Dışarıdan bir gözle baktığınızda, ülkelerin rotasını belirleyen temel faktörler; ekonomi, siyaset, hukuk ve toplumun moral değerleridir. Peki biz neredeyiz? Hangi istikamete doğru yol alıyoruz?
Ekonomi… Her geçen gün cebimizden daha fazlasını kaybediyor, elimizde kalanlarla daha azını alabiliyoruz. Asgari ücretlinin, emeklinin hali ortada. Geçim derdi, her kapıda birikmiş kara bir bulut gibi. Gençlerin hayalleri ise ülke sınırlarının ötesine taşınmış. Beyin göçü, bir sorun olmaktan çıktı; bir gerçeğe dönüştü.
Siyaset… Milletin iradesini temsil etmesi gereken siyaset, kavgaların, suçlamaların ve kişisel çıkarların sahnesine dönüşmüş durumda. Güven kaybı, yalnızca siyaset kurumunda değil; halkın kendi geleceğine olan inancında da derin yaralar açıyor. Her seçim bir umut ışığı olmaktan çok, bir hesaplaşma arenasına dönüşüyor.
Hukuk… Adaletin terazisi sarsıldığında, toplumun güven duygusu da yerle bir olur. Yasalar herkes için eşit olmalı, hukuk herkes için geçerli olmalı. Ama “güçlü” olanın hukuku, “zayıf” olanın adalet talebini boğuyor.
Toplum… Bir zamanlar bizi biz yapan dayanışma ruhu, yerini kutuplaşmaya bırakıyor. “Birlikten kuvvet doğar” sözünü unutmuş gibiyiz. Komşumuzun derdiyle ilgilenmez, yalnız kendi çemberimize kapanır olduk. Oysa tarihimiz, zorlukları ancak el ele verdiğimizde aştığımızın örnekleriyle dolu.
Peki bu gidişatı tersine çevirmek mümkün mü? Evet, ama öncelikle doğru soruları sormamız gerek:
• Adil bir düzeni nasıl kurarız?
• Toplumsal dayanışmayı yeniden nasıl canlandırırız?
• Üretime, bilime ve sanata nasıl öncelik veririz?
• Gençlerimizin hayallerini bu topraklarda nasıl yeşertiriz?
Bu soruların yanıtlarını bulup harekete geçmek için daha ne kadar bekleyeceğiz? Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır” sözünü yeniden hatırlama vakti gelmedi mi?
Bu ülke, daha önce defalarca küllerinden doğdu. Yeter ki irademizi, umudumuzu ve birliğimizi kaybetmeyelim. Çünkü bu topraklar, karanlıkların arasından ışığı bulmayı bilenlerin vatanıdır.