Sıla-i Rahim Sevdası
1991'de Diyanet, Gaziantep'ten imam arkadaşımız Ahmet Korkmaz'ı Kazakistan'ın Cambol bölgesindeki Ahıskalılara Teravih namazlarını kıldırmak için göndermişti. Bu arkadaşımız tam bir Türk Milliyetçisi olduğu için, Ahıskalılarla çok ilgilendiğini anlattı. 400 bin nüfusları varmış. Anlatırken bizi de ağlatmıştı. Her gittiğimiz köylerde yaşlı amcalar, Allah'a şükür Türkiye'den Türkler geldi diye hoşgeldin diyerek yere eğiliyorlarmış, ille yüzümüzü tepele diyorlarmış. Birbirimize sarılıp yarım saat ağlıyoruz, hiç konuşamıyoruz.
Yarım saat sonra ancak konuşmaya başlayabiliyoruz diyordu. Kadının biri bizi karşıladı, siz neden geç kaldınız? Benim annem bana derdi ki, kızım sen 50 yaşına geldiğinde, Türkiye'den Türkler gelecek, işte o zaman kurulacaksınız derdi. Şimdi 51 yaşındayım, siz bir sene geç kaldınız demiş ve ağlaşmalar başlamış. Yaşlı bir nine elinde bastonla geliyor, bizi bir marş ile karşılıyor. Bastonunu yere vurarak tıktık tıktık diye bir makam çıkarıyor. Bu nedir biliyor musunuz dedi?
Ben de yok neneciğim bilmiyorum dedim. Bana kızdı. Nasıl bilmezsin sen bunu dedi. Ben ilk okulda idim, bu marş Enver Paşanın bize öğrettiği marştır dedi. Biz yine birbirimize sarılıp ağlaşmaya başkadık. Kısacası Ahıska Türkleri beni 45 gün boyunca ağlattılar dedi ve hocam bizi de Gaziantepte ağlattı. Sonra hocam Cambol şehrinde Orta Asya Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Dr. Dünyadar ve Yardımcısı İbrahim Zufarov ile tanıştığını söyledi.
Bir gün İslahiye ilçemizin Hamidiye köyünde Şeyh Şamilin soyundan kafkas çerkezlerinden Kadiri Şeyhi Hilmi Kutlubay Baba ile sohbet ettik. Bana dedi ki, memet yavrum Bilal babam hep rüyama giriyor, bana uzaklara uzaklara diyor. Ben mekkeye kadar gittim, bundan uzak yer mi olur, yine de rüyama giriyor, uzaklara diyor. Ben bu rüyaya anlam veremedim. Bende Türkçü olduğum için hep aklım Türkistan'da. Dervişin fikri ne ise, zikri de o olur. Ben de şöyle dedim, Baba sen Şeyh Şamil'in torunu sayılırsın. Sen hacca giderken Sıla-i Rahim yaptın mı, sen Türkistana gitmeden hacca gittin, belki baban Türkistanı işaret etmek istiyordu sana deyince, çok mutlu olmuştu merhum. Ayrıca bir zamanlar Hoca Ahmet Yesevinin talebeleri Türkistandan gelen Horasan erenleri Anadoluya gelip bizi irşad ettiler. Şimdi 70 yıldır soydaşlarımız Rus ve çinin esaretindeler.
Rusların ajan imamları onlara, atalarınız bir şey yiyip içerken bismillah derlerdi, onlara votkayı içirirken bismillah demeyi öğrettiler. Önce onlar bizi irşad ettiler, şimdi onların bize ihtiyacı var, biz onları irşad etmeliyiz dedim. Hilmi baba çok mutlu olmuştu, Yav Memet ben bunu hiç düşünemedim. Sen nasıl düşündün, nasıl aklına geldi, Allah senden razı olsun dedi. Hemen mektup yazalım. Türkistan'a gidelim, beraber 5 ton da kitabımdan götürelim dedi. Ben de baba, Cambol şehrinde tanıdığımız var. Diğer bölgedeki Türkler senin kitaplarını okuyamazlar. Ama Ahıska Türkleri bu kitapları okur ve çevresinde de anlatırlar dedim. Tamam mektup yaz da gidelim Ahıskalı soydaşlarımızdan başlayalım tebliğe dedi.
Ben Ahmet hoca dan Dr. Dünyadarın Adresini aldım ve bir mektup yolladım. Hilmi Babayı tanıttım. Sonra tebliğe sizin Ahıskalı Türklerden başlayalım Turan bölgesine yayılalım dedim. Mektup 10 ay ptt de beklemiş. Bir gün İbrahim Zuferov tesadüfen ptt de bir arkadaşını ziyarete gidiyor. Ptt nin raflarında bizim mektup gözüne çarpıyor. Mektubu alıp Dr. Dünyadar a teslim ediyor. Dr. Dünyadar, İbrahim Zuferovu görevlendiriyor. Oğlun istanbulda okuyor, hem onu görürsün, hem de Hilmi Babayı davet edersin demiş. Birgün İmam arkadaşım Ahmet Korkmaz beni aradı. Ahıskadan misafirin var dedi. Evine gittim, Zuferov ile tanıştık, kucaklaştık, hasret giderdik. Kendisi Elektrik Mühendisi imiş. O yasaklara rağmen nasıl Kuran öğrendiklerini anlattı, biz sokağın her iki başına birer görevli bırakıyorduk.
Evdeki divanların altına çalgı aletlerini saklıyorduk. Kuran alfabelerini elimize alıp kuran öğretiyorduk. Nöbetçiden işaret gelince hemen Kuran Alfabelerini saklıyorduk, darbukayı çalıp eğlenceye başkıyorduk. Ruslar gelip bakıyorlardı ki biz göbek atıp eğleniyoruz, çekip giderlerdi. İşte biz bu zorluklarla dinimizi öğrendik demişti. Sabah olunca üçümüz Gaziantepten Hamidiye köyünün yolunu tuttuk. Hilmi Babayı ziyaret ettik, elini öptük. İbrahim Züferovu tanıştırdım. Mektubumuz üzerine seni davet etmeye gelmiş dedim. Zuferov nazik davetini yaptı. Dr. Dünyadarın, bütün Ahıskalıların selamını getirdim dedi.
Çok mutlu oldu baba. Şekeri yükselmişti. Sağlığım düzelsin de Ahıskaya gidelim dedi. Şimdilik nasıl bir yardımımız olur dedi Hilmi Baba? İbrahim zuferov, büyük kitapları okuyamıyorlar. Göğüs cebine sığacak küçük namaz dualarını, ilahileri, sureleri gönderin. Okuyamasalar da, cebine koyup, bak bu kitap bana Türkiyeden geldi deyip birbirine gösteriyorlar dedi. Hilmi Baba Orta Asyaya giden tanıdık tırlarla 3.500 tane kitapçık göndedi Dr. Dünyadara. Ancak Hilmi Babanın ömrü vefa etmedi sılai rahim yapmaya. Boğazında bir yara çıktı, vefat etti. Ben de Türkistana gidememiş oldum. Mekanı cennet olsun. İşte Ahıska sevdamız böyle yarıda noktalandı.