?>

Ramazan sevincimiz gölgelenmesin!

Burhan Bozgeyik

4 yıl önce

Biz Müslümanların en büyük gayesi, bu “dünya misafirliğimizi” yüz akıyla tamamlayıp, Rabbimizin huzuruna çıkmak, “selamet yurdu” olan cennete vasıl olmak. Bu hedefe ulaşmak bilhassa son asırda çok çok zorlaşmıştır. Sözde 60 küsur İslâm ülkesi var. Ancak, hiçbirinde Kur’ân hâkim değil. Dolayısıyla, insanı cehenneme sevk edecek bütün haramlar serbest, buna mukabil, insanı cennete sevk edecek amellerin önünde yüzlerce engel var. Eski ümmetlerde ortalama ömür bin sene iken, bizde ortalama 60, azamî 90 sene. Yani cenneti hak edecek amel yapmak için vaktimiz çok kısıtlı. Bütün bu namüsait şartlara karşı, bizim elimizde “manevî kazanca” tahvil edeceğimiz, bir takım hususî anlar, aylar mevcut. İşte Ramazan-ı Şerif de bunlardan biri.

Biz ümmetçe Ramazan-ı Şerif’i çok severiz. Ramazan’ı sevinçle karşılarız. Niçin? Kur’ân’ın nazil olduğu bu ay, çok kârlı bir manevî ticaret mevsimidir de onun için. Bu ayda sevaplar, on misli, bin misli, otuz bin misli verilmekte.

Ramazan-ı Şerif demek oruç demek. Sadece mideye değil, göze, kulağa, dile de oruç tutturmak, yani bu uzuvlar, Rabbimiz tarafından hangi maksat için yaratılmışsa, o maksatla kullanmak demek. Böylece, imsaktan iftara kadar “İBADET” sevabını elde etmek demek.

Buyurun, güne ilk başlamamızdan yatıncaya kadar “Ramazan programına” bakalım. Sahura kalkarız. Fırsat bu fırsat, buyurun teheccüt namazı kılmaya. Buyurun sahur yemeğine. Sahur yemeğinde bereket var buyurmuş, Peygamber Efendimiz (a.s.m.). İşte şimdi aklıma çocukluğumun Ramazan’ı geldi. Ninem rahmetli, sahurda şehriyeli bulgur pilavı yapardı. Tereyağı ile. Besmele ve dualarla pişirirdi. Öylesine lezzetli olurdu ki… Sofraya ailecek otururduk. İnanın bereket gözle görülür halde idi…

Sahuru yaptık, ezan-ı Muhammedî’nin okunmasıyla buyurun camie. Mukabeleye… Sabah namazını kıldık. Allah kabul eylesin. Gün boyu işi gücü olanlar çalışmaya… Derken iftar… Derken yatsı namazı… İşte bu noktada burukluk başladı. Zira camilerde teravih kılınmıyor. Bu yazıyı yazarken iki teravih zamanı geçti. İnanın çok üzüldük. Camiler boş. Ramazan sevincimize gölge düştü… Camiler, dünyanın en temiz mekânları… Buraya gelenler dünyanın en temiz insanları… Arada 1,5-2 metre mesafe var. Bizde cemaat deyince akla, cami cemaati, Arafat’taki cemaat, hac ibadeti yapılırken oluşan cemaat gelir. Bu cemaatte bir güzellik var. 2007 yılında Ramazan umresine gitmiştik. Bizi götüren şirket bize oyun yaptı, bizi orada bıraktı. Ramazan’dan sonra da bir hafta daha Mekke’de kaldık. Kâbe’de üçüncü kat zaten kapatılmıştı. İkinci katta hiç kimse yoktu. Avluda ise bir sıra halinde tavaf yapıyorduk. İnanın o hâl çok tuhaftı. Buruk bir vaziyetteydik. Biz bir arada olunca, namazda omuz omuza verince güzellik oluyor. Bu manevî güzellikten ve sevinçten mahrum kaldık maalesef.

Üstelik iftar da yasak, akrabaların, dostların birbirine gidip gelmesi de yasak, seyahat da yasak. Geçen sene çok tuhaf ve buruk bir Ramazan geçirmiştik. Bayram namazı bile kılınmamıştı. Bu sene bu ikinci “buruk Ramazan”. Üzgünüz. Çünkü ömür dakikaları sayılı. Günahlar üzerimize sel gibi hücum ediyor. Bu günahlara karşı Ramazan-ı Şerif gibi “manevî ticaret mevsimi” bizim için fırsattı ve kalkandı. O da kısmen elimizden gitti.

Dostlar, ahbaplar, akrabalar iftarda bir araya gelemeyecek. Teravih camilerde kılınamayacak. İnşallah “tam kapanma” olmaz da, elimizdeki bir iki “hayır hasenatta bulunma” fırsatı kaçmaz… Lütfen zekâtı olan zekâtını versin, fitreleri verelim. İhtiyaç sahiplerine yardım kolilerini ulaştıralım.

Şimdiden ilgililere seslenelim: Lütfen bayram namazımıza da bir “iyilik” düşünmeyin! Ağzımızın tadı zaten kaçtı. Ramazan geldi diye seviniyorduk, bu sevincimize gölge düştü. Bari bayram namazını kılalım. Bayram, namazın açık havada da kılınabileceği mevsime denk geliyor. İcabında caddeler ve sokaklar trafiğe kapatılıp namazın kılınmasına imkân sağlanabilir. 

Sayın ilgililerden istirham ediyoruz. Şu camilerde teravih namazı yasağını bir kere daha düşünün. TERAVİH NAMAZINI da camilerde kılalım…

YAZARIN DİĞER YAZILARI