Kur’an-ı Kerim nazil olmaya başladığında, Rabbimizin (C.C.) ilk ayeti ve ilk emri “Oku!”dur. “İkra’ Bismikellezi halak” [Yaratan Rabbinin adıyla (Besmele ile) oku!] (El- Alak Suresi /1) Neyi okuyacağız? En başta kâinat kitabını… Her zerresini Rabbimizin yarattığı bu muhteşem kitabı… Yani, yeryüzünü ve yeryüzünün müştemilatını, dağları, ağaçları, nehirleri, denizleri, hayvanları… Sonra gökyüzünü ve gökyüzünün sekenelerini… Güneşi, ayı, yıldızları, galaksileri ve yıldızlarda bir karışlık boş yer kalmamacısına yerleşmiş olan sakinlerini, yani melekleri… Bütün bu muhteşem kâinat kitabı bizlere Rabbimizi anlatmakta, tarif etmekte. Bizler cahil olduğumuzdan ilk bakışta bunu anlayamayabiliriz. Onun için Rabbimiz bize bu kâinat kitabını tarif eden Kur’an-ı Azimüşşan’ı göndermiş. Kur’an-ı Kerim, işte bu kâinat kitabının tefsiridir. Bu Kitab-ı İlâhiyi de kendi başımıza tam olarak anlayamayız. Onun için, bizlere hem bu kâinat kitabını, hem Kur’an-ı Kerim’i tefsiri eden, bizlere Rabbimizi anlatan ve iki cihan saadetinin yolunu gösteren Kâinatın Efendisini, Sevgili Peygamberimizi (A.S.M.) göndermiş.
Peygamber Efendimiz (A.S.M.) aynı zamanda “yaşayan Kur’an”dır. Kur’an-ı Kerim’i hem anlatmış, hem her ayetini yaşamış ve kıyamete kadar gelecek bütün insanlara rehber olmuş. Kur’an’ı ve Resulullah’ı (A.S.M.) rehber edinip okuyan yüzlerce, binlerce âlim yetişmiş. Onlar on binlerce eser (tefsir, hadis, kelam, fıkıh ve diğer ilimler sahasında) telif etmişler. Başta Kur’an’ı ve hadisi ve o değerli eserleri okuyan kumandanlar yüzlerce beldeler fethetmişler, devlet idarecileri okuduklarını hayata yansıtmışlar ve idare ettikleri ülkelerde insanlar emniyet, huzur ve refah içerisinde yaşamış. Tarihimizde şanla, şerefle yer almış büyüklerimize baktığımızda hepsinin çok çok okuduğunu görürüz. Selahaddin Eyyubi, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, İmam Şamil ve daha yüzlerce isim… Fatih ve Yavuz çıktığı seferlere kütüphanelerinin en seçkin eserlerini de götürürmüş. Sefere çıktığı yerler hakkında yazılmış eserleri tetkik ederlermiş. Netice ne oldu? Üç kıtaya yayılmış muhteşem bir devlet vücuda geldi. Kur’an’ı anayasa edinen bu devlet teb’asına huzur ve refah hediye etti. Derken derken biz okumayı terk ettik. Okumayı terk ettikçe ülkeleri de terk ettik. Bu defa hasımlarımız okumaya başladı. Onlar okudukça, bizim elimizde ne var ne yoksa almaya başladılar. En büyük hasmımız olan İngiltere’ye bakınız; bu ülke okudu, okudu. Osmanlı devletinin bünyesinde 42 ülke vardı. Neredeyse onların tamamını doğrudan veya dolaylı ele geçirdi. 22 ülkeyi daha zapt u rapt altına aldı ve tam 62 ülkeye hükmetmeye başladı. Ne ile? Okuma ile… Dessaslıkta bir numara olan bu ülke bu vaziyetine okuma ile geldi. Hiçbir zaman başarılarını savaş meydanında elde etmedi. Masa başında elde etti. En son Lozan’da bizi tongaya düşürdü. Elimizden öz be öz bizim olan ülkeleri de aldı. Musul’u, Kıbrıs’ı, Filistin’i, Kudüs’ü, Gazze’yi de aldı. Ne ile? Okuma ile… Önce okudu, bizi idare edenlerin cemaziyülevveline varıncaya kadar her yönlerini okudu. Sonra da dönüp gelip canımıza okudu… Yıllar sonra dönüp memlekete gelip yerleşince, bir yazımda anlattığım “Sohbet yârânlarına” ilk önce okumanın ehemmiyetini anlattım. O sohbet arkadaşlarıma “Osmanlıca öğreniyorum” dersi yaptım. Hepsi de Osmanlıca okumasını öğrendiler. Niçin böyle yaptım? Zira bizim kütüphanelerimizde eşsiz bir hazinemiz var. Bu eserler ve dokümanlar Osmanlıca yazılmış. Harf devriminden sonra unutulmaya yüz tutmuş. Oysa onlarda muazzam bilgiler var. Bize ait olan değerlerimizi, servetlerimizi çalanları tanımamız için, maddî-manevî değerlerimizin dökümünü, envanterini çıkarmamız için okumamız şart. Şu anda Latince yazılmış yüzlerce değerli eser var. Bunları okumamız şart. Okuyunca ne olacak? Şuûrlanacağız. Evet, sohbetin ehemmiyetini inkâr etmiyorum. Ancak sohbette dinlenilenler kısa zamanda unutulabilir. Onun için, “El ilmü saydun ve’l kitabeti kaydun” denilmiş. Yani, “İlim bir avdır, yazı ile, kaydedilmekle avlanır, elde edilir.” Kitap, mecmua okunacak dokümanlar gözünün önünde olacak, altını çize çize okuyacaksın, notlar alacaksın. Ne hazindir ki, günümüzde artık gazete bayii, kitapçı bulmak zorlaştı. Yayınevleri güç durumda. Kâğıt ve diğer girdiler müthiş artmış vaziyette. Allah onların yardımcısı olsun. “Ben hiç kitap okumuyorum!” diyen insanlar var. Şahsen onların yüzüne acıyarak bakıyorum. Yahu, okumayan insan, “gerçek insan” olabilir mi? Haaa, köleliği, zilleti, iki cihanda sefaleti kabullenmişsen, okuma!..