?>

Ülkemiz nereye koşuyor?

Nermin Seçkin

1 yıl önce

Ülkenin nereye koştuğunu merak edenlerin merakını gidermek ve durumun daha net anlaşılabilmesi için, Hem içerde olup bitenlere; hem de dışarıda Türkiye’nin kendisini nasıl takdim ettiğine iyi bakmak gerekiyor. Önce içerideki manzaraya bakalım:  Ülkenin yöneticilerine göre! Türkiye Batılılaşma kaygısı, çabası içinde olan bir ülke. Peki, Batılılaşmaktan ne anlıyorlar?  Çağdaşlaşmayı, kalkınmayı, demokrasiyi; ülkede insan hak ve özgürlüklerinin, hukukun üstünlüğünün hâkim olmasını mı? Bugün geldiğimiz nokta, yöneticilerin söylemlerinin sadece ve sadece retorikten ibaret olduğunu gösteriyor. (Ki bizler batılılaşma değil, medenileşme kavramını kullanmak istiyoruz. Bunu daha aşağıda açıklayacağız) Türkiye’nin AB’ye girme sürecine bakarsanız, ülkeyi yönetenlerin gerçekten Türkiye’nin çağdaşlaşmasını, kalkınmasını, demokratikleşmesini, ülkede insan hak ve özgürlüklerinin yerleşmesini, hukukun üstünlüğü ilkesinin tam olarak hayata geçirilmesini isteyip istemediklerinin daha net bir şekilde ortaya çıkmaya başladığını görebilirsiniz.  Bugüne kadar Türkiye’nin AB ülkesi olması için çırpındıklarını söyleyenler iş başa düşünce, hemen yan çizmeye başladılar. Başka bir deyişle Batıyla fiilen yüzleşince, işin rengi de, yönü de, değişiverdi.  Buradaki çelişkinin nedenleri üzerinde uzun uzun kafa yormak gerekiyor. Türkiye’nin dışarıya kendisini nasıl takdim ettiği meselesine gelince...  Türkiye, dışarıda, Türkiye’nin kendisini deklare ettiği gibi algılanmıyor:  Türkiye, Batılılaşan, Avrupa’ya dahi yakışır bir ülke olarak değil; Batılı yörüngede olması gereken, Batılı yörüngeden çıkmaması gereken Ortadoğulu bir ülke olarak görülüyor.  Bu ayırım çok önemli. Bizim yöneticilerimiz bu ayırımın farkında olmalarına rağmen bunu; Toplumun bunun farkında olduğunu bilmelerine rağmen toplumla paylaşmıyorlar. Nedenine gelince:  Gerek ABD gerekse AB Türkiye’de demokrasinin, insan haklarının ve özgürlüklerinin, hukukun üstünlüğünün yerleşmesini istiyor gibi görünseler de; Türkiye’de demokrasinin de, insan hak ve özgürlüklerinin de, hukukun üstünlüğünün de tıpkı kendi ülkelerinde olduğu gibi tam olarak yerleşmesini kesinlikle istemiyorlar!  Çünkü böylesi bir şey, Türkiye’de halkın iradesinin her şeye hâkim olması ve dolayısıyla Türkiye’nin daha güçlü, daha etkin, daha büyük bir ülke haline gelmesinin yollarının açılması demektir. Küresel zihniyet bunu istemiyor. Çünkü Türkiye’nin tarihsel deneyimi, dinamikleri, imkânları, ülkede her şeyin halkın iradesine bırakıldığında, Türkiye’nin Batılı yörüngeden çıkıp başka bir yörünge kurmaya kalkışmasına yol açabilir. Bu da hem ABD’nin hem AB’nin "korkulu rüyasıdır”! Onların istediği Türkiye, siyasi, askeri, ekonomik, stratejik, kültürel açıdan onların yörüngesinde olmalı. Batılıların projelerinin dışında kendine özgü büyük ölçekli projeler geliştirmeye kalkışılmamalı!  Batılıların benimsediği ve her şeyden önce Batılıların çıkarlarına hizmet edecek projeleri Türkiye de benimsemeli ve uygulamasında ister alt oyuncu, ister taşeron, ister perde önü yüz olarak çalışmalı. Ama asla kendi iradesine sahip olmamalı/olamamalı… Oysa Türkiye’nin kalkınması, çağdaşlaşabilmesi, yeniden büyük güç haline gelebilmesi için ille de onların yörüngesinde olması gerekmiyor. Bu, büyük bir yalan ve küresel yutturmaca! Türkiye, kendi geleceğini, kendi yönünü, kendine özgün projelerini geliştirerek belirlemenin yollarını mevcut uzman kadroları ile bulabilir. Aksi takdirde bir bilinmeze doğru gidiyor olduğunu -bugün olduğu gibi yarın da- hiçbir zaman bilemeyecektir! Bunun için Türkiye’nin nereye, nasıl koşması gerektiğine kendisinin karar vermesi; ülkede, toplumun iradesinin her şeye hâkim olmasını önleyen tüm engellerin kaldırılması gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki; kendisini zincire vuranlara teslim eden milletler, o kişilerin keyif ve arzularına alet olurlar. Bu kişiler kulvarında da, o ülkenin yöneticileri kulvarında da, dış ülkeler kulvarlarında da hep aynıdır. Böyle bir millet, felakete maruz ve mahkûmdur.  Bugün de tam bu haldeyiz! Açıklama: Türk Milleti ve T.C. her milletin ve devletin istemesinin doğal olduğu daha üst seviyede medenileşmeyi isterken, gündeme almaya kalkarken! Nedense üç aşağı beş yukarı hep aynı ve bir birine yakın mahfiller, odaklar, kişiler birden ortalığa çıkmakta ve bu asrileşme-medenileşme ve hatta ortalama medeniyetin üzerine çıkma gayretlerine, “batılılaşma-batılılaşmak” gibi bizden olmayan aslında hedefimizde de olmayan Avrupa ve/veya Amerika’yı vaaz eden, onların takipçisi olunması gibi söylemlere girmekteler. Hâlbuki Türk Milleti ve T.C. kurucusu Atatürk’ünde vasiyeti olan “muasır medeniyet”in üzerine çıkmak gibi bir hedefte olmalı, oluyorken Ki, bu şu demek: Medeniyet, İlim, Bilim nerede, kimde daha yüksekse o medeniyetin yüksek olan tarafının, o bilimin yüksek olan tarafının, o ilimin yüksek olan tarafının alınarak, Türk Milleti’nin, T.C. ’nin daha da yükselmesinde kullanılmasıdır. Onlara benzemek, onları takip etmek değildir istenen, arzu edilen. Fakat nedense, Türk Milleti, T.C. ne zaman bir atak yapmayı planlasa, istese o belirli mahfiller, odaklar, kişiler bu talebi, bu atağı, takipçilik seviyesinde vaaz etmekte, oraya indirgenmesinde başat rol oynamaktalar. Türk Milleti’nin, T.C. ‘nin aşması gereken en önemli sorunsallarından biri budur. Çünkü ilerlemenin önündeki en büyük engel, bu sahte ilerleme istiyormuş gibi yapıp her şekilde takipçiliği vaaz edenlerdir.
YAZARIN DİĞER YAZILARI