Bu yazı çokça ‘Yaz’ içerir, çokça hayal içerir, çokça hayal kırıklığı, çokça sessizlik, çokça iç’e yolculuk, çokça geçmişe bakış, çokça serzeniş içerir:
Siz bana bakmayın! Her şey insana dairdir ve hayatlarımız ‘her şeyi’ içerir.
Sırtımı Amanoslara dayadım, önümde İskenderun körfezi, başımın üstünde gökyüzü, Akdeniz kollarını omuzlarıma atıp usulca kulağıma eğilip: ”Gel bakalım anlat, naptın, n’ettin, ne yapmalı?” diyor.
Şiirlerimi, türkülerimi, kitaplarımı aldım bir köşeye çekildim.
Fakat olmuyor, çekilemiyorsun! Geçmiş dipsiz bir kuyu gibi kafanın içinde, indikçe iniyorsun; Şunu şöyle yapsaydın, bunu böyle yapmasaydın…Gelecek, upuzun tüm belirsizliği ile uzanıyor! ”Ne olacak bu memleketin hali!” Sanki memleketin halini ben düzlüğe çıkarıp, ’hesabını’ ben vereceğim!
Karar verdim, bir dahaki sefere ‘tatile’ çıkarsam kafamı yanıma almayacağım.
Yine de söyleyeyim, ”Tebdil-i mekanda ferahlık var” Yakından göremediklerinizi uzaktan görebiliyorsunuz. Uzaktan gördüklerinizi nasıl göremedim ben bunu diyorsunuz. Bazı ‘şeyler’ uzaklaştıkça görülebiliyormuş. O ‘ünlü’ söze: ’Bakış açısını değiştir’ sözüne bir de: ”Görüş mesafeni uzat” sözünü eklemek gerekir.
Dedim ya, sırtımı dağlara yasladım, kendimi denize attım, yüzümü güneşe döndüm, Ağustos böcekleri, tarla kuşları, çiçekler, ağaçlar sessizce eşlik ediyorlar.
Şunu keşfettim: Bir ağacın gölgesinde saatlerce oturmakla bir denizin içinde sırtüstü uzanıp gökyüzüne bakmak neredeyse aynı şey! Birinde yeşilin altındasın diğerinde mavinin içinde.
Uzaklardan geçen bir yük gemisinin üzerindeki ‘yük’ü’ sordum, sana ne cevabını aldım.
Sana ne? Hazır limana yanaşmışken, sen kendi yükünü indir bir hele, bak ne ‘yükler’ yüklenecek sırtına!
Bir küçük karıncanın kumların üstünde dalgalara karşı nasıl bir ‘duruş’ sergilediğini izledim. Gerçek hikayedir, karıncayı denize hiç bir dalga alıp götüremedi. Kaç kere dalgalar aldı götürdü sandım. Her seferinde kumun içinden çıktı! Sonra, denize yan döndü, sahil boyunca yürüdü gitti!
Ve kayalar,‘ Kaya gibi denir’ ya! Denize karşı hep aynı duruş, dalgalara bana mısın demiyorlar.
Umarım siz de kendinize bir ‘tatil’ fırsatı yaratır, bir denizin kumlarında ruhunuzu dinlendirirsiniz. Zira, ’ruhlarımız’ çok sıkıldı!
Şunu söylemeliyim ki, ’Tatil’ diye bir şey yoktur. Çalışmak, çok çalışmak, çok çok çalışmak diye bir şey önümüze sunulmuş ki gerek kafamızın içinde gerekse yaşadığımız hayatta bir şeylerin değişmesini istiyorsak daha çok ‘çalışmalıyız’ hem de daha çok!
Yazının sonuna geldim. Bir dilek bir umutla bitireyim yazıyı: Malum Yaz! Er ya da geç herkesin kendi çalışma takvimine göre tatil yapabildiği, kendine zaman ayırıp yaşadığı yerden uzaklaşıp, yaşadığı yere uzaktan bakıp:
Vay be neleri kaçırıyoruz dediği ve herkesin kaçırdığı şeyleri yakalayıp mutlu huzurlu bir hayat için, güzel ve aydınlık bir geleceğe yürümesini diliyor ve istiyorum. Umutla kalın, umutlu kalın!
Unutmayın ‘tatil’ diye bir şey yoktur!