Sonu belirsiz, gelişigüzel siyaset yapma dönemi kapanıyor.
Kapanmalı, kapanacak, kapanmak zorunda.
Akıl, vicdan, bilim, adalet, hak, hukuk bunun için var.
Göz göre göre cehalet tarafından üretilen "siyasetin" bizi sürüklediği "bilinmezlik" çukurlarına tekrar tekrar düşmemeliyiz.
Yukarıdaki satırları ne yazık ki bir temenni olarak yazıyorum.
Çünkü, "göz boyamacılık" hala siyaset sahnesinde "geçer akçe" olarak prim yapıyor. Gerçeklerin değil fantazinin anlatıldığı bir siyaset tarzı toplumsal aklımıza vicdanımıza hükmediyor.
Çünkü, ne yazık ki cehalet kendi yetersizliğini örtmek için her türlü maskeyi takabiliyor.
Durum şu ki:
"Serüven" peşinde olanların arkasına takılıyoruz.
Yeni bir "serüvenin" içinde olmayı arzulayanlar yeni "topraklar" keşfetmeye hevesliler!
"Buraları ben keşfettim" demek için, bütün eski keşifleri yok sayarak göz boyuyorlar.
Sebep oldukları kaos ve kargaşadan 'fayda' sağlamak için fırsat kolluyorlar.
Ne yazık ki gerçekler apaçık ortadayken fantazilerini bizlere yutturmaya zorluyorlar.
Oysa bilmeliyiz ki dünyanın bütün kara parçaları keşfedildi!
Oysa bilmeliyiz ki dünyanın bütün "topraklarında" bir "düzen" kurulmuş!
Oysa bilmeliyiz ki bizleri "kahramanlar" bulmaya zorlayan bu düzenin oyununa gelmeden; Aklımızı kaybetmeden,vicdanımızı koruyarak, bizi zorlayan bu düzenden hep beraber yeni bir gelecek çıkarmalıyız.
Adil, özgür, eşit, barış içinde bir gelecek!
Artık bizlere düşen sorumluluk; Keşfedilmiş,sınırları çizilmiş, isimleri konulmuş topraklarda nasıl yaşayacağımız konusunda adil ve vicdanlı olarak sözümüzü söylemek. Bize düşen; Özgür, adil, eşit, vicdanlı bir hayat için yan yana durmak ve yürümek...
Nasıl yaşayacağız?
Artık kendi 'küçük' serüvenlerimizden kahramanlıklar çıkarmak yerine birbirimizi birbirimizin kötülüklerinden koruyarak ilerlemek zorundayız.
Bizler kendi küçük serüvenlerimizle meşgulüz; İş'e gitmek, iş bulmak, eksik taraflarımızı tamamlamak, iç dünyamızın fırtınalarında ruh sağlığımızı korumak, sinir sistemimizi kollamak, kendi aidiyetlerimizi korumak, siyasetin tozlu yollarında mücadele etmek, hayatın bilinmedik yanlarını yerlerini öğrenerek yeni fikirler çıkarmak!
Ev ve iş mesafesi arası yolculuklarımızda akıl sağlığımızı ve beden sağlığımızı korumak!
Koruyabiliyor muyuz?
Maalesef!
Sorulması gereken soru şu:
Hep birlikte nasıl yaşayacağız?
Çıktığımız bu yaşam "serüveninde" uyulması ve korunması gereken ortak değerlerimiz var!
İçinde mutlaka kazanmanın ve kaybetmenin olduğu bir serüvenin içinde hapsolmuş durumdayız. Mutlak bir zorunlulukla dayatılan bu "kazanma hırsından" kurtulmalıyız!
Mutlak olması gereken; Eşit, adil, özgür ve vicdanlı bir hayatın kurulması gerçeğinden vazgeçmemek!
Nasıl yaşayacağız?
Cevap verilmesi gereken en önemli soru bu!
Sınırları çizilmiş adı konulmuş topraklarda kendi "küçük mutluluklarımız" adına başkalarının acı çekmesine izin mi vereceğiz?
En güzel serüvenin kimsenin kaybetmediği bir ülke düzeninin kurulması gerekliliğidir.
Üstümüze hızla bir yerel seçim yaklaşıyor. Şehirlerimiz nasıl yönetilecek?
Parselasyon planlarından çıkan bir iktidar ve rant kavgasına teslim mi olmalı. Yoksa yaşanabilir şehirler inşa ederek kimsenin dışarda kalmadığı bir gelecek peşinde mi olmalıyız?
Bir serüvenin içindeyiz.
Bir mücadele büyüyor.
Bir yolculuk devam ediyor.
Bu yolculuk bu mücadele bizi mutlaka bir kavşakta buluşturacak!
Hep beraber yeni bir "yer", yeni bir "Ümit", yeni bir "gelecek" bularak yürüyeceğiz.
Hala güncelliğini koruyan bir soru var: Ne yapmalı?
Bu sorunun cevabını tek başımıza değil, hep beraber bulacağız.