?>

Sulh elçileri

Burhan Bozgeyik

6 yıl önce

Bizim ailemizin ceddi olan Yusuf Nurânî, Hacı Bektaş-ı Veli Hazretlerinin talebesidir. Moğol istilasının İslâm âlemini yangın yerine çevirdiği o karanlık günlerde, büyük dedemiz, hocası tarafından Münbiç taraflarına gönderilir. Görevi, o bölge halkına Peygamber Efendimizin (a.s.m.) tebliğ ettiği, sahabe-i kiramın yaşadığı doğru İslâmiyet’i anlatmak ve öğretmektir. Dedemize ilk önce Türkmen aşiretleri sahip çıkar. Daha sonra Arap ve Kürt aşiretleri Yusuf Nurânî’nin ilminden ve sohbetlerinden istifade ederler.

Yusuf Nurânî’nin temayüz etmiş bir vasfı da Türkmen, Arap ve Kürt aşiretleri arasında vuku bulan anlaşmazlıklara müdahil olması, sulhu temin etmesidir. Böylece bütün o bölge halkının birlik ve beraberlik içerisinde yaşamasına katkıda bulunmuştur. Yusuf Nurânî’nin vefatından sonra ailenin ileri gelenleri dedelerinin vazifesini devralır. Hangi ailede, hangi aşirette bir anlaşmazlık, uyuşmazlık olmuşsa, ailemizin temsilcileri devreye girer, hâdiseleri büyümeden önler, tarafları yatıştırır ve barıştırır. Bu bakımdan bizim ailemiz âdeta bir sulh elçisi olarak kabul görür. Bu vasıf asırlar boyunca devam eder.

Türkmenler, bizim ailemizin fertlerine “dedem” diye hitap eder ve büyük muhabbet gösterirler. Arap ve Kürt aşiret mensupları da öyle. Bu sevgilerini, asırlar boyunca her sene Nisan ayının ikinci Cuma’sında türbesinin olduğu Bozgeyikli köyünde yapılan merasimlerle ifade ederler. Münbiç’e bağlı bu köydeki merasime binlerce insan iştirak eder. Türkmen, Arap, Kürt aşiret mensupları bir bayram havasında bir araya gelirler. Suriye’deki elim hâdiseler olmadan önce iki defa da ben bu merasimlere iştirak etmiştim. Suriye’deki yürek dağlayıcı o hâdiselerden sonra bu merasimlere ara verildi.

Yaklaşık beş asırdır devam eden o merasim geleneğini iki senedir yurdumuzda devam ettirmekteyiz. Oğuzeli’ne bağlı Devehüyük köyünde aile fertlerimiz bir araya geliyor. Dostlarımız, ahbaplarımız, bölgedeki Türkmen, Arap ve Kürt aşiretlerinin mensupları ve şehrimizin değerli idarecileri de teşrif ediyor. Kur’an- ı Kerim tilaveti ile başlayan merasimler İstiklal Marşı’nın okunması, konuşmalar ve ilahilerle devam ediyor. Tıpkı Yusuf Nurânî’nin türbesinin yanında yapılan merasimlerde olduğu gibi, Suriye’den gelen akrabalarımız birlikte getirdikleri sancaklarla merasime iştirak ediyorlar. Bu sancaklar, devletimiz cihat ilan ettiğinde aile mensuplarının birlikte cihada götürdüğü sancaklardır. İmam Ali Hazretlerinin cihatta taşıdığı sancağın âlemi de aile mensuplarınca titizlikle korunmaktadır. Bu sancaklar sulh zamanlarında, Müslüman kardeşler arasında meydana gelen sıkıntılı anlarda ortaya çıkarılmakta, dargınlar barıştırılmaktadır.

Bunları niye yazdım? Şunun için: Bizim âlem-i İslâm olarak, ümmet olarak yapmamız gereken ilk iş, aramızda sulhu sağlamaktır. Beka meselesini halletmenin de ilk adımı budur. Yoksa Allah muhafaza, kurtlara, kuşlara yem oluruz.

Bizim ailece yaptığımız bu mütevazi buluşma, inşallah bütün ailelere hüsn-ü misal olur. Akrabalarla bağ kurmak, irtibatı sağlamak, sıla-i rahim, Rabbimizin emirlerindendir. Bunu sağlamak farzdır. Sıla-i rahmi kesmek, tıpkı adam öldürmek, içki içmek, kumar oynamak gibi ekberü’lkebâir günahlardandır. Akrabalar arasında huzursuzluk olunca, bu durum cemiyetin diğer fertlerine de akseder. Akrabalar arasında birlik, bütün cemiyete akseder ve bu birlik neticesinde dirlik olur, Cenab-ı Hak da rahmetini tecelli ettirir.

Sağda solda duyuyorum, görüyorum; kardeşler birbiriyle konuşmuyor, teyze çocukları, amca çocukları, akrabalar, birbiriyle küs. Bu hâl tıpkı kanser mikrobu gibi İslam toplumunu kemiriyor, yiyip bitiriyor.

Tahdis-i nimet olarak aktarmak isterim: Biz kardeşler olarak (şimdi damatlarımız, gelinlerimiz de var, çok şükür) ayda bir, birimizin evinde bir araya geliyoruz. Çocuklarımız, torunlarımız da birbirini daha yakından tanımış oluyor, irtibat devam ediyor. Bu organizemiz de örnek alınabilir. En azından kardeşler ailece ayda bir, bir araya gelebilir. Diğer akrabalar da ziyaret edilebilir.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI