar. Tarih boyunca 50 milyon Müslümana soykırımı yaptılar. Biz küçük el sanatlarını bırakmadık. Şimdi dikip dikip veriyoruz. Hatta devlet serbest bıraksa ev hanımlarına para da kazandırır. Çünkü ilk parti maske hibe olabilir ancak, sonraki partiler ücretli olabilir. Bir ev hanımı bir günde evinde 200 maske hazırlayabilir. Devlet parasını öder, yurt dışına gönderir. Tabii, Türk Devleti bu malzemeyi göndermekle zalim devletlere ve mazlum devletlere şu iki mesajı veriyor:
-"BAKIN, HER ŞEYE RAĞMEN TÜRK DEVLETİ GÜÇLÜ VE AYAKTADIR."
-İkincisi: "SİZDE AZ BUÇUK BİR İNSANLIK KIRINTISI KALMIŞ İSE, BUNDAN SONRA İSLAM DÜNYASINDAN UTANIR, ELİNİZİ ÇEKERSİNİZ, BELKİ DE ÖZÜR DİLERSİNİZ" demek istiyordur.
Bu Savaş sonrası konuşurken artık milatta önce, milattan sonra demeyeceğiz. Coronadan önce, Corona’dan sonra diyeceğiz. İşte bu takvim yılı, Türklerin Zalim ve Mazlum milletlere yardım yapmasının ilk günü belki de Corona takviminin il günü olarak anılacaktır. O günün anısına anma törenleri yapılacaktır. Türklerin yardım günü yeni yılbaşı günü olarak kutlanacaktır, kim bilir?
Unutmayalım, Mustafa Kemal ATATÜRK de, Çin Devletine böyle karşılıksız aşı yardımı yapmıştır. Mekânları cennet olsun. Sıra dışı olmak lazım…
Peygamber efendimiz: "Sıradan adam olmayın" buyurmuştur. Ya Rasulallah sıradan adam nasıl olur diye sorarlar:
-"Bir kişi size iyilik yapar, siz de ona iyilik yaparsınız. Bir kişi size kötülük yapar, siz de ona kötülük yaparsınız. İşte buna sırdan adam derler. Bir kişi size kötülük yapar, siz de ona iyilik yaparsınız. İşte Sıra dışı adam olmak buna denir" buyurmuştur.
İşte Türk Devleti SIRA DIŞI BİR DEVLET OLDUĞUNU BÜTÜN DÜNYAYA GÖSTERMİŞTİR
Allah bu devlete bu yüce görevi yüklemiştir. Varlığa yokluğa bakmaz. Kızın, oğlun başka bir diyarda baba olarak senden bir yardım bekliyorsa, evladım yoktur diyebilir misin? Aç kalırsın ama o evladına yardımı bir şekilde ulaştırırsın.
İşte İmparatorluğun varisi olmak da böyle bir şeydir. Osmanlının üç Kıta’da öksüz bıraktığı bakiyeleri, Onun mirasçısı olan Türk Devletinden çok şey bekliyorlar. Haklılar, beklemesinler mi? Onlar bekliyorsa, bizim gücümüz olmasa da, biz güçlü görünüp onlara Baba Devlet olmanın gereğini yerine getireceğiz. Basit yorumlarla bu yüce davranışı basitleştirmeyelim.Balkanlarda Soykırım sonrası Askerimiz, Bosna Hersek'te Müslüman köylere koli koli yardım yapıyorlar. Subaylarımız omuzlarında taşıyorlar yardım kolilerini. Bir köye yardım yaptıktan sonra;
-"Yardım yapmadığımız kimse kaldı mı bu köyde" diye sorarlar. Muhtar:
-"Tadiya şu tepenin arkasında kimsesiz yaşlı bir karı vardır. Yine de siz bilirsiniz deyince, subaylarımız oraya gitmeye karar verdiler. Oraya araba da gitmiyor. Kolileri omuzlarına alıp patika yoldan tepeye tırmanırlar. Tepeyi aşınca evi görürler ve kapıyı çalarlar Kapıya bir yaşlı teyze çıkar Subaylarımız "Anne sana yardım getirdik" derler. Yaşlı teyze:
-Siz Türk müsünüz?" diye sorar. İki subayımız " evet" derler. Yaşlı teyze:
-Ben biliyordum geleceğinizi. Annem 50 yıl önce bu çorabı sizin için örmüştü, bekledi gelmediniz. Onun ömrü vefa etmedi. O çorabı bana emanet etti. Alın, bu çorap sizin için örüldü. Anam dedi ki Türk askeri buralarda üşümesin" dedi deyince iki subay oturup hüngür hüngür ağlarlar. Bende bu satırları yazarken ağlıyorum. Siz de ağlayın. Belki yüreğiniz yumuşar. Sevgilerimle. Bu hikâyeyi dinleyince bu şiiri yazdım:
-Üşüyen Mezarlar
Uzakta üşüyen mezarlar,Hep sılaya doğru uzarlar...Etrafı Kardelenle bezenmiş;Üzerinde meçhul yazarlar.Kesilmiş Fatihalar, Yasinler;Melül-mahzun yatar, bizarlarGurbette kaldıkları için;Daim Osmanlı'ya kızarlar.Ruhlarıyla mektup gönderir;Manen aramızda gezerler...Türkmen’im talihine küser;Ağıtlar, destanlar dizerler.Dara düştüğümüz zamanlar,Düşmanın arasına sızarlarTümenler, Ordular bozarlar...Olup bitenleri sezerler...Her andıkça bizi üzerler;Ah ah, o üşüyen mezarlar...
-Silistreli Hanımdan Gelen Cevap:
Yahu soydaşım, yaktın bu gün beni,Gözyaşım pınar, aktı bugün benim.Silistre’de yalnız mezarlar değil;Köprüler, Hanlar, Hamamlar üşür…Çil çil serpilen o kubbeler değil;Boynu bükük kalan insanlar üşür…Her gün ruhları için okuduğum;Nice Fatihalar, Yasinler üşür…Bin bir türlü dinmek nedir bilmeyen;Ağıtlar, duvarda resimler üşür…Kerv-ü bela misali Şehit düşen;Çölde Hüseyinler, Hasanlar üşür…Bosna’da, Çeçen’de, Mısır- Yemen’de;Benim gibi Türkmen kadınlar üşür…