?>

Tapunuza, anahtarınıza mukayyet olun!

Burhan Bozgeyik

5 yıl önce

Selahaddin Eyyûbî merhumun yüzü hiç gülmezmiş. Kendisine, sünnet-i seniyye olanın, beşuş çehreli (güler yüzlü) olmak olduğu söylenince; “Amenna! Ancak Kudüs işgal altındayken nasıl güleyim!” dermiş. Kendi halimi de buna benzetiyorum. Biz Antepliyiz. Evliya Çelebi bizler için; “Tatlı yediklerinden tatlı dilli olurlar” demiş. Gerçekten öyle. Bizler yarenliği, latifeyi severiz. Fıtraten güler yüzlüyüz. Ancak gelgörelim ki “Selahaddin Eyyûbî sendromu” bende de var. Ümmetin halini düşündükçe, yüzüm gülecekken bile gülmez oluyor. Tebessüm donuklaşıyor, yüzümde iğreti duruyor.

Dünyanın neresinde bir Müslüman’ın ayağına diken batmışsa, zulme maruz kalmışsa, yüreğimi dağlıyor. Bu yazımda Filistinli kardeşlerimle hasbıhal etmek, dertleşmek, hislerimi paylaşmak ve onlara seslenmek istiyorum.

Çok değil, yaklaşık 100 yıl önce bütün Filistin toprakları, dolayısıyla Kudüs-ü Şerif bir İslâm devletinin sınırlarına dâhildi. Osmanlı Devleti’nin topraklarıydı. O topraklarda yaşayanlar son derece huzur ve güven içerisindeydiler. Birden müthiş hâdiseler oldu. Birinci Dünya Savaşı patlak verdi. Osmanlı Devleti de bu savaşa dâhil edildi. Gerçekte bu savaş da ve bir yığın hâdise de hep bir proje idi. “Ben-i İsrail’i iki bin yıl sonra Filistin topraklarına yerleştirme projesi…” Projenin mimarları Yahudilerdi. Bu projede birçok devleti ve pek çok kalburüstü tanınmış şahsiyetleri kullanacaklardı. Neticede ne oldu? Osmanlı Devleti tarih sahnesinden çekilmeye mecbur bırakıldı, Halife sürgün edildi. Bu arada olan en başta Filistinlilere oldu. Bir anda devletsiz kaldılar. Devletsiz kalmanın ne olduğunu siz gidin Filistinlilere sorun. Yıllar önce hazırlıklarını yapmış çok organize terör örgütlerinin ve arkasındaki koca koca devletlerin karşısında yapayalnız, hamisiz kalmışlardı. Dünyayı kana ve ateşe vermekten çekinmeyecek o teröristler durmaksızın saldırıyorlardı. Filistinli garibanlar ne yapabilirlerdi? Kendilerini koruyacak ne bir devlet, ne bir ordu vardı. Ellerinde çakaralmaz bir tüfek dahi yoktu.

Hikâyeyi hepiniz biliyorsunuz, bütün dünya biliyor. Onun için uzatmayacağım. Yalnız, “Araplar toprak sattı!” yalanını uyduranlara söyleyecek bir çift lafım var: Filistinliler hiçbir Yahudi’ye toprak satmadı. Onlar Filistinlilerin toprağını zorla gasp etti, işgal etti. Hâlâ da bu hunharlık ve vahşet devam ediyor.

Milyonlarca Filistinli muhacir oldu. Köyleri, kasabaları, arazileri Yahudilerce işgal edildi. Filistinlilerin elinde arazi, ev, bağ, bahçe kalmadı, ancak ellerinde Osmanlı’dan kalma tapu ile evlerinin anahtarları vardı. İşte tam da bu noktada Filistinli kardeşlerime seslenmek istiyorum: “Aman ha aman, o tapulara ve anahtarlara mukayyet olun! Eviniz yıkılmış olsa da anahtarlarınız dursun! O bir sembol. Bu zulüm devri Allah’ın izniyle bitecek ve sizler yurdunuza, yuvanıza kavuşacaksınız.”

Tarihe baktığımızda; Ben-i İsrail’in, azgınlıkları, peygamberleri katletmeleri, Allah’ın dinini alaya almaları ve tahrif etmeleri yüzünden iki defa şiddetli tokat yediklerini görmekteyiz. Kur’an-ı Âzimüşşan, Bakara ve Âl-i İmran sureleri başta olmak üzere birçok surede ve yüzlerce âyet-i kerime ile onları uyarmakta, “ayaklarını denk almalarını” îkaz etmektedir. İsrâ Suresi’nin 8. ayeti doğrudan onlara bakmaktadır. Bu ayet-i kerimede Rabbimiz (c.c.) mealen şöyle buyuruyor: “(…) fakat siz, eğer yine (fesatçılığa) dönerseniz, biz de (sizi cezalandırmaya) döneriz.” “Ve in ‘udtüm ‘udnâ.” Bu Kelâm-ı İlâhî’nin ne manaya geldiğini o azgın, şımarık, zalim güruh görecek, bilecek. Onları bu defa garkad ağacı da kurtaramayacak. Onlar şimdi Mescid-i Aksa’nın altını oyuyorlar. Ancak gerçekte, kendi mezarlarını kazıyorlar. Onlar ve onlara destek olanlar istedikleri kadar tuzak kursunlar. “Ve mekerû ve mekerallah. Vallahu hayru’l mâkirîn”in ne demek olduğunu görecekler ve tıpkı kıyamette kâfirlerin hali gibi, gözleri belerip kalacak.

Filistinli kardeşlerimiz! Sizler sabredin. Mescid-i Aksa’ya sahip çıktığınız gibi evlerinizin, arazilerinizin tapularına ve evlerinizin anahtarlarına da sahip çıkın. “Vehüve ‘alâ küllü şey’in kadîr” (Âmennâ!..).

YAZARIN DİĞER YAZILARI