?>

Memleketin HÂL-i pür MELÂLİ !

Mümtaz Şahin

3 yıl önce

GÜLÜYORUZ AĞLANACAK Hâlimize. HACİVAT-KARAGÖZ oyunu ile ORTA OYUNUNA bir de ZENNE lazımdı. Ki, aha O da geliyor. Gel BACIM gel, bi sen eksiktin. AÇIN BACINIZIN ÖNÜNÜ, O da gelsin. “ALLAH’ı bize EMANET edip” gitmişti ! Bu iş bana, “MÂÎL-i İNHİDÂM” ifadesini hatırlattı. Yani, Yıkılmaya yüz tutmuş, KAĞŞAMIŞ-çakşamış demek. (MÜŞRİF-i HARÂB da denilir ama, kullanılan ve bilinen şekli mâîl-i inhidâm’dır) Birazcık BELEDİYEDE çalışmışlığım vardır. Hayâl-meyâl hatırlarım: Yamulmuş, yıkılmaya başlamış veya her an yıkılma tehlikesi olan binaları, belediye encümeninin, MÂÎL-i İNHİDÂM kararı alarak YIKMA hak ve yetkisi vardı. Hani şimdi KENTSEL DÖNÜMÜŞ diyerek gecekonduları YIKIYORLAR (ve yerine apartman dikiyorlar) ya; işte onun gibi bi şeydi. Ama SADECE yıkılırdı. YAMUK BİNA misali ! Bunu MUHTERİS (hırslı) bazı insanlar için söylemek gerekirse karşımıza iki kelime çıkar: FERSÛDE (yıpranmış, eskimiş) ve MÜSTÂMEL (kullanılmış, eski, köhne) Bi nevi MÎÂD. Yani, belirtilen veya belirlenen zamanın dolmuş olması: Son KULLANMA günü veya YIPRANMA süresi. Hani, evdeki ilaç çekmecesinde bir sürü ilaç kutusu olur ve fazla biriktiği için karmakarışıktır ve bir gün düzeltmek istersin de bakarsın ki, bazı ilaçların MÎÂDI dolmuştur, artık kullanılamaz; ATARSIN ya … Aman ha, bu MÎÂD, şu MİAD ile karıştırılmasın: MİAD, midenin çoğuludur ve kursaklar, MİDELER demektir. Gerçi, “MİDESİ veya KURSAĞI DOLMUŞ olanların MÎÂDI da dolmuş, KULLANMA süresi bitmiştir, nöbet değiştirilmelidir, YENİLERİ getirilmelidir” diye düşünülür. Ama maalesef öyle olmuyor. KURSAĞI dolanların mal edinme HIRSI (ihtirası) bir türlü dinmiyor. Hatta tam tersine ARTARAK devam ediyor. Ve ülkemiz her geçen gün bu MUHTERİSLER tarafından SOYULUYOR ! Hem de buna engel olmakla görevli olanlar tarafından ve onların yardımıyla ÇETELER tarafından. Hâlen 50 senedir Meclis’te olanlar var. Ve bunlar da AZ SAYILMAZLAR. Ve hatta 50 seneye ilaveten, CESET veya CENAZE halinde olup da Milletvekili SEÇİLEN ve SEÇTİRİLEN ve de ömür boyu bu halde kalacak olan bile var. Hiç birinin GİTMEYE hiç niyeti yok. Hem bu HAYATTAN ve hem de bu MECLİS’ten. ALNINIZA mı yazıldı Milletvekili olmak ve sonra da Milletvekili olarak ÖLMEK ? Sizden başka bu memlekette insan mı yok ? Ama “HAKLISINIZ” (!) Oraya gelebilmek için öylesine ÇIRPINIYOR ve öylesine YIRTINIYORSUNUZ ki, ondan sonra orayı bırakmayı kendinize yediremiyorsunuz. Gelirseniz ŞEREFLİ oluyorsunuz, ama gitmeyi ŞEREFSİZLİK sayıyorsunuz. Öyle değil mi ? Ve tabii ki, bu akılla da, sizden başka ve sizden fazla AKILLI insan olmadığını ve olamayacağını sanıyorsunuz. Yalan mı ? Yâhû, İYİYSENİZ teşekkür ederiz, KÖTÜYSENİZ de AF ederiz ve hatta HELÂLLİK de veririz. Yeter ki ZAMANINDA gidin ve bir daha geri GELMEYİN ve GİDİN ki, yerlerinize yenileri gelebilsin. İlle de “KAŞARLANMAK” zorunda mısınız ? Son senelerde MODA haline geldi: En üst seviyede görev yaparken memleketin İÇİNE “EDENLER”, dönüp gelip ayrı PARTİ kurarak şimdi DÜZELTECEKLERİNİ söylemekteler. İşte bu istek, niyet ve hevesle şimdi de FERSÛDE bir ZENNE çıktı karşımıza. Bu memleket, KOLTUĞUNU böylesine KIÇINA YAPIŞTIRANLARIN yüzünden bu hâle gelmiştir. Sözlerim, İSTİSNASIZ, her türlü makam-mevki sahibi olup da, koltuklarını GÖTLERİNE yaptıranların hepsinedir. (MUHTARLIK, dernek başkanlığı, ODA başkanlıkları, SENDİKA başkanları veya her hangi bir BAŞKANLIK ) ÖLÜSÜNE-DİRİSİNE, HASTASINA-YAŞLISINA, KÜÇÜĞÜNE-BÜYÜĞÜNE, ÖNEMSİZİNE-ÖNEMLİSİNE, GELMİŞİNE-GELECEĞİNE … HEPPİSİNE … ! Ne dersiniz siz de benim gibi düşünmekte misiniz ?
YAZARIN DİĞER YAZILARI