"MARKA KENT!"

Karaca Bozgeyik

3 hafta önce

Dün sosyal medyada Gaziantep'te bir lokantada dört kişinin yediği yemeğin fişi dolaşımdaydı. Rakamlar uçuşa geçmiş, enflasyon filan değil bu başka bir şey! Bu kent bu hale nasıl geldi? Bu kent bu hale gelirken biz ne yapıyorduk? Geçenlerde içine düştüğü durumdan dolayı işin içinden çıkılmaz hale gelen, karmakarışık ip yumağına dönen hayatını toparlamaya çalışan birisi,sabahın köründe beni aradı: "Hayatımı düzeltmek için bir şey yaptım" diye anlatmaya başladı. -"Nasıl iyi yapmış mıyım" diye sordu. Ona dedim ki:Seni bu duruma getiren şu senin aklın değil mi,dedim. -"Evet" dedi. -"Bu akılla bu işin içinden çıkamazsın. Bataklıktasın,bataklıkta çırpınırken kendi saçından tutup kendini çıkaramazsın. Başka ellere ihtiyacın var. Başka akıllara. Dost acı söyler!" dedim. Kentler de İnsanlara benzer. Fark şu: Bir insan kendi hayatını yönetmekte zorlanıyorken,onca insanın yaşadığı kentleri "bir kaç" insanın yönetmesi için teslim etmek demokrasi filan değil,başka bir şey! Çünkü,Kentler hiç kimsenin aklının alamayacağı kadar büyük!Her bir insan gözü kent'i farklı görür.Bütün o görüşleri birleştirmek gerekir. Bunu bir kaç kişi yapabilir mi? Yaparlar,görmezden gelirlerse yaparlar! Yaşadığım kent Gaziantep'in durumu da bu. Görmezden geliniyor. Sorun yokmuş gibi davranılıyor. Ama artık "Mızrak çuvala sığmıyor." Şimdi artık,sadece ortak akla değil elbirliğine de ihtiyaç var. Öyle "akıl vermek" değil,elini taşın altına sokacaksın. Sokturmuyorlar mı? Halkın aklına ve vicdanına dayanacaksın! Ortada ciddi sıkıntılar var.Hayat pahalılığı bir yana, bunu fırsata çevirmeye çalışıp hayatı iyice zorlaştıranlar, gündelik hayatımızı işin içinden çıkılmaz hale getiriyor. Bir tarafta bir nohut dürümü ile öğle yemeğini geçiştirmeye çalışanlar var. Hiç öğle yemeği yemeyenleri saymıyorum bile! Bir tarafta öğle yemeği için para harcamakta sınır tanımayanlar var. Akşam yemeğini saymıyorım bile! Bu kenti senelerdir yönetenler kendilerine bir sorsun bakalım: "Biz bu kenti bu hale nasıl getirdik?  Bu kenti,senelerdir "yönetenlerin" aklına eline bırakan biz, kendimize bir soralım bakalım: "Bu kent bu hale gelirken biz ne yapıyorduk?" Bir kent düşünün; Bir yanda açlık, sefalet, yoksulluk kol geziyor. Bir yanda zenginlik,şımarıklık ve kibir kol geziyor. Ve bize bunu "marka kent" ve "Gastronominin başkenti" diye pazarlıyorlar. Şehrin o güzelim yeşil alanlarını imara açarak trafiğini sıkıştırdınız. Mühendisliği, mimariyi, planlamayı, kent estetiğini yok saydınız! Buğdayı üretmekten vazgeçirdiniz. Sularımızı şişelenip satılıyor,derelerimizi kurutuldu. Dağlarımız,ormanlarımız maden şirketlerine teslim edildi. Hava alamıyoruz. Çiftlikler bir bir kapandı. Köyler boşaldı... Hayatlarımız; Evlerin loşluğuna, sokakların caddelerin kalabalığındaki yalnızlığa, zamanın yetmezliğine mahkum edildi.  Hayvancılığımız dışa bağımlı hale getirildi. Bütün bunlar olurken,"yapmayın etmeyin" diyenler susturuldu... Geldiğimiz nokta: Bir kebapçıda gelen hesaba "diz dövüyoruz". Her şey göz göre göre oldu. Gözlerimiz bağlandı,aklımız tutuldu, vicdanlar köreldi. Başımıza bunlar geldi! Şimdi başımıza bunlar gelirken "Biz ne yapıyorduk" sorusunu değiştiriyorum. Bütün bunlar oldu! Soru şu: Biz ne yapacağız. Ya aklımızı başımıza alacağız, yan yana geleceğiz elbirliği ile bu kenti "hayat pahalılığına" ve "şımarıklığa" teslim etmeyeceğiz.   Ya aklımızı başımıza alıp; Akıl birliği, elbirliği yapacağız! Öyle bir kent ki; Bana ne diyemiyorsun, bırakıp gidemiyorsun... "Gidersek yıkılır bu kent".
YAZARIN DİĞER YAZILARI