?>

Niçin Dünyanın Tadı Tuzu Kalmadı?

Burhan Bozgeyik

5 yıl önce

Geçenlerde komşumla cami dönüşünde hasbıhal ederken, güngörmüş komşum bana bir soru sordu: “Yahu komşu, ben evlatlarımı büyüttüm, kimi savcı oldu, kimi genel müdür oldu, hepsi evlendi, durumları da iyi. Elhamdülillah benim gelirim de yerinde. Ama ağzımızın tadı yok. Huzurumuz yok. Sebebi nedir?” Benzer konuşmaları pek çok kişiden dinlemiştim. Aklımın yettiğince, dilimin döndüğünce izah etmeye çalıştım:

“Bak komşum! Rabbimiz (c.c.) bize iki yurt hazırlamış. Biri bu dünya, diğeri ise âhiret yurdu. Bu dünya geçici. Vakti dolunca Allah-u Azimüşşân kıyameti kopartacak, bu dünya yurdu bütünüyle harap olacak, ondan sonra ebedî hayatın olduğu âhiret yurdunda var olacağız. Bu dünya hayatında, Allah’ın dinine iman edenler, Allah’a itaat edenler cennete gidecekler, inkâr edenler ise cehenneme…

Lütfen şu dünyaya bakın. Cenab-ı Hak ne güzel yaratmış. İnsanları da ‘ahsen-i takvim’ üzere, yani en güzel surette yaratmış. Güzel güzel geçinmeleri, yaşamaları için de teklifi kanunları vazetmiş. İnsanlar Allah’ın kanunlarına uydukları müddetçe güzellikler içerisinde yaşamışlar. Dünyada ne kadar güzellik varsa, kaynağı İslâmiyet’tir. Peygamberlerin öğrettikleridir. Afrika’nın vahşî kabilelerinden, Avrupa’nın ülkelerine, kuzeyden güneye, doğudan batıya, Asya’dan Amerika’ya, insanların yaşadıkları yerlerdeki bütün güzellikler İslâm’ın malıdır. Peygamberlerin tebliğinin kalıntılarıdır.

Bakınız siz de hacca gittiniz, Allah nasip etti ben de gittim. Orada Harem-i Şerif’te, Mescid-i Nebevi’de bir huzur havası var değil mi? İnsanın ruhu ferahlıyor, âdeta çocuklaşıyor, safileşiyor, bayram sevincini yaşıyor, insanın içini ulvî bir neşe ve neşve kaplıyor. Bunun sebebi, orada Allah’a kulluğun ve itaatin zirvede olmasıdır. İşte diğer beldelerde de böyle olsa, yani Allah’a itaat esas olsa, aynen böyle olur. Her tarafta huzur olur, emniyet olur, refah olur, yüzler güler, insanlar mesut ve bahtiyar olur. Yuvalarda dirlik ve düzenlik olur. Bereket olur. Allah’ın hükümlerinin hâkim olduğu yerlerde can, mal, namus emniyeti olur.

Komşum, şöyle etrafımıza bakalım: Bin yıllık İslâm diyarında, İslâm’a bin yıl hizmet etmiş insanların memleketinde olup bitenlere bakınız. Allah’ın haram kıldıkları bütün fiiller alenen işlenmekte. Faiz, zina, içki, kumar, israf, rüşvet, hırsızlık, haksız kazanç ve daha neler neler… Bütün bunlar yetmezmiş gibi şimdi Avrupa istedi diye kadın kadına, erkek erkeğe evlenmeler de serbest oldu. Zina da serbest oldu. Nikahla beraberlik yasak (18 yaşından küçük olanlarla evlenenler için), zina serbest!.. Haremlik-selamlık neredeyse bütünüyle kalkmış gibi. Tesettür-ü şer’i unutuldu. Kadınlar başörtü takmayı yeterli sayar oldu. Üstte başörtü, altta pantolon… İsraf son haddine varmış durumda. TV yayınları bir fecaat. İslâm’ın güzellikleri bizleri terk edip gitmiş durumda. Bakınız geçenlerde bir araştırma yayınlandı. Dünyada, İslâm’ın esaslarını ön plana alıp yaşayan ilk 40 devlet arasında bir tane İslâm ülkesi yok. Avrupa ülkelerinde, çalışkanlık, temizlik, dürüstlük, rüşvet yememek vs. var deniliyor. Yahu bütün bunlar İslâm’ın prensipleri. Onlar bizim bütün güzelliklerimizi almış, onları uyguluyorlar. Hatta şimdi başta İngiltere olmak üzere belli başlı ülkelerde, İslâm’ın şeriatını alıp uygulamak gündemde. Onlar bunu ‘Allah’tan gelen kanun’ olarak değil de ‘insanları huzurlu bir şekilde yönetecek kanunlar manzumesi’ olarak görüyorlar.

Sözün özü komşum, Allah’ın hükümlerinin kalktığı yerde huzur olmaz. Sadece sizin değil, bütün dünyanın tadı tuzu kalmadı. İslâm ülkelerine bakınız, kan gölü. Irak, Suriye, Yemen, Libya, Filistin, Arakan, Doğu Türkistan viran oldu. Avrupa ülkeleri, Asya ülkeleri, Amerika huzursuz. Ekonomik sıkıntılar, ailelerin problemleri, sosyal problemler insanları ve yöneticileri bunaltmış vaziyette. Bizim gözümüzü diktiğimiz Avrupa’ya bakın, iffet, hayâ, namus neredeyse bütünüyle ortadan kalkmış vaziyette. Nesepte sahihlik yok.

Çare tek: Allah’ın dinine dönmek, İslâm’ın hükümlerine sarılmak. İslâmiyet’in, yani gerçek İslâmiyet’in, sahabelerin, tabiinin, tebe-i tabiinin titizlikle yaşadığı, yüz binlerce âlimin şifahen ve eserleriyle anlattığı İslâmiyet’in… Komşum, yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.” Komşum, okumayı seven, irfan sahibi biriydi. “Haklısın komşum!” dedi. Ayaküzeri sohbetimiz de böylece sona erdi.

YAZARIN DİĞER YAZILARI