?>
Mustafa Kemal Atatürk yaşasaydı !?
Kişilerin kaderlerini başkalarının eline bırakmalarını
istemeyeceği için
katılımcı bir yönetim anlayışı kurgulardı.
Tıpkı 29 Ekim'de yıl dönümünü kutladığımız Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesinde olduğu gibi.
Kabiliyete uygun görevlendirmelerin yapıldığı,
çalışan ile çalışmayanın birbirinden kolayca
ayrıldığı,
kişilerden ziyade işi kontrol eden yöneticilerin
var olduğu bir Türkiye'de,
az zamanda çok işler başaran, çarpıcı, sıra dışı.
marifetli tasarımlar için özgür düşünceyi
benimseyen,
taleplerine dolambaçlı yolların aksine dürüstlük içinde ulaşmak isteyen,
vazifesini yaparken onay beklemeyen ve gerekirse
inisiyatif alabilen kişiler olmasını isterdi.
Kadın ve erkeğin eşit şartlarda muamele gördüğü,
çocuklara ve gençlere sevgiyle yaklaşılan bir
Türkiye isterdi.
Dogmaların değil, bilimin ve sanatın taçlandığı Türkiye isterdi!
Sporun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklı yapıldığı bir Türkiye isterdi!
Attığımız her adımda, aldığımız her kararda, kabul ettiğimiz her işte ve hitap ettiğimiz her yerde
bu gerçeğin farkında olarak hareket ettiğimizde, kendimizi vicdanen rahat hissediyor muyuz?
Mustafa Kemal Atatürk vicdanlı insanların yüreklerinde hala yaşıyor ve yaşatılıyorsa nerede, nasıl hatalar yaptık?
Peki Atatürk neyi istemezdi?
Sanıyorum, bahsettiğim vicdanlı davranışların
dışına çıkan kişilerin “Ben Atatürkçüyüm” !
demesini istemezdi.
Yöneticiliğin talimat vermek değil, icra etmek olduğunu unutanların;
sorumluluğu üstündekine ya da altındakine bırakmaya çalışanların,
insani değerlerden çok şekilciliğe bağlananların,
tutamayacağı sözleri verenlerin,
başarısızlığın suçunu başkasına yükleyenlerin,
ünvandan makamdan çok sevgi ve bilgiyle yönetmek gerektiğini yadsıyanların
“Ben Atatürkçüyüm” ! demelerini istemezdi.
Aramızdan ayrılışının nasıl bir kayıp olduğunu
bir kez daha idrak ettiğimiz bu zamanlarda kendimize bir kez daha soralım:
“Ben Atatürkçüyüm”! ya da “Atatürk'ün yolundayım”! derken gerçekten bu söylemin içini doldurabiliyor muyuz?
Çalışma arkadaşlarımızın fikirlerini alıyor muyuz? İstişare ediyor muyuz?
Demokrasiye ve özgür düşünceye inanıyor muyuz?
Herkese eşit mesafede durabiliyor muyuz?
Sadakatin şahsımızdan ziyade kurumlara olması gerektiğini bunun da ancak liyakatla olabileceğini; kişileri birbirine gerçekten bağlayanın menfaat değil,
sevgi olduğunu kabul ediyor muyuz?
Kendi gerçeklerimizi değil, hayatın gerçeklerini kabul edebiliyor muyuz?
Değerleri kaybetmenin kolay olduğunu ama
zor olsa da insan kazanmanın en doğru davranış olduğunu idrak ediyor muyuz?
İdrak etmek bir yana bunu uyguluyor muyuz?
Aslında bu bahsettiklerim insani değerlerden başka bir şey değil.
Yani Atatürkçü olmak; insan olmayı, insanı merkeze koymayı gerektiriyor.
Bunları yapmadan en azından yapmak için çabalamadan “Ben Atatürkçüyüm”! demek
kanımca doğru bir davranış değil.
Atatürkçü olmak saf tutmak fanatik olmak değildir.
Aksine doğrunun yanında, ahlakın içinde; vefa ile nezaketin, yaratıcılık ve zekânın, hak ve özgürlüklerin önünü kesmeden yaşamaktır.
Daha da önemlisi Atatürkçü olmak; geçici süreyle görev yaptığımız makamları, taşıdığımız ünvanları insanlık lehine kullanmak;
Gerektiğinde adaleti sağlamak için bunlardan aldığımız gücü kullanmakta tereddüt göstermemektir.
Unutmayalım ki iyi olmak zordur ama adaleti sağlamak dahada zordur.
Şunu her zaman bilmeliyiz ki;
Kişileri iyi ya da kötü diye keyfiyete göre ayırt edemeyiz.
Ya yeterince bilgisi, tecrübesi yoktur ya da tecrübesi ve bilgisiyle alakası olmayan bir yerde görev yapmaktadır.
Yüce Atatürk bu vatanı birbirinden farklı beklenti, anlayış ve kültürde olan insanları ortak bir paydada birleştirerek kurtardı. Bu ortak payda “özgürlük” idi. Bunun odağında ise kaderimizi başkasının değil, bizzat bizim tayin etmemiz var.
Demokrasiyi benimsemiş olmamız ve bu doğrultuda kabiliyetler geliştirerek değer yaratmamız gerekiyor.
“Neden olmuyor?” diye soranlara;
Cevabını NUTUK’ta bulabilirsiniz demeliyiz.
Nasıl başaracağız diye düşünmeyin.
Önünüzdeki tek engeli, ayrışmayı kaldırın ve birleşin.
Gerisi kendiliğinden hal olur.
Süper Kupa Finali akşamı Atatürk pazarlık konusu yapıldığında;
nasıl birleştiysek, yine öyle birleşelim!
Biz beraberlikle büyüğüz ve çok güzeliz.
YAZARIN DİĞER YAZILARI