?>

MEKTUP

Karaca Bozgeyik

5 yıl önce

Geçenlerde köy ziyaretimde o posta kutusunu gördüm. Hani şu dört köşe, küçük metal sarı kutulardan; mektup postaladığımız,mektup beklediğimiz.

Bir ağacın gövdesine monte edilmiş, ağaca ‘zimmet edilmiş’ gibi duruyordu. Yıllar var ki; ne mektup atılmış içine, ne mektup gelmiş. Herşeyin avucumuzun içine sığdığı bir dünyada mektup ne ki?!

“Gözleri yatırıp uzaklara mektup beklemek”, sadece mahpushanelere özgü mü? Oysa, neredeyse herkes kendi dar hayat alanının ‘mahpusu’ durumunda. Bakış açılarının, çıkarlarının, kaygılarının, korkularının hapishanesi; İçeri girilmez, dışarı çıkılmaz, aynı yollardan gidilir, aynı korkular, aynı kaygıların duvarları ile örülmüş ‘yüksek güvenlikli’ hayatlar. Yani hepimiz mektup bekliyoruz aslında.

Üniversite öğrencisi iken kaldığımız bekar evinin yan tarafında küçük bir postane vardı. Camına ‘2000 yılına mektup gönderin’ diye bir ilan asılmıştı. Sene 1986. O zaman ne kadar uzaktı 2000 yılı. Gelecek kaygısı ve gelecek korkusu, 2000 yılına yazılan bir mektupun içine konulan umutla bitirilir miydi? Yazmadım, ne çok şey belirsizdi! O zaman da korkularımız vardı. Korku, gündelik hayatımızda bir ‘terbiye’ aracıymış, hala öyle değil mi?

Geçmişe mektup yazmak istiyor İnsan,1986’ya... Nasıllardır acaba! O zamana giden bir postacı var mıdır? O eski; kaygılı, korkulu ama umut dolu günlere. Ne yazıla bilir,geçmişe.

Merhaba Dostum.

Sevgili dostum, sana bu mektubu ‘mağaramdan’ yazıyorum. Duvarlarına gördüğüm rüyaları, kurduğum hayalleri çiziktiriyorum. Üzülme, ’mağara’ dediysem öyle ilk çağlardaki gibi ‘vahşi hayvanlardan’ korunmak için sığınılan doğal kovuklar değil; korunaklı,çağdaş mimari ile tasarlanmış evler bir nevi kalelerden bahs ediyorum. Mektubu sana nasıl göndermeliyim kararsızım; Senin şimdi ne e-mail adresin var, ne de WhatsApp kullanıyorsundur. Mecburen kalkacağım bir zarf bulup içine koyup, üzerine adresini yazıp 1986’ya giden ‘Posta arabasına’ vereceğim çaresiz.

Mektup eline ulaştığında,ben muhtemelen doğada rüzgardan ve sudan aşınmış oyukları olan bir kayanın önünde durmuş, vay be diyeceğim: Kaya, kuşlara su biriktiriyor. Aradığımız vicdan burada.

Kim iyileştirecek bizi. Ne çok yara var ruhumuzun derinliklerinde. Ne çok yalan söyleniyor, ne çok işbirlikçisi var yanlışların. Ne çok kandırmaca...

Sen ne yapıyorsundur acaba, 1986’da? Bir keresinde şöyle demiştin bir yılbaşı öncesiydi karlıydı Ankara, bir sinemanın fuayesindeydik, film arasında: ”Bir şey yapmak,bir araya gelmek,umut etmek iyidir,sıcak tutar insanı. ”Umarım sıcak tutuyordur, umutların seni, hala! Zira biz burada karakışını yaşıyoruz umudun.

Ben mi!? 2020’ye giriyoruz, buralarda; Birbirimizi merak etmeye fırsatımız olmuyor, ne yapıyoruz, neredeyiz, nasılız, kimlerleyiz, ne yeriz, ne içeriz, ne dinleriz, ne okuruz,ne düşünürüz...

Hepsini avuçlarımızın içindeki alete bakarak öğreniyoruz; Bakıyoruz, beğeniyoruz, alkışlıyoruz, ağlıyoruz,gülüyoruz... Hepimiz ne kadar ‘mutluyuz’ bir bilsen.

Sevgili dostum, bilmiyorum bu mektup eline ulaşır mı? Ya da şöyle söyleyeyim geçmişe mektup gönderilir mi? Ola ki eline ulaştı, bilmelisin ki biz burada 2020 yılına giriyoruz, sen de gel, bırak 1986’yı orda kalsın; kaybettiğimiz, çaldırdığımız, kırılan onca hayala rağmen: ”Şimdi birbirimizi bulma ve toparlanma zamanıdır.”

Dostum sevgili dostum, sımsıcak umut ve dayanışma duygumla kucaklıyorum seni. Bin yıl yaşayasın, baki selamlar.

YAZARIN DİĞER YAZILARI