?>

Marifet İltifata Tâbidir Müşterisiz Meta’ Zâyidir

Burhan Bozgeyik

5 yıl önce

Atalarımız, “Mârifet iltifata tâbidir / Müşterisiz metâ’ zâyidir” demiş. Ne de güzel söylemişler. Bir ürün, dünyanın en güzel san’at şaheseri de olsa, müşterisi olmayınca sanki zâyi’ olmuş gibidir. Müşteri olmayınca san’atkârın şevki kırılır. Bir daha o üründen yapmaz, böyle böyle kabiliyeti de körelir.

Şu anda yayın dünyası ciddî bir kriz yaşıyor. Yayınevleri birer birer kapanıyor. Ülkemizde 15 kâğıt fabrikası vardı, hepsi de kapandı. Kitabın ham maddesi olan kâğıt ithal olarak temin ediliyor. O da dövize bağlı olduğu için fiyatı devamlı yükseliyor. Kitap basmak hayli müşkül bir hal aldı. Bu çok ciddi bir tehlikedir.

Bir yayıncı arkadaş dert yandı: “Hocam, 300-400 bin lira (eski parayla milyar) harcayıp kütüphane yaptırıyorlar. Sonra da bizden hediye kitap istiyorlar. İyi de biz çarkı nasıl döndüreceğiz.”

Aynı talep bana da geliyor: “Yayıncı tanıdıklarınıza söyleseniz de bize kitap gönderseler!” Bunu diyenler de sivil toplum kuruluşları. Durumları da iyi. İmkânları var. İyi de arkadaş, yayınevlerinden bedelini vererek kitap alsanız olmaz mı? Zaten sizlere yüzde 50, bazen yüzde 60 tenzilat yapıyorlar. Neredeyse maliyetine veriyorlar. Kitap alsanız da onlara destek olsanız, olmaz mı?

Şaka yollu benden kitap isteyenlere bakıyorum, ehl-i maişet iseler, onlara yayınevinin adresini gösteriyorum. Yayınevleri biz yazarlara cüz’î miktarda telif kitap vermekte. Meselâ kimi ilk baskıda 20 adet, müteâkip baskılarda 10’ar adet vermekte. Bunlardan 2 tanesini iki ayrı yerdeki kütüphaneme koymaktayım. Kalanlarını da gençlere, talebelere, bir de ilim ehline hediye etmekteyim.

Bu arada ehl-i maaş olanlara sitemim var. Memurlara, bilhassa öğretmenlere ve din görevlilerine… Arkadaşlar, açık söylüyorum, her ay en az 50 lira, 100 lira kitap alımı için bütçenizden bir pay ayırmalısınız. Kitap alıp okumalısınız. Bir öğretmen arkadaşa, “Kitap okuyor musun, kitap alıyor musun?” diye sordum, “Açık söylemek gerekirse, kitap almıyorum. Hayli zamandır da kitap okumuyorum!” cevabını verdi. Öğretmen emeklisi komşuma, “Hocam kitap okuyor musunuz, kitap okumayı sever misiniz?” diye sordum. Maksadım, ona son çıkan kitabımı hediye etmekti. Bana cevaben, “Hiç kitap okumuyorum!” dedi. “Hiç!” kelimesini öylesine vurguladı ki, anladım ki komşumun kitapla hiç bağı kalmamış… Ben de hiçbir şey demedim. Ancak içimden acıdım… Nasıl acımayayım. Yemek nasıl mideyi doyuruyorsa, kitap da aklı, kalbi ve ruhu doyuruyor. Kitaptan kopmuş insanların bu temel insanî değerleri gitgide dumura uğrar.

Bizim insanlarımız kitap telif etmeyi öyle kolay, basit bir iş zannediyor. Halbuki kazın ayağı hiç de öyle değil. İlk kitabımın neşrinin üzerinden 40 yıl geçmiş. Geçen zamana şöyle bir bakıyorum, o kitaplar büyük fedakârlıkların ürünü olarak vücut bulmuş. Gezme yok, dostlarla ahbaplarla doyasıya sohbet yok. Kütüphanelere git, arşivleri tara, onlarca kitabın ve yüzlerce belgelerin arasına gömül, doğru dürüst uyuma, dinlenme… Saçın sakalın ağarsın… Stres… Aman kanunlara dikkat et! Mayına basma! Soluğu mahkemede ve mahpushanede alma! Buna can mı dayanır. Düşünün siz 35 sene önce gördüğüm ve ancak bir gece kaldığım Sinop’tan ayrılırken, “İnşeAllah buraya şöyle güzel bir havada gelip birkaç gün kafa dinleyeceğim, sahilde yürüyüş yapacağım!” demiştim. Gidiş o gidiş. Bir daha gitmek kısmet olmadı. Rabbim rızasına uygun çalışmalar yapmamızı nasip eylesin. İnşeAllah âhirette karşılığını görürüz.

Kitap telif etmek de, yayınlamak da çok zorlu, zahmetli bir iş. Az buçuk bunu takdir edenlerden ricamız, lütfen kitap almaya bütçe ayırın. Yakınlarınıza kitap hediye edin ve onları kitap almaya teşvik edin. Dünyamız kitaplarla, okumayla güzelleşecek. Ümmet olarak zilletten kurtuluşumuzun yolu da okumaktan geçmekte.   

YAZARIN DİĞER YAZILARI